I.
düş üşürken
bir iskele ucunda
bekliyorum kendimi
bekliyorum gelmiyorum
üşüyorum
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Doğum gününüz münasebeti ile uğradığım sayfanızda,
Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık Afiyet Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
Bir yerde birisini beklerken utanmak sıkılmak keşke başka şekil olsaydı demek orada bulunmayı hem çok istemek hem de gelirse ne yaparım diye düşünmektir düşlerin üşümesi ya da kendini beklemek şairin deyimi ile.
Kusursuz soru aşktır elbet.Ve kendi tuzağına kendisi düşer insan.İlk iki bölümü böyle özetlemek mümkün.
Üçüncü bölümde şiir yön değiştiriyor
‘’kabartma harflerle
yazıyorum kendimi
kör kadın
dokunarak okusun
diye beni ‘’
Derken kendini maşukuna izah edebilmek için sarfettiği olağanüstü çabadan bahsediyor belki de.İçi o kadar dolu ki sözcükler o kadar birikmiş ki bir nehir olmuş demede ve kendisini sözcüklerden müteşekkil nehirde tasavvur ediyor.Ve ‘’kimlğimi bir kadının yüzünde unutmuşum’’ derken aşka düşüp benliğni yitirdiğini izhar eder en son kertede kaybolmuştur yani.
Nihayetinde kendisini anlatamamanın verdiği burukluk ve küsme susma ile noktalanıyor derin bir üzünç hikayesi.dört, beş ve son altıncı bölümlerde.
Şimdi böyle bölüm bölüm şiirler yazılması son zamanlarda moda oldu.Bu tarz yazan şairlerin ekserisi farklı zamanlarda gelen bölük pörçük ilhamları birleştirerek toplamından bir şiir çıkartma peşinde oluyorlar genellikle.Ve ekseri şiiri bir temada toplamak zorlaşıyor.Birbirinden bağımsız şiirlermiş gibi düşünüp okumak gerekiyor çoğunlukla.
Fakat burada yukarıda anlattığım üzere konudaki bütünsellik çok güzel.Çok fazla abartmadan şiiri şiir olmaktan çıkarmayacak kadar da görsellik eklenmiş.Şiirin isminde de mütevazı bir görsellik var.Şair yüreğin, iyi gözlemciliğin ve belki de yaşanmışlığın ürünü güzel bir şiir ortaya çıkmış.
Şiirde şekilsel de olsa bir başka yeni arayış çabası var.Her bölüm altlarında tarih, saat ve yer atıfları yapılarak birleşik sözcüklerden oluşan bir çeşit tekerlemevari mısralar oluşturulmuş.Bu da bir şeydir şairin bana ait ben yazdım diyebileceği tarzda bir buluşu gibi.Daha önce günün şiiri köşesinde Kara Roman Eskizi isimli şiirinde böyle şekilsel bir final vardı sanırım.Üstüne gidip bunu ne kadar geliştirebilir bilemiyorum ama iyi bir çaba şiire kendine has imzası nüansı gibi bir renk verme çabası diye geçiriyorum içimden.
Sonuçta gerçekten okunmaya değer güzel bir şiir ortaya çıkmış.Kendisi ile yavaş yavaş tanışıyoruz ama iyi tanışacağız sanırım.Saygılar.
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta