Eski tarihlerde Anadolu’da pek çok seyyahlar dolaşırmış.Köy köy,şehir şehir gezerek insanlarla tanışır,öğrendiklerini gittikleri diğer yerlerde anlatırlarmış.Selçuklular zamanında bu tip insanlar için kolay gezsinler diye hanlar yaptırılmış buralarda bedava hizmetler verilmiş.Pek çok kültür bu sayede zamanımıza kadar ulaşmış.
Padişahlar,padişah oğulları,melikler,vezirler,paşalar ve benzeri büyük zatta tebdili kıyafet eder halkının arasına katılır nasıl yaşıyorlar,hayatlarından memnunlar mı diye gezer kontrol ederlermiş.İşte böyle bir günde padişahın genç oğlu memleketini geziye çıkmış.Elinde çıkını derviş misali gezerken yaşlı bir amcaya rastlamış:
-Selamın aleyküm amca yolculuk ne yana?
-Aleyküm selam böyle yol boyu gidiyorum.
-Beraber yürüyelim istersen?
-Neden olmasın yol herkese açık.
Demiş padişahın oğlunu tanımayan yaşlı amca.Birlikte yürümeye başlamışlar.Önlerine bir yokuş çıkmış,havada öyle sıcak ki ter sırtlarından akıyormuş.Genç adam:
-Bak amca bu yokuşun yarısına kadar sen beni sırtında taşı,yarısından sonra da ben seni sırtımda taşıyayım.Demiş.
Yaşlı amca “Bu nasıl genç yahu,bu yaşımda benim sırtıma binecek,ben kendimi taşıyamıyorum” diye düşünerek olumsuz yanıt vermiş.
Derler ya az gitmişler uz gitmişler bu kez bir ormana rastlamışlar.Genç adam:
-Şu ormandan üç ayak olmazsak çıkamayız.
Yaşlı amca tuhaf tuhaf gence bakarak “insan nasıl üç ayak olur yahu” diye düşünmüş ama bir şey söylememiş,yoluna devam etmiş.O hızlandıkça genç peşini bırakmıyormuş.Ormanın bitiminde kocaman bir ova belirmiş.Zaman zaman ekili ekinler,buğdaylar,mısırlar,meyve bahçeleri,gözün alabildiğine ovaymış işte.Merasında inekler,koyunlar otluyormuş.Genç adam:
-Bu ovanın sahibini tanıyor musun? Kimin acaba bu koskoca ova? Diye yaşlı amcaya sormuş.
-Tabii tanıyorum,filan ağanın çiftliğidir burası.
-Aferin filan ağaya ekmeden biçmeden ambarına ürününü koyabiliyorsa.Demiş genç adam.
Adamın deliliğinden iyice emin olan yaşlı amca alaylı alaylı gülerek “hiç ekmeden biçmeden ambara ürün girer mi
Çattık vallaha” diye geçirmiş içinden ve adımlarını daha hızlı açmaya başlamış.Bir an önce bu deli gençten kurtulmak istemiş.İstemiş istemesine de,o hızlandıkça gençte hızlanıyor, yavaşladıkça yavaşlıyor,peşini bırakmıyormuş.Uzakta bir köy görünmüş,genç adam,yaşlı adama dönüp:
-Bu köyde tanıdıkların var mı? Bizi misafir ederler mi? Muhtarın evini biliyor musun? Deyince,
-Var tabii,orası benim köyüm,tanıdıklarımda var,muhtarın evini de bilirim,taa şu uzakta gördüğün ev benim evim,alt baştaki muhtarın evi,hadi bakalım kardeşim herkes yoluna.Demiş yaşlı adam kurtulurum umuduyla.Ama ne gezer öyle pes edeceklerden görünmüyor,kim bu bela bilmem ki.Yine:
-Şu balkonunda kadın olan ev mi senin evin.Diye sormuş genç adam.
Yaşlı adam şaşırmış.Hakikaten her akşam bu saatlerde köyüne döner,kızı da onu balkonda beklermiş.Bu kadar uzaktan nasıl gördüğüne şaşırmış “Hıı” demiş.Genç adam yine:
-Ev çok güzel ama bacası azıcık yatık duruyor.
