Burası Taksim,
Kaynar zaman zaman,
Ama su değil burası kaynar insan.
Bayram yeridir bazen,
Şarkılar, türküler, marşlar gırla...
Sanki meydan o meydan değil Maksim!
Burası taksim,
Burada atar kalbi İstanbul’un.
Mahşer yeri gibi,
Artar eksilir burada kalabalık,
Hiç bitmez heyecan.
Canlı bir resim gibidir dört mevsim.
Burası taksim,
Merasim alayı değil bu kalabalık,
Her halde TAKSİM edilmiyor GEZİ PARKI’ da.
Bozulmasın doğanın çarkı,
Ağaçlar kuruyup kalmasın eski bir şarkı da,
Yaşasın toprağında taşında, diye bölmüş uykusunu,
Nöbet tutar bir avuç duyarlı insan.
Derken bir gece gelip paldır küldür,
Bağırmış polis:
-Ey vatandaş, ne arıyor parkta çadır,
Çabuk bunları kaldır!
Aldırmamış çocuklar, gençler bu uyarıya;
Devam etmişler kendilerince ağaçları korumaya.
Yırtarken karanlığı siren sesi,
Son kez… diye, haykırmış polis.
Oralı olmamış gençler,
Araya girecekken çocukların babası,
Patlamış gaz bombası.
Ve kaplamış ortalığı koyu, acı sis.
Ve taksim taksim yayılmış ülkeye kara bir duman…
Yer gök ağlamış durmadan,
Dilememiş ama kimse aman.
Daha önce de çekilmişti böyle bir film,
Yakılınca pire için yorgan,
Başlamıştı yıllar süren kör dövüşü,
Sağduyulu halk sevip benimsememiş ki hiçbir görüşü,
Bitmedi sen ben kavgası.
Büyüdü,büyüdü ve yangın yerine döndü ülke…
Unutuldu zamanla niçin açılmıştı kardeşlerin arası.
Ne geri geldi ölen,
Ne kapandı sağ kalanın yarası.
Devlet de çalışmayınca hiçbir organ,
Bir sabah çaldı borazan,
Yürüdü tank ve postal,
Sus pus oldu ortalık işte o zaman!
Çok sular aktı o olayların üstünden, demeyin aman,
Bu memleket güzel,
Bu memleket büyük,
Bu memlekette üstelik çoğunluk Müslüman.
Ve çok olur güzel ve büyük olanı kıskanan,
Ve dost görünür,kötü gününde düşman…
Bu memleket çok zengin,
Yunus, Mevlana gibi denizleri var, derin, sakin…
Ve Şeyh Edibali, Hacı Bektâş Veli gibi ovaları;
Timsali olmuş huzur ve bereketin…
İyi bilir bu memleket, değerini barışın ve kardeşliğin,
Lakin olmasa yarasını kaşıyan.
Ve dağları var bu memleketin,
Fatih Sultan gibi çağ açıp çağ kapatan
Mustafa Kemal gibi dostu düşmanı çatlatan,
Nüktedan Nasrettin Hocası gibi güle eğlene yaşar bu memlekette fakir zengin…
Lakin olmasa memleketi karıştıran,
Bu memlekette zeytinde yetişir baldıran da,
Güvercin de yaşar, akrep ve yılan da…
Neden daldık böyle derine,
Görüp yaşanılanlar anlaşılmasın diye sıradan,
Uğraştık tüm taşları oturtmak için yerine.
Şimdilik cop ve kalkan,
Ve ayak sesleri patırtılar…
Ama ya sonrası…
Olmaz inşallah yine aynısı,
Patlamaz öfke ve tabanca,
Uçup da bir kurşun,
Kırmaz kanadını hiçbir kuşun,
Yani düşmez inşallah toprağa bir damla alkan…
Bu gariban,
Ne değişime düşman, ne ağaca…
Ama hangi yana baksa,
Görüp duyduğu değil insanca!
Durup düşünür bazen,
O da gemileri yaksa,
Acaba daha mı iyi olur dünya!
Ama dedim ya o değil asaletli, o sıradan,
O toplumsal olaylardan pek çakmaz,
Onun bunun sözüne bakmaz,
Yani ateş olup kimsenin evini ocağını yakmaz.
Ve yaşayıp gördükleri vardır onca,
Sadece bakmaz, görür; ama susar,
Ne zulmü alkışlar, ne kin kusar,
Çünkü bilir sözü insanın kendine geçer anca!
Kayıt Tarihi : 1.6.2013 20:02:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Necip Zeybek](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/06/01/taksim-gezi-parki-ve-sonrasi.jpg)
Ve sabaha karşı o çadırlara yapılan saldırıyı hiç unutmayacağız..
TÜM YORUMLAR (3)