Bir topun peşinde koşturan acayipleri ve onlara takılıp kalmış kalabalığı izlerken tuttuğum takımın kazanması halinde hayatımın değişeceğini düşünüyordum. Bu aptal oyunlar da benim eğlenceli takıntılarımdan biri. Bir ara yenileceğimizden korkunca edepsiz kapitalistlerin ‘morgda yatan genç’ resmiyle süsledikleri pakete uzanıp bir sigara yaktım. Birbirlerini taammüden tekmeledikten sonra kendilerini yerlere atıp ‘artistik’ hareketlerle debelenen futbolculara gülerken gözümün önünden şiddetli sahneler geçiyordu. Bir kalaşnikofla önce sigara patronlarını tarıyordum. Hazır başlamışken insani ilişkiler kurmaktan aciz hastalıklı arkadaşlarla devam edeyim, dedim. Tam bu ‘dâhiyane’ planlarla kanlı hülyalara dalmak üzereyken dünyanın en güzel gözlü kedisi Recai kucağıma yatıp beyaz tüylü yanağını okşatmaya karar verince haliyle gündem değişti.
Maç, gece ve sigaralar bitmek bilmiyordu. Biraz ürkerek gerçekten cesaret gerektiren bir girişkenlikle dünya kupası izleyen erkeklere iz bırakan ‘takıntılı roman kahramanlarını’ sordum. Neyse ki edebiyat da seviyorlar, şuursuzluğumu mazur gördüler. Birisi gözünü televizyondan ayırmadan ciddi bir ses tonuyla Boris Vian’ın Yürek Söken’indeki anne karakterini hatırlattı. Bir başkası kaçan gol bir fırsatından sonra yırtıcı bir baykuş çığlığıyla çaydanlık hırıltısına benzer garip sesler çıkardıktan sonra sakinleşip muhteşem bir intikam hikâyesi olan Canistan’daki Selim’den bahsetti. Sonra yine herkes kendi takıntılarının ve hayallerinin dip akıntısında usulca kayboldu.
O meşum liste....
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta