tanımadığın bir kente
düşmeyegör bir akşamüzeri,
şaşırırsın, aklın karışır bir an.
gurubu soluktur sanki o kentin,
rengi yitmiş kumaş benzeri
(sürekli yıkanmaktan) .
bulutları da daha yorgundur,
daha durgundur rüzgârları –
sızarlar sokak şamatasına.
sehpa urganıdır otel odaları,
sıkarlar ruhunu alabildiğine
ve uyku nispet yaparcasına
yakınına gelip kaybolur yine.
istesen de,
tanımadığın bir kentte
uykuya söz anlatamazsın.
tanımadığın bir kentte her şey
garip kuşkular doğurur sende
garsonda bir başkalık sezersin
ve tuhaflık – vestiyerin sesinde.
tehlikeli bir uyarı gibidir
ürperten soluğu belirsizliğin,
sanki saatli bir bombanın sesidir
kımıltılar, fısıltılar… (sinsi ve derin) .
merdivenler birer tuzak mı yoksa,
acaba asansöre güvenilir mi?
(ya odandaki telefon da bozuksa?)
daralma hissedersin sanki şuranda
kuşkuların korkuya dönüştüğü anda
istesen de,
tanımadığın bir kentte
korkuya söz anlatamazsın.
tanımadığın bir kentte birden
çekici bir yüz çıkıverir karşına,
(ya da öyle sandığın bir yüz) –
yıllarca konuk olmuş sanki rüyalarına.
çözülür buzları korku dağının
çiçekler açar, kuşlar uçar içinde,
kolları kucak olur otel odalarının
değişir çehresi garsonun, vestiyerin de.
vurulduğun bir yüz, tanımadık kenti
tanıdık kılar sana, sevdirir sana.
kırk yıllık bir dosta çevirir seni.
artık kendin de tanıyamazsın kendini
ve tutku hâkim olunca duygularına
istesen de,
tanımadığın bir kentte bile
tutkuya söz anlatamazsın.
Kayıt Tarihi : 23.2.2012 07:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!