Ayhan Yavuz Açıkgöz - Talep Formu (Hikây ...

Ayhan Yavuz Açıkgöz
718

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Gündüzün yorgunluğunu akşamdan çıkaramayacak kadar yorgundu. Canı hiçbir şey istemiyordu. Sabahın tekrar olmasını ise hiç, hiç istemiyordu. Kendisi kadar yorgun duran ahşap kapıyı ayağı ile iterek ön sofaya girdi. Sofada her zaman tatlı bir serinlik olurdu. Hele yaz akşamları üç sandalye atıp, ağaçların arasından gökyüzünü seyrederek sıcak çay içmek dünyâya bedeldi. İsmet, diğerlerine nispeten daha küçük olan sandalyeye oturur, hayâta dâir sorular sorar ve kendi serencâmını esrarengiz kılan tüm kelimeleri kullanırdı. Küçük İsmet, ablasını lösemiden kaybettiği günden beri daha derin konuşuyor, daha seyrek soru soruyordu. Ama ne sorular! Daha derin, daha yangınî... Bâzen cevaplaması bile güç oluyordu. İsmet, ablasını kaybettiği bir buçuk seneden beri neredeyse hiçbir şey istememişti. Ne annesinden ne de babasından... Hiçbir şey... susmak bile onun için daha heyecan vericiydi.

İşte böyle bir yorgunluğun ardından bu sofadan geçiyordu. Normalde bu tatlı serinlik onu rahatlatmalı ve hanımından üç sandalye isteyerek çayın demlenmesini beklemeliydi. Ama yapmadı. Başını bile kaldırmadan iç kapıya kadar yürüdü. Kapının önüne kadar geldiğinde elindeki poşetleri yere bıraktı. Zile bastı, bekledi...

Kapıyı açan hanımıydı. Gülümseyerek karşıladı erkeğini. Ama adamda gülümsemenin esâmesi yoktu. İçeri girerek ayakkabılarının bağını çözmeye başladı. Kadın;

- Hoşgeldin.

Tamamını Oku