İyice sinirlenen yaşlı amca “hadi iyi akşamlar” deyip evinin yolunu tutmuş.Yolda çeşmenin başında biraz soluklanmış.Fazla geç kalmamak,kızını meraklandırmamak için fazla dinlenmeden evini gitmiş.Kızı,babasını merdiven başında bekliyormuş:
-Babacığım misafirimiz var,geç kaldın,
-Allah Allah kim bu misafir yahu,
-Seninle beraber köyümüze gelen adam,
-Nee..ne işi var o delinin benim evimde,koy önüne bir çorba gönder.
Diyerek yatak odasına gidip yatmış yaşlı amca.Kızı şaşırmış bu işe.Oysa babası misafiri çok severmiş.Evlerinden hiç misafir eksik olmazmış.Bu davranışına hiçbir anlam verememiş.”Anlat baba ne oldu? ”diye sormuş.Babası:
-Bırak şu deliyi yolda bana neler neler yaptı bir bilsen.
-Neler yaptı babacığım?
-Önce bir yokuşa rastladık,bana “yarısına kadar sen benim sırtıma bin,yarısından sonra ben senin sırtına bineyim”dedi.Ben kendimi taşıyamıyorum genç yaşına bakmadan sırtıma binmeye kalkıyor saygısız herif.
-Eee sonra babacığım..
-Yolda gelirken ormana rastladık,bana “gel üç ayak olalım yoksa çok yoruluruz”diye dalga geçiyor.Hiç insan üç ayak olur mu a kızım? Dahası da var,filan ağanın çiftliğinden geçiyor yol bilirsin,oraya geldik yürüyoruz “ne mutlu bu malın sahibine eğer ekmeden,biçmeden ambarına bu malı koyabiliyorsa diyor.Hiç ekmeden biçmeden mal ambara girer mi? söylesene bana.Dur bitmedi ta uzaktan bizim evi gösterdim ona “ev çok güzel ama bacası biraz yamuk duruyor” dedi bana yahu.Deli etti beni.Şimdide evime misafir gelmiş kov gitsin kızım.
Okumayı kendisi öğrenen ve severek çok okuyan genç ve güzel kız babasına:
-Babacığım bana sen insanlara iyilik et,misafirlere iyi davran kimsenin iç yüzünü bilemezsin derdin.Şimdi ne oldu sana,birazcık düşünsene,o adam senin sırtına binmek istemiş ki,yolun yarısında sen konuş ben dinleyeyim,yarısında ben konuşayım sen dinle böylece yol koymasın yorulduğumuzu anlamayalım demiş babacığım,sonra ormana gelince şuradan bir dal keselim baston yapalım dayana dayana gidelim demiş adam babacığım.Kızının konuşmalarıyla şaşıran yaşlı adam yattığı yerden oturmuş ve “ee” demiş uzunca,dikkat kesilmiş kızının yorumlarına “çiftlik” demiş “çiftlik”ona ne dersin?
-Kolay babacığım.Ne kadar malın olursa olsun eğer borcun varsa ambarına bir şey girer mi? Tarladan alırsın ambarına koymadan ele verirsin.Tutumlu değilsen,har vurup harman savurursan,hesapsız harcama yaparsan malın ambara girer mi babacığım.
-Allah Allah,bizim bacaya ne dersin bakalım?
-Kalk babacığım bu genç akıllı olduğu kadar keskin gözlü.Bu tanrı misafirine hizmette kusur etmeyelim.O kadar uzaktan balkonda beni görmüş “kızın güzel ama azıcık gözünde kayma var” demek istemiş sana benim gözümün birinde şaşılık olduğunu sen bilmiyor musun? Kalk babacığım kalk.
Birlikte misafir odasına geçmişler.Tekrar hasbi hal etmişler.Genç adamın padişahın oğlu olduğunu öğrenmişler.Oğlan onlardan çok memnun olmuş ve o akıllı kızla evlenmiş.
Derleyen
29.05.01
Kayıt Tarihi : 7.8.2008 17:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)