Şimdi şurada
hiçbir şey bilmeyen ben
tutup sıksam bir taşı
parmak aralarımdan
her bozgunu el yordamıyla lehime çeviren
ve başımın üstünde beş dalıyla
ateşe, göğe karşı gölge gezdiren
annemin elleri yerine
en az küf kadar ekşi
en az küf kadar rutubetli yosunlar fışkırır
o ki
gülün mahşer zamanına tanıklığını
ayın sancağına çekildiği yerden
incelik bilmeyen yapıların
düz ovaları işgal ettiği
ve hiçbir çocuğun adının
resmi hiçbir mevzuata karıştırılmadığı
her yerden hariç, yalnız kendine dahil coğrafyalara
üç kat mevsim gibi sırasıyla yayılan, yoğunlaşan
küçük hikayelerle anlatır
bilin der ey soy verenler
şu içtiğiniz, şu arındığınız suyun da bir tarihi vardır
duyun der ey ebede erenler
şu geçtiğiniz, şu yürüdüğünüz yolun
elbet bir başı, bir de sonu vardır
hiçbir şey bilmeyen ben
yarım aklımda asırlık meselerle
dağıma denk, hırsıma müddet ararken
ne ırkıma ne zamana rastlamayıp
yalnız kendimi bulduğum kuyu dibinde
kendi mezarıma taşlar taşırken
anlarım dünyanın büyüklüğünün
çoğu derinliktendir
ve benim yorgunluğuma neden olan zulüm
bu gize ortak olmak isteyişimdendir
görürüm ki yorgunluğun böylesi evla
böylesi rahimden kopan bir et parçası gibi kutsal
ve böylesi aynadaki düşman kadar gerçek
yani hiçbir şey bilmeyen
annesi olan ağaçtan
ölüp dökülen yaprak ben.
Kayıt Tarihi : 11.11.2014 01:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Seni defaatle
Ezberlemek isterdim
TÜM YORUMLAR (1)