-Selamün aleyküm, Metin abi.
-Aleyküm selam, Salih bey. Sizi bu kadar erken beklemiyordum. Kusura bakmayın, çay bir iki dakikaya demlenir.
-Canın sağ olsun Metin abi.
Salih bey ofisine geçip çayını beklemeye başladı. 20 yıllık alışkanlık, sabah taze simit ve demli çay ile kahvaltı yapmadan işe başlamazdı. 20 yıl önce Mehmet ustanın yanında çıraktı. Mehmet usta karşıdaki fırından bir kaç taze simit getirtip kendi demlediği çay ile kalfa ve çırağıyla beraber kahvaltı yapmadan işe başlamazdı.
Salih bey, Mehmet ustanın yanından ayrıldıktan sonra simit ile kahvaltı yapmasına gerek kalmamıştı ama o eski simitlerin ve ustanın demlediği çayın tadı damağında kalmıştı. Hele ustasının nasihatlerine ve sohbetlerine doyum olmazdı... Sanki o tadı ararcasına hep çay ve simitle kahvaltı yapardı. Hafta sonları evde yaptığı kahvaltıda da mutlaka simit bulunurdu.
-Salih bey, afiyet olsun.
-Sağ ol. Selma hanıma söyleyiver, bu gün kimseyi bağlamasın. Acil olmadıkça kimseyi de göndermesin.
-Söylerim Salih bey.
Mehmet ustanın diğer bir yadigarı ise 7 kez ölç bir kez kes titizliği idi. Salih bey 10 yıl önce Alanya’da Hayati Sigorta şirketi kurmuştu ve terzi düsturuyla çalıştığından dolayı şirketin şube sayısı 6’a çıkmıştı. Şimdiye kadar almış olduğu bütün kararlar hep isabetli çıkmıştı. Hiç bir zaman tek başına karar almazdı, yönetim kurulu oluşturmuş ve bu kurulda verilecek karar enine boyuna istişare edilirdi. Salih bey, istişarenin bereketine inanan bir iş adamıydı. İstanbul’a açılmak istiyordu ama 7 kez ölç 1 kez kes anlayışı icabı ilk önce araştırma yaptırmıştı. Ayrıca, İstanbul’daki bazı arkadaşlarının da fikirlerini almıştı. Bu gün mesaiden sonra yapılacak olan yönetim kurulu toplantısında İstanbul’a açılacak olan şube görüşülecekti.
Raporun fihristini inceledi; istediği bütün konuları araştırılmıştı. Raporu dikkatle okumaya başladı, önemli bilgileri not etmeye başladı…
-Salih bey, şoförünüz aşağıda sizi bekliyor. Adnan beyle yemeğe çıkacaktınız.
-Selma hanım, unutmuşum. İçeri girdiğinizi bile fark etmedim.
-Farkındayım Salih bey. Yönetim kurulu toplantılardan önceki haliniz…
-Ne yapayım, terzilik ruhu. Onlarca kişi çalışıyor bu şirkette; yanlış karar verip hem çalışanları hem de müşterilerimizi mağdur etmek istemiyorum.
-Salih bey, keşke herkes sizin kadar düşünceli olabilseydi…
-Estağrifullah… Soran olursa saat ikiye dönerim, inşallah
-Hoş geldiniz, Salih bey. Her zamanki yeriniz hazır.
-Hoş bulduk, evladım. Adnan bey gelinceye kadar terasta dinlenmek istiyorum.
-Tabi efendim, siz nasıl arzu ederseniz.
Salih bey terasta gölge bir yere oturdu ve Akdenizi seyrederken dalıp gitti….
-Salih! Salih! Uyan!
-İki dakika uyutmadın Mustafa abi yaa! Bırak öyle molasında bari biraz kestireyim.
-Ne o, sabaha kadar beşik mi salladın? Oturur oturmaz horuldamaya başladın?
-Ne beşiği! ? Ahmet usta işleri yetiştirmemiş. Gece yarısına kadar çalıştım. Sen erkenden kaçıp kurtuldun, o kadar işi ben yaptım!
-Dün geceleyeceğimizi biliyordum, bir bahane uydurup erkenden gittim. Ahmet ustanın kalfasını görmüştüm, o işleri yetiştiremeyeceklerini anlatmıştı. Usta sana iyi bir bahşiş verir artık…
-Verse de almam ki!
-Neden?
-Boş ver, sen anlamazsın böyle şeyleri?
-Salih! Geri zekalı mıyım ben, neden anlamayacakmışım? Hadi anlat!
