düşünmek suda yüremek, parmak ucunda
tırmanırsın düşersin, gök ve yer arasında.
suya değen bedeninden
uzayıp narinleşen,
damlalar elele tutuşup halka örerken
sıçrayan eğik atımlı bir taş gibi süzülürken
yer ve gök arası salıncağına rüzgarın, binip gelirken
insanı var edip varlık yaptığını söylerdi.
düşünmek gidişse meçhule;
adınızı seslenir biri, dürter biri, 'düşüncelere daldı' kibarlığı,
en uyanığından 'alooo, burada mısın? ' çirkefliği, kabalığı
aniden,
sıçrayacakken,
yeniden,
bakışlarınız odaklanınca dıştaki sese veya güce,
serin sular içine çeker, ten uyanır birden bire.
şımarık serinlikde dağılır tüm halkalanan dalgalar,
damlalar karışır serpintilere
sıçrayan savruk su ve aniden yavaşlayan bedeninizle
açılan gözleriniz, evet buradasınız; hoşgeldiniz....
düşünmek;
oysaki düşünmek kapılara anahtar aramaktır.
güvenliyse ahkâmdır, korkuysa içimizdeki ses,
bize aittir elimizdeki nefes.
hatta eller
varken, adımıza düşünenler
hele de 'sen ondan daha mı iyi bileceksin! ' diyenler,
hikayeler, zevkler-kederler, inandığım değerler;
sıkışınca işte geldik gidiyoruz derler.
acaba, yoksa, eğer;
ya;
mahpussak bir kürenin üzerinde
herşeyin kendini tekrarladığı dönellikde?
herkes ömür boyu hapse mahkum olmalı
idamlıklar anne karnından çıkamayanlar olmalı
özgürlükse gidebilmek olmalı!
-mahkumlara zaman geçirebilmeleri için; resim yapmaları, yazı yazmaları, taş kırmaları, saatleri bölmeleri, bölünmüş saatlerde çalışmaları, aşktan söz edebilmeleri, sevgiyi tüketebilmeleri, kendi kendilerine yetebilmeleri öğretildi. savaşmak ise genleriydi.-
düşünmek necidir?
dese,
su üzerinde yürüyebilirdiniz,
dese,
neden gönderildim demek yerine,
eminim şüphe,
bizi yüceltirdi de
yine de,
yalnız olduğumuza duyduğumuz şüphe,
sınırlarından geçtiğimizi, haddimizi geçtiğimizi; bizi eğerledikleri, yalnız gönderdikleri; çoğalamayan, zavallı olan, zavallı olmayan, suçlular, suçlu doğanlar, karanlığa en yakın duranlar, ateşe serpecek suyla ayaklarını yıkayanlar, yaşama delicesine korkudan bağlı kalanlar, veya topluca yalancılığımız mıdır, bilinmez,
ama,
mavisine gri kattığımız, yaşamımız, dünyamız, mecburiyetimiz... neden geldiğimizi başkalarından duyup, nereye gidiyoruz sorusuna başkalarından yanıt bulup, giderken; suçlarımızın ortak noktasını, galaksimizde yüzmilyar yıldız -güneş-, evrende yüzmilyar galaksi, çarpacak yer bulamazsınız toplam sayıyken.
oysa ne küçüktük,
oysa ne küçükmüşüz.
oysaki ne büyüktük
oysaki en büyüktük.
ortak suçumuzdu bencilliğimiz
ortak yürüdüğümüz yoldu katilliğimiz
ortaklığımız şüphesizdi; ikiyüzlülüğümüz
ortak olsak da birdi, bilirdi, ondan geldiydi;
tekliğimiz...
bize nefesiyle aynasındandı tekliğimiz
en parlak, en sönük, en aydınlık en karanlık
rengarenk, gri kabın içinde tüm renkler alacakaranlık
bir tek onu aldık geldik, yada verdi,
rengarenk, sonsuz anahtar, sonsuz kapı,
açtığınızda herbir kapıyı,
herbir odası,
tek
ranzalı.
Hakan KaradumanKayıt Tarihi : 31.5.2009 00:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!