İstanbul’un kaçıncı değişen yüzüsün?
Ellerin
Asya üzerinden Avrupa sırtını okşar
Bana da bir kez dokun…
Bir kez olsun bak hatta!
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Taht-ı Ra Valli
İstanbul’un kaçıncı değişen yüzüsün?
Ellerin
Asya üzerinden Avrupa sırtını okşar
Bana da bir kez dokun…
Bir kez olsun bak hatta!
Medeniyet tanımayan aşkın kollarında
Salınıp duruyorum her iki kıta arasında
Yalvar yakar bir dilenci oluyorum
Kapanarak ayak parmaklarının ucunda
Bir kez olsun bak Allah aşkına!
Bir kez olsun bak bana!
Ruhumun kamburuