Son gözyaşları içimde yürüyorum
Tam yüzelli metre taş duvarlar arasında
Son nefes alışlarım, kokuşmuş
Belki son çıkışım volta atmaya
Ayaklarına demir mahmuzlar takılı hayat
İstanbul Balıklı Rum Hastanesinden içeri
Bir yaşlı kadın girdi, üstelik Rum, adı da Eleni
Girmiş vakt-i zamanında, zaman-ı mekana
Üzerinde beyaz esvaplar, maruzat verir doktora
Hazır, bürülmüş, kapıda kefen beyaz
Ama Eleni, ama Eleni dimdik ayakta hele telli saçları
Demir ökçeli bir çarık akşamların ayağında
Bir soğuk postal sabahın ayazı
Yaprak dökmüş çıplak bir ağaç
Demir parmaklıklar arkasında eskimiş bir yazı
Ökse uçlarında kuşlar mahkum
Bırakıyorum artık seni ayrılıyorum senden
Son trenle dönüyorum buluştuğumuz yerden
Uzak artık sana gözlerim
Ellerim uzak, hayallerim uzak
Dönüyorum aşk sözcüklerinin düştüğü yerden
Ve saatler ölümü gösterirken
Bir mahpusluk hayatın derinliklerinde
Savrulurken mum kokuları
Yan yana dizili ceset torbaları
Çığlık çığlığa mukavemet safsatası
Gözlerinde günler saklı
Sandım ki fil dişinden yapılmış bir kule
Uzanmış önümde, üzerinde pulcuklar
Yalnızlık üzerinde düşten bir perde
Sadakat kokuyordu kör yakamozlar
Seslerden bir sıra inci gibi dizildi
Düşünme beklerken yaz kuraklığını
Dağların arkasında yağmurlar yağıyor
Düş ülkesinde bir efendi yapmış konağını
Yüzünde beklemek adına şarkılar
Islatmış toprağı ağlamaklı göz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!