Evler vardı
Gri bulutların altında yalnızlıklarını yaşıyorlardı
Sonra hesapsız bir yeşil vardı
Eski bir fotoğraf gibi solgun
Ufkun buğusunda nemleniyordu
Çocuklar çıkıyordu karşımıza
Öleceksin sandım
Dünya durdu
Aslında dönüyordu da
Tadı yoktu…
Yada yerçekimi
Eskisi kadar
Gelmedin,
Işıkları yakmıştım, oda hazırdı
Ellerimle silip masanın üzerindeki gün yorgunluğunu
Aşkın en öfkeli haliyle savrulmuş kitaplarımı topladım
Menekşelere seni anlattım
Tekrar tekrar anlattım
l
Bozuk parayla çizilmiş en düzgün çemberler bile
Biçimsiz oluyordu
Saçlarının ensende oluşturduğu
Tarifsiz geometriyi keşfettikten sonra
Meryem KORAY'a*
Elimde maket uçağımla
günbatımında pencerenin kenarında
Islak bir meltem yaladı yanaklarımı
o an düşündüm;
Hangi acılardan sıkıntılıdır fındık
İki diş arasında ezilirken
Nasıl bir ızdırabı büyütür yaprak
Rüzgar etlerini daldan koparırken
Neden feryat etmez bilge taş
Su damla damla bağrını delerken
l
Küllerini savurun gri dalgaların üzerine
Ardında ne kalmışsa yaşanmış
Rüzgarın eteklerine bulansın
Bir gülüşü kalsın dudaklarında
usta’ya
beni sevmenden çok korkuyorum
bir de durup dururken aşık olursan bana
kendimi sevecek kadar ümidim yok ki benim
hem param da yok seni istiklale götürecek
Önce batı,
Binaların duvarlarına sinmiş kalabalığın uğultusu
Dışlanmışlık ürkütüyor yönünü bulamayanları…
Sonra güney,
Zamana teslim olmuş bir beyinin boşluğu uzanıyor koynumuzda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!