Tanrıdan hep mutluluk dilemiştim,
ne para ne de pul...
Yalnızca
omuzlarımda gezinen gölgeleri silmek,
içimdeki susuz çöllere bir damla yağmur indirmek için...
Bir dilek tutmuştum,
çocukluğumun avuç içlerinde,
annemin dizlerine yaslanmış bir yaz öğlesinde;
orada hâlâ serinleyen bir göl var sanırdım,
ve ben hep o gölün kıyısında
sana benzeyen yüzler arardım.
Biliyor musun?
Mutluluk, bir başkasının ellerinde değil,
yine de hep başkalarının parmak uçlarında aradım.
Bir gülüşe gizlenmişti belki,
belki bir vedanın kanayan harflerinde...
Kim bilir?
Tanrıdan mutluluk isterken
bir şey unuttuğumu fark ettim yıllar sonra:
Mutluluk, Tanrı’nın bile
senin için yazmadığı bir şiir olabilir bazen.
Ve sen,
dudaklarının kıyısında kalmış bir dua ile
gökyüzüne bakarsın,
ama cevap yeryüzündedir;
bir kaldırım taşının çatlağında
sana inat açan bir ot kadar sessiz.
Ben derdimi dökmüştüm sadece...
Ama her sözüm,
bir ağacın gövdesinde saklı eski bir yara gibi
kanadı yıllarca.
Her sevinç denemesi,
çocukken yanlışlıkla kırdığım bir bilye kavanozu gibiydi;
renkleri döküldü hayatın üzerine,
ama hep eksik kaldı bütünlüğü.
Bir şarkının içindeydim bazen,
hangi melodiydi hatırlamıyorum.
Yarım kalmış bir notada gizlendim,
tam orada sustu dudaklarım.
Çünkü bilirsin,
mutluluğu en çok isteyenler,
şarkının en kederli nakaratını ezberler önce.
Tanrıdan hep mutluluk dilemiştim,
ama hayat bana
sükûtun bin tonunu öğretti;
yalnızlığın kaç farklı dilde ağladığını,
ve insanın kendine bile yabancı kalabileceğini...
Şimdi
ne paranın hükmü var içimde,
ne pulun albenisi...
Ben hâlâ o ilk duamın kıyısında oturuyorum,
ellerimde yalnızlık kokan bir kitap,
sayfaları çevirdikçe
hep aynı cümle çıkıyor karşıma:
“Tanrıdan mutluluk istemiştin,
o da sana şiiri verdi...”
Kayıt Tarihi : 6.9.2025 08:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!