-Abi, geçen bayram ustanın evine gitmiştim. Elini öptüğümde beni kucaklayıp öptü sonrada harçlık verdi. O beni bağrına bastığında bir an babamın kucağında zannettim kendimi… Dayanamayıp ağladım, biliyorsun 3 yıl önce annemle babam trafik kazasından vefat etmişlerdi… O kadar insanın içinde usta da benimle beraber ağladı…
-Sus oğlum be! Beni de ağlatacaksın şimdi!
-Saliiih! Evladım, gel!
-Tamam usta!
Dükkanın arkasında Mehmet ustanın küçük bir ofisi vardı. Yanına gelen müşteri, akraba, arkadaş, eski kalfa veya çıraklarla burada görüşürdü. Mehmet ustayı çok ziyaret ederlerdi. Salih, ofise girdiğinde Mehmet ustanın yanında çok şık giyimli bir beyefendiyle bir de bayan oturuyorlardı. Salih, misafirle ilgilenmeden ustasına:
-Buyur usta.
-Otur evladım, seninle konuşacaklarım var. Telaşlanma canım, korkulacak bir şey yok.
Mehmet usta derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti:
-Bak Salih, ben 40 yıldır bu dükkanda terzilik yapıyorum. Terziliğin yanında adam sarrafı da olup çıktım. Kim terzi olur kim olamaz, hatta kimlerin adam olup olmayacağını bile kestirebiliyorum. Saymadım ama belki şimdiye kadar yüzden fazla çırak gelip geçti kapımdan. Bunların içinde belki en zekisi sensin. Diyorum ki, sen mutlaka okumalısın.
-Usta benim okuma imkanım yok ki?
-Biliyorum evladım, biliyorum. Bu amcan yıllar önce benim yanıma kalfa olarak gelmişti. Çok zeki olduğunu anlamış ve okula yazdırmıştım. Hem burada çalıştı hem de dışarıdan orta okul ve liseyi bitirdi. Üniversiteyi kazanınca, devlet bursu ile okudu. Yıllardır lise de müdürlük yapıyor. Sen de okumalısın, kesin başarırsın.
-Usta ben senden ayrılmak istemiyorum...
-Evladım, sen benim yanımda kalsan sadece iyi bir terzi olursun. Dükkan açtığında ise yanında belki de bir adam bile çalıştıramazsın çünkü bu mesleğe rağbet gittikçe azalıyor. Hazır giyimden dolayı eskisi gibi elbise diktiren yok. Uzun lafın kısası, bu mesleğin geleceği o kadar çok parlak değil. Halbuki okuyup bir şirket veya fabrika kursan belki yüzlerce kişi çalışacak, sayende rızkını kazanacak...
Mehmet usta ayranın kalanını da içti ve devam etti:
-Amcan ve hanımı dün bizde misafirlikteydiler. Evlat edinmek istediklerini anlattıklarında aklıma hemen sen geldin. Bu civarda senden daha terbiyeli, ağır başlı, çalışkan ve dürüst bir çocuk ben bilmiyorum. Seni teklif ettim, kabul ettiler. Yaşın biraz büyük olduğu için bir de küçük çocuk evlatlık edinecekler. Ne dersin?
-Teyzem gücenir...
-Salih, eniştenin seni pek istemediğini biliyorum. Zaten kendi çocuklarına zor bakıyor, yükü hafiflemiş olur. Senin iyi bir yerde olman teyzeni fazlasıyla sevindirir. Hem gideceğin yer pek uzak değil ki, sık sık gelip ziyaret edersin. Ben teyzenle konuşurum, sen merak etme. Haydi şimdi eşyalarını topla, arkadaşlarınla vedalaş. Hayati amcanla biraz sonra Alanya’ya gideceksiniz.
Salih, Hayati ismini ve Alanya’yı duyunca az önce gördüğü rüyayı hatırladı. Ağlamamak için kendini zor tuttu.... Bayramda ustasını ağlattığına bin pişman olmuş, ustasının yanında bir daha ağlamamaya yemin etmişti.
-N’oldu Salih, birden rengin soldu?
-Bir şey yok usta, sadece ayrılmak.... Usta hakkını helal et....
-Helali hoş olsun evladım... Üzülme artık... Ara sıra çıkar gelirsin. Senin okuman beni de sevindirir...
Salih boğazında düğümlenen hıçkırığın acısını çok okumak ve ustası gibi doğru, dürüst bir kişi olmakla çıkaracaktı....
Abdullah KonukseverKayıt Tarihi : 21.7.2009 17:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Abdullah Konuksever](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/07/21/tatli-ruya-7.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!