Tanrılar Ülkesinde Aşk... Şiiri - Zeki N ...

Zeki Nurçin
43

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Tanrılar Ülkesinde Aşk...

MEZOPOTAMYA TANRILARINI KIZDIRAN AŞKIN ROMANI
‘TANRILAR ÜLKESİNDE AŞK’

Bir tanrıça ile bir bilgenin sonsuz aşklarını anlatan sarsıcı bir eser.Aşkları uğruna nelerden vazgeçtiklerini okuduğunuz zaman sevgi kavramını sorgulama gereği duyacağınız bir kitap...Aşk,tutku,korku,sadakat,sevgi,hükmetme gücü ve isteğin,arzu ve şehvetin,büyünün iç içe geçtiği kitap Mezopotamya'yı ve bu coğrafya da hüküm sürmüş imparatorlukların amansız çekişmeleri,tanrıların ihtirasları gölgesinde büyümeye devam eden aşkın ve aşkı uğruna her tehlikeyi göze alan tanrıça ve bilgenin sevgilerinin mahsumiyetini sahiplenmek adına sergiledikleri çaba ve gizemi ve büyüsü sizi üç bin yıl öncesine götürdüğünden haberiniz olmayacak bile.Çözülmesi zor işaretler,iyi ve kötünün savaşı,özel bir zekadan fışkırmış bilgi şöleni...Evrensel bir destan.Kurgusu,uslubu,zengin içeriği ile okuyucusunu ilk sayfalarda büyülemeye başlayan Gılgamış ve İlikummi Destanları tadında tarihi bir roman...Sadece bir roman değil bilgi başvuru kaynağı.

Hayatın tüm gizemi ve insanın vahşi kişiliğinin çatışması yaşanırken bile aşkın mahsum kalmak için nasıl çırpındığına tanık olacaksınız kitabı okurken.Tanrıların her duyguya hükmettiği bir çağda tanrıçalığını ve bilgeliğini bir tarafa bırakıp kendilerini sadece duygunun mahsumiyetine teslim eden ve bu uğurda yokolmayı gerçek varolmak sayan iki insanın çabasının müthiş ve sarsıcı masalı.Günümüzdeki sevgi (!) olgusuna da göndermelerin yapıldığı çalışma derin ve sonsuz bilginin insanın ruhsal terbiyesini betimlerken hayatın gerçek tadını şaşırtıcı ve doyumsuz bir şekilde sunuyor.Sevginin gücünü en iyi hissedebileceğiniz masalsı ve filozofik bir eser.Yazarın kullandığı dilin samimiyetinin büyüsü de eserde göze çarpan bir diğer zerafet...

Mezopotamya Uygarlıklarını ve iç içe geçişleri,birbirlerinden etkilenmeleri,savaşları,entrikaları en iyi anlatan bir başucu çalışması.Hititlerin son dönemlerine ışık tutan kitap tanrılar ülkesinde ve gölgesinde boyvermiş bir aşkın resmini doyumsuz ve büyüleyici bir şekilde çiziyor.

Zeki Nurçin’in kitaplarında oldukça enteresan ama yalın bir dil ve uslup var.Kendine benzemekte ısrar eden bir edebiyatçı,yazar.Zeki Nurçin’in bu ısrarı onun farklı olduğu nokta.Son yayınlanan romanından önce diğer romanlarına değinmek bu yazarın iç dünyasını da bir nebze olsun tanımamıza vesile olur.Kitaplarına seçtiği konuların ilginç olması başlı başına yetmiyor.Nasıl bir yetenektir,nasıl bir donanımdır bilinmez ama her konuya şekil şema verme konusunda ustadır Zeki Nurçin.İlk yazdıkları ile son yazdıkları arasında mutlaka bir değişim vardır ama ilk ile son arasında hep aynı insanın etkin uslubu vardır.’’Direnişlerin Şafağı’’ adlı romanındaki sağduyu,’’Kezo ve Kızılağaçlar’’ romanındaki Kezo’nun çaresizliğinin benzersiz betimlemesi,’’Varzebau Rüzgarları’’ romanında,dünyayı kurtarmak isteyen bir devrimcinin bir kadını öpme konusundaki beceriksizliğini anlatırken gösterdiği sabır uslubunun gövdesini oluşturmuştu Zeki Nurçin’in.Kendini zamanla yenileyen yazar ‘’Yüreğinizde Hala Işık Varsa’’ ve keşke yazmasaydım dediği ve 2006 yılı başlarında okurlarıyla buluşan,’’Cesaretini Bana Bırak ve Git’’ adlı romanları onu önemli yerlere taşımıştır.

