Zaman yine tüm acımasızlığı ile sahnede... Benzim hüzün sarısı.. Gözlerimde bir ceylan ürkekliği... Kırık dökük alfabemin kayıp olan üç harfine eşitlemiştim adını... Oysa nicedir yürüdüğüm yollar yokluğuna çıkarmış, bilemedim...
Sahi! Gittiğin yolların dönüşü var mı Lal-i Sevda?
Sus bürüdü yine içimi Yâr...
Görüş mesafesi sıfır...
Konuşsam tufanlar gelir üzerime...
Bilediğim sessiz sitemler yüreğimi kesiyor...
Şimdi sen görmelisin yitik çocukluğumu...
Durup dinlediğim sessizliğindi önce...
İncinmiş yanlarından tanımıştım seni.
İç’im yanmıştı kapının arkasına çömelip ellerinin arasına başını aldığında
Ağustos/tu…
Dağların ardına çekildi güneş.
Nadasa bırakılan hüzünler vurdu su yüzüne…
Koptu sazımın teli…
Ve türküler Yâr kadar zalimdi…
Yürüyorum…
Sokak lambalarının gölgelerini kovalıyor bu gece ayaklarım… Soğuk işlemiyor yokluğunun işlediği bedenime… Belki de iyi yanı bu yokluğunun… Bağışıklık kazanıyorum yokluğun dışındaki tüm acılara…
Teslimiyetimi sorgularken düşlerim bir izbe mekanda, ben bakışlarını düş’lüyorum umarsız…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!