13-]Totem mi önce, tabu mu önce? diyen bir okurun, bağıntılı bilme, anlama ve çoklu mantığı bağıntılama bilinci henüz oturmamış demektir. Totem ve tabu bir tekliğin, anlamlandırdığınız yanına göre beliren, tek olanın iki ilişkindik yanıdırlar. Tabu kılınmadan totem olmaz. Totemi söylemeden de tabu olamaz. Totem o alanın nesnellik eğimiyken, tabu bu eğim üzerine binen kurallardır. Kuralların nesnel gerekçesi zamanla metafizikte olabilmektedir.
Totem böylesine bir atalar bilgisini, atalar seslenmesiyle beraber, yanında görmek istemenin yaptıran, meşrulaştıran bir sosyal anlamasıdırlar. Totemdeki ezotik izafi bilgi, sonraki dinleyen nesillere, izafesiz gelir. Böylece totem; bir konuşandır; bağıntıya gerek duymadan deneyden önce bilen ve söyleyenin bir kendi kendine bilmesidir artık.
İşte tarihsellik içinde ezoterik olmanın ve olunmanın kaynağı budur. Yol alışta bu kaynak elbette birçok eğilip bükülmelerle, dallanıp budaklanmalarla kendi varyasyolarına uğrayacaktılar.
Bizler, doğru bilgileri bu nesnel bağıntılı, eskiden edinilmiş deneyci yaşantılara dek devinişler üzerinde aktarılışla gelen bilgiyi zımnı deyişle nesnel bilgiyi; ilinekti olmasından ötürü yeniden somut bilgiye oturtmak zorundayız. Burada ilinekti bilgi demek, bilginin o günler için apaçık anlaşılır ve meşrulaşılır olmasını, totemin söylerliğiyle kavramanın somutluğudur. Yani totem söylüyorsa doğrudur.
Bu yüzden insanlar dinlerinin, insanlar imanlarının, tüm dallanıp budaklanışlarını; ökültüst yorumlarla ilenekti söylemlerle (ilah söyledi-elçi söyledi gibi) anlayacaktır. Yani ilinekti oluşla tabu olan totemi söyletmek gerekmektedir. Sonraların aşamaların anlama ve anlatım ve geçmişten gelen yaşamsal deneyimleri elbette ki bileceğiz. Ama bu ezoterik olmanın yanında da; bu aktarımların geçmişe ilişkin çok somut bir gelişme çizgisi uğraklarını yansıtıyor olmasının, kimi gerçeklerini de taşıdığını göreceğiz.
Atalar deneyimi olan aktarımlar, okülte anlayışça bir dönüşümle totemde somutlaşmıştı. Kendisinden önceki atalara dek eski dönem yaşantılı her bir aşmanın deneyi içinde, aktarılan her bir tarihi deneyci bilginin billurlaşması; bilgi içindeki uygulama deneyimlerin tarihiliği; aktarılan kişilerde yoktu.
Yani nasıl olmuştu da, o işin; en pratik yolla; kavgasız, gürültüsüz ve verimli bir şekilde öyle yapılır olurlusunun elde edilişini, dinleyen kişiler kendi yaşayıp öğrenememişti. Hazırda öğreniyordular.
Kendisiyle söyleştiği, kahinleriyle kendilerinden haberler aldıkları ataları ortada yoktu. Ama onların aracısı olan totemi, yanı başlarındaydı. Totem, ataların gözetleyen bir gölgesi, gölge angılı ruhuydu. Ataları, totem yoluyla torunlarına, doğru olanı hitap ediyordu. Torunlar zorda kaldıkları zaman atalar çözümü ve bilgi olurun söylenmesini, totem aracılığıyla taorunlarına sözlemenin manyetik küple edişiyle, yansıtıp kendilerindekileri geçiştiriyordular.
Bir Kirşöf kanununu siz öğrenirsiniz ve elektroniğin devrelerinde hazırca uygularsınız. Oysa sizin öğrendiğiniz Kırşof kanunu; Kırşofun bu yasayı ortaya korken neyi, ne kadar süreler sonunda ve nasıl deneylerle elde ettiği yaşantılısını size vermez. Üstelik te Kırşof da, kendisinden sonraki elektroniği bilemez. Bu gün Kırşof’un çalışmaları doğru şekilde size okuma yazma gibi bir yığın enstrümanlarla aktarılıyor. Ama on binlerce yıl önce böyle olanaklar yoktu.
Eski çağlarda, hazırda öğrenilen her şeyin gerisindeki var olan nesnel yaşantılım süreci, bilinemediği sürece; insanlar nedensel anlayışla bilmek istemeleri gerisindeki sis, o yaşantılım süreci gerisi bağ ilişkilerini sanal oluşla bilginin kaynağını ve bilginin meşruiyetliğini insanlara kurgulatmaktadırlar. Böylece o ilk dönem aktarımları, ezoterik bir anlama ve anlaşılmaya kendilikten dönmektedirler.
Sosyal birlikti yapı içindeki totem, bu ezoterik anlamanın ürünüdür. Yine totem bu ezoterik anlamayla sosyal imleyici bir çevrim olmaktalar. Ökültist yaklaşımlar da bu ezoterik anlamın ardındaki gerçekleri ya bulgularıyla, bize söyleyecekti. Ya da yakıştırma anlatım ve yorumlarla gizem içine gizem katacak olmanın, çok kez şarlatanlığıyla bilgiyi bize söyleyecektiler. Deneysellik ortada olmadığı sürece, ikinci hal daha baskındı.
Toplumsa sözleşmeler, İttifakı yapılarla birlikte vardır ve var olmaya başlamışlardır. Elimizde o günlere ilişkin sayılmış bir sözleşme yoktur. Zaten olsaydı binlercesi elimizde olurdu. Tümü de üretim tüketim ilişkileri ve üretim tüketim ilişkilerinin davranışlarımıza yansıması olan, erdemlerimiz üzerine olurdu.
Ancak eski anlatımlardan ve doğal oluşmanın sosyal seyrinden az çok bir şeyler bilebiliriz. Kendimizi olay başlatmanın merkezi saymakla, olayları anlamamız olasıdır. Bir yurttaş, o günün düzenletimi içindeki yasaya rağmen şunu yaparsa ya da yapmazsa diye söze başlamakla; insan tutumları hem toplumun konusu olmuştur. Hem de günah ve sevap olurla sosyal yapının konusu, olmuştur.
10- Kurucu (müesses) yapıların inşası
İttifaklar, ortada olmayan üretim ilişkilerine değin olacak erdemler için sözleşemezlerdi. Erdemlerin yasa ile düzenletilen yanı, zaten sözleşen toplumun, ilişkilersen yanına denk düşen aksamaları, kendi otoritelerince düzenleme konusu olacaktır.
Erdemleriniz, üretim tüketim ilişiklerinizi belirlemezler. Aksine üretim ve tüketim ilişkileriniz sizin erdeminizi belirlerdi. Yani siz hırsız olduğunuz için ve size çalınmak için ortada henüz bir ekmek yoktur.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 30.5.2012 23:51:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/05/30/tarihselligini-arayan-dusunce-13.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!