Yeni çıkan romanı ‘’Tanrılar Ülkesinde Aşk’’ dört bin yıl öncesine ışık tutuyor.Kitapta ele alınan konu bin yıllardır aslında her insanın kafasını kurcalayan bir konu; Mezopotamya Uygarlıkları ve tarihe nasıl gömüldükleri.Ancak bu konunun tamamı değil.Romanın büyüsü Tanrıça Kubaba ve Bilge Aresta ile başlıyor.

Romanda bir çok kahraman var.Hatta romanda işlenen Nazya ve Darende aşkı,Çavarda ve Srimara aşkı,Peri Kızı Zellos ve Doğulu Genç’in aşkı,Bilge Orez ve Kahin Ziveda aşkı aslında konuya renk olan Kubaba ve Aresta aşkının gövdesidir.Zamanın insanlarının aşkları uğruna nelerden vazgeçtiklerini okuduğumuz zaman gerildiğimizi hissedemiyoruz taa ki bir tarafımız ağrı istila edene kadar.

Bir tanrıça ile bir bilgenin sonsuz aşklarını anlatan sarsıcı bir eser.Aşkları uğruna nelerden vazgeçtiklerini okuduğunuz zaman sevgi kavramını sorgulama gereği duyacağınız bir kitap...Aşk,tutku,korku,sadakat,sevgi,hükmetme gücü ve isteğin,arzu ve şehvetin,büyünün iç içe geçtiği kitap Mezopotamya'yı ve bu coğrafya da hüküm sürmüş imparatorlukların amansız çekişmeleri,tanrıların ihtirasları gölgesinde büyümeye devam eden aşkın ve aşkı uğruna her tehlikeyi göze alan tanrıça ve bilgenin sevgilerinin mahsumiyetini sahiplenmek adına sergiledikleri çaba ve gizemi ve büyüsü sizi üç bin yıl öncesine götürdüğünden haberiniz olmayacak bile.Çözülmesi zor işaretler,iyi ve kötünün savaşı,özel bir zekadan fışkırmış bilgi şöleni...Evrensel bir destan.Kurgusu,uslubu,zengin içeriği ile okuyucusunu ilk sayfalarda büyülemeye başlayan Gılgamış ve İlikummi Destanları tadında tarihi bir roman...Sadece bir roman değil bilgi başvuru kaynağı...Kitabın arkasında bu bilgiler var.Kısa ve öz ama yetmez romanın tamamını anlatmaya.Roman,sadece bir roman değil sınırsız bilgi içermesiyle de farklı.Mezopotamya uygarlıkları,sosyal yaşamı,toplumsal ve ekonomik yaşamı,uygarlıkların çatışma ve savaşları,politikaları,aynı uygarlıkların öeiştli sanat dalları,edebiyatı,tanrılarını,tanrıçalarını,yerleşim alanları ve daha bir çok şeyi harika bir resim olarak önümüze seriyor.Hatta aynı dönem hakkında bilmediğimzi onca bilgi var ki,okurken Mezopotamya’yı gezer gibi oluyoruz.

Olağanüstü olayların,akıl sır erdirilmez gelişmelerin,sırlarla dolu gelişmelerin ortasındayken bir tanrıça ile bilgenin sonsuz aşkalarına tanıklığımız roman boyunca devam ediyor.Bildi sıradan bir aşk değil bu.Dünyadan el etek çeken sonsuz bir aşk bu.Tapınılan ve nerde olduğu bilinmeyen tanrıça Kubaba ve ona aşık duygularını bilgi ile terbiye eden çocuk Aresta’nın büyüdükçe bu aşk tanrıçasının kalbine işlemiş olmasını hissetmesi ve ömrünün yüzünü ona dönmesi ile devam ediyor taa ki tanrıça Kubaba bunu anlayana kadar.Birbirlerine besledikleri hislerin buluşması onlardaki bu ulvi aşkı teşir eder ve bu aşkı çekemeyen tanrıların gizli ve bazen de resmen saldırılarına hedef olur.Yine de Tanrıça Kubaba aşkından vazgeçmez.Bilge Aresta tanrı olmayı bu uğurda kabullenmez.Mevki ve zenginliğe sırtını döner.Ama bir bütün kıtanın onlara düşman olduğunu da bilmezler.Ve nitekim uyagarlıklar da bu aşkla birlikte zamana gömülmekten kendilerini kurtaramazlar.

Yazar romanın gövdesini oluştururken zamanın şartlarına bağlı kalıyor.Örneğin kimi tanrıların ölümsüz olma durumlarını irdelerken sadece koşulların esnekliğinden yararlanıyor.Örneğin Kubaba’nın ölümsüz hali.Aslında Kubaba bir efsanedir ama bir de insan.Onun çağlar boyunca anılması bir muammadır.M.Ö 1250’li yıllarda yaşıyor olması işin ilgiç tarafı değil bilinmesi gereken bir noktadır.Kiapta konu edilen aşkın benzeri taihte yoktur.Bazı varsayımlar,tesiptler,kaynaklar,kazılar ve bilinen tarih bile yazara yardımcı olmuş bu konuda. Tanıtım yazısının vurgulaması gibi,kurgusu,uslubu,zengin içeriği ile okuyucusunu ilk sayfalarda büyülemeye başlayan Gılgamış ve İlikummi Destanları tadında tarihi bir roman...Sadece bir roman değil bilgi başvuru kaynağı...

Yazarın bu romanı tarihi bir konuyu işlemiş olması bakımından diğer romanlarından farklı bir yöntem kullanmış.Ama sanki yazar bu romanda çok gizli mesajlar veriyor.Suskunluğunu mitolojinin gövdesinde bir çığlık gibi patlatıyor.Günümüzdeki bir yaşanmışlığı tarihin kalbine taşımakla ne anlatmak istediği konusunda bir fikrim yok.Öyleki kitap iyi ve kötünün savaşının başlayacağı,aşkın kötüye yenildiği bir sırada bitiyor.Bilge Aresta bir kıskançlığın kurbanı olmuştur o zaman.Anlıyoruz ki yazar romanın ikinci kitabı için harıl harıl araştırmalar yapmaktadır.Kitabın ikincisi gelecek mutlaka.Ama ne zaman? Konu,uslup ne kadar güzel ve farklı olursa olsun yazarın romana yeni kurallar getirme çabası da yok doğrusu.O denli müzevazi.Bir de kitap yazarın sancılarını taşıyor bir çok yerde.Çok dikkatli okunduğu zaman aslında yazarın bir önceki romanı olan ‘Cesaretini Bana Bırak ve Git’ adlı romanının hayali geziyor mitolojik çağda.İşte bu aşamada roman kısmen derin bir kendine yabancılaşma ve duyguların iç içe geçmesiyle farklı bir aşamaya giriyor. Hatta kent kralının bu aşkın hassasiyetleri ile Tanrılarının değerleri ve bildik inançları arasında bir denge bulmaya çalışması da benzersiz ve çok ilginç.Bozuk bir ruh hali, sürekli bir arayış içersindedir kral tüm gücüne rağmen. Bu arada Doğu-Batı, çatışması gibi beliren ve Ege göçleri ile deniz kavimlerinin bir hayalete dönüşmesi ve en son Tire isyanının o kudretli Hitit İpparatorluğunun sonunu getirmesi.Romanın en ilginç detayı ise Kubaba ve Aresta aşkına beslenen gizli düşmanlığın ters tepmiş olması ve bir lanet gibi Mezopotamyayı karanlığa gömmesi.

Roman detaylı sosyal ve tarihi gözlemlerin yanında psikolojik açılımlar açısından da oldukça zengin. Uygarlık çalkantılarının, kişisel tezahürlerini kitabın her yerinde görmek mümkün. Romanın dilinin çok yalın ve sade.Modern bir dil,keskin,ısrarlı ve inatla kendini ele veren bir araştırmanın sonucu.
Kitap, ismine yakışır bir zerafete sahip.Sonuç olarak, yazarın bu romanını da daha önce okuduklarım gibi başarılı ve insanı düşünmeye ve tartışmaya yönlendirici, filozofik yönü ağır basan, sürprizlerle desteklenen, akıcı bir roman olarak görüyorum.Kusursuz ve bilgece.

H.Yılmaz

Zeki Nurçin
Kayıt Tarihi : 7.5.2011 00:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Zeki Nurçin