Tarihten Sayfalar 3 - Mekke'nin Fethi

Recep Akıl
905

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Tarihten Sayfalar 3 - Mekke'nin Fethi

Efendimiz aleyhisselâtu vesselâm ile Mekkeli Müşriklerle Hicretin 6. yılında Hudeybiye’de yapılan barış anlaşmasına göre Arap kabileleri iki taftan istedikleri birini seçip onun himayesine girmekte serbest oluyorlardı. Buna göre, Huzâa Kabilesi Müslümanların, Beni Bekir Kabilesi de Mekkelilerin himayesine girmişlerdi.

Yapılan bu anlaşmanın süresi 10 yıldı ama daha ikinci yılında; Hicretin 8. yılı Şaban ayında Beni Bekir Kabilesi’nden bir kısım insanın Mekkeli müşriklerin de yardım ve destekleriyle öteden beri düşmanlık güttükleri peygamberimiz aleyhisselâmın himayesindeki Huzâa kabilesine bir gece vakti ani bir baskın vererek bu kabileden 23 kişiyi öldürdüler.

Bunun üzerine Huzâalılar 40 kişilik bir heyetle Medine’ye gelip Efendimiz aleyhisselâma düşürüldükleri bu durumu arz edip onun yardımını istediler. Katliama çok üzülen Peygamberimiz efendimiz Huzâalılara yardım edeceğini söyleyerek Mekke’ye hemen bir elçi gönderip öldürülen Müslümanların ya diyetlerinin ödenmesini, ya da Beni Bekir Kabilesi’ni himaye etmekten vazgeçmelerini istedi. Aksi takdirde yapılan anlaşmanın bozulmuş sayılacağını bildirdi.

Kureyşliler her iki şartı da kabul etmeyip bunu elçiye bildirdiler. Elçi de Medine’ye dönüp durumu Efendimize söyledi. Mekkeli müşriklerin efendimizin şartlarını kabul etmemesi demek anlaşmanın bozulması demekti.

Öte yandan Mekkeliler vermiş oldukları bu kararın savaş anlamına geldiğini anlayıp Ebu Süfyan’ı diyeti kabul ettiklerini ve anlaşmanın devam etmesini istediklerini bildirmesi için Medine’ye elçi olarak gönderdiler ama Efendimiz bu teklifi kabul etmeyip Ebu Süfyan’ı geri çevirdi.

Barış anlaşmasının bozulması üzerine Efendimiz aleyhisselâm Mekke’nin fethedilmesi kararını vererek on bin kişilik muhteşem bir ordu hazırlayıp Mekke’ye doğru yürüyüşe geçti.

Allah’ın resulü efendimiz aleyhisselâtu vesselâm Mekke’yi kan dökmeden teslim almak istiyordu ve bu sebepten çok hassas davranıyordu. Hz. Peygamberimiz efendimiz (s.a.s.) için bu fetihte en önemli konu Kureyş reislerinin İslâm’ın hakikatini anlamaları idi.

Mekke’ye yaklaşıldığında “Cuhfe” denilen yerde amcası Hz. Abbas ile karşılaştı. Hz. Abbas Müslüman olarak Medine’ye hicret ediyordu. Yanında ailesi de vardı. Efendimiz (s.a.s). onları görünce sevindi ve “Ben peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi sen de muhacirlerin sonuncususun.” Diyerek bu sevincini ifade etti.

İslam ordusunun Mekke’ye yürüdüğünü gören Hz. Abbas ailesini Medine’ye göndererek kendisi de Rasulullah (s.a.s.)’in ordusuna katıldı. Dün terk ettiği Mekke’ye bugün onu fethetmek için geri dönüyordu..

Bu yolculuk sırasında Rasulullah (s.a.s.) kendisine ilk vahiy indiği günlerde Varaka bin Nevfel’le arasında geçen bir konuşmayı hatırlamıştı. Varaka Efendimiz aleyhisselâma şöyle demişti:

- Senin bu gördüğün, Allah Teâlâ’nın Hz. Musa’ya gönderdiği Namus-i Ekber’dir (Cebrail’dir); keşke senin insanları İslâm’a davet ettiğin günlerde genç olaydım. Kavmin seni vatanından çıkaracakları zaman keşke hayatta olsaydım.

Bunun üzerine Resul-ü Ekrem efendimiz Neyfel’e

- Onlar beni Mekke’den çıkaracaklar mı ki? Diye sordu. O da:

- Evet, çünkü senin gibi vahyi tebliğ etmiş bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana her şeyimle yardım ederim, demişti.

İşte bu konuşmanın üzerinden 21, hicretten de sekiz sene geçtikten sonra Rasulullah (s.a.s) tekrar Mekke’ye dönüyordu.

Mekkeliler hiç beklemedikleri bir anda on bin kişilik sahabe ordusunu karşılarında görünce neye uğradıklarını şaşırdılar. Hiçbir hazırlıkları yoktu ve ne yapacaklarını hiç bilmiyorlardı. Herkes şaşkın ve çaresiz bir şekilde ne olacağını beklemeye başladılar.

Rasulullah aleyhisselâtu vesselâm İslam Ordusunun başında muzaffer bir komutan gibi değil ama gayet mütevazı bir şekilde fethi kendisine nasip etmesinden ötürü Rabbine minnet ve şükranını bildirircesine başını önüne eğip o şekilde Mekke’ye girdi.

Muhacirler ve Ensar Rasulullah (s.a.s.)’in dört bir yanını sarmıştı. Mescid-i Haram’a doğru dönüp Hacer-ül Esved’e doğru yöneldi ve selamladı. Sonra Kâbe’yi tavaf etti. Kâbe’nin içinde ve etrafında üç yüz altmış put bulunuyordu. Elindeki yay ile bunlara bir bir dokunup şöyle dedi: “Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl her zaman yok olmaya mahkûmdur.”

Efendimiz aleyhisselâm tavafını bitirip Kâbe’nin kapısına geldiğinde, anahtar sorumlusu Osman bin Talha’yı çağırtarak Kâbe’yi açtırdı, içeri girdi. Önce orada bulunan putları bir kenara ittirdi. Ağaçtan yapılmış bir güvercin şeklindeki bir putu kendi elleriyle kırdı. Sonra duvarlarda melekler için çizilmiş bazı resimleri gördü. Yine duvarın bir yerinde Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in fal okları çekiyor halde yapılmış resimlerini gördü. “Allah bunu yapanları kahretsin! Vallahi, o ikisi hiçbir zaman fal oku çekmemişlerdir!” dedi. Ardından bütün bu resimleri sildirdi, Kâbe’yi putlardan da temizletti. Öğle namazı vakti olmuştu. Hz. Bilâl’e ezan okumasını emretti, ardından da öğle namazını kıldı.

Namazdan sonra herkes Kâbe’nin avlusunda toplanmış merakla Efendimiz aleyhisselâmın bundan sonra nasıl davranacağını bekliyordu. Henüz İslâm’la müşerref olmamış binlerce Mekkeli müşrikin yanında Müslüman askerler de hazır bulunuyordu.

O zamanki savaş hukukuna göre Allah Resulü bütün Mekke halkının öldürülmesini emredebilir, bütün Mekkelilerin varlıklarına el koyup bunu Müslümanlar için ganimet malı sayabilir ve dağıtabilirdi. Efendimiz (s.a.s) bunların hiç birisini yapmadı ve merak içinde bekleşip duran topluluğa,

- Ey Kureyş topluluğu! Muhakkak ki Allah, cahiliye gururunu, cahiliye atalarıyla övünüp büyüklenmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Âdem’dendir, Âdem de topraktan yaratılmıştır!” diye hitap edip “Ey insanlar Biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, en çok sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” Diyerek Hucurat suresinin 13. Ayetini okudu.

Ve sonra “

- Ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda nasıl bir karar vereceğimi düşünüyorsunuz?” diye buyurdu. Kureyşliler hiç de hak etmedikleri bir merhameti isteyecek söz bulamayarak, utançtan başları öne düşmüş vaziyette

- Sen soylu bir babanın oğlu, asil bir kimsesin. Senden hayır umarız. Dediler.

Hz. Peygamber aleyhisselâtu vesselâm da

- Ben, size Hz. Yusuf’un kardeşlerine dediğini söyleyeceğim: “Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur.” Gidin, serbestsiniz! Diye buyurarak Mekkelilerin bütün endişelerini ortadan kaldırdı.

Bu genel aftan sonra kadın erkek herkes gelerek Rasulullah aleyhisselâtu vesselâm efendimize biat ettiler. Bu topluca biat Mekke’nin fethinin tamamlanması anlamına geliyordu. Takvimler Hicretin 8, Ramazan ayının 20. gününü (Miladi 11 Ocak 630’u) gösteriyordu.18.10.2010 Derleme recep akıl

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 18.6.2021 04:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Not: Bilgilendirme amaçlıdır. Yetersiz bulan dostlar için daha kapsamlı bilgi İnternet're mevcuttur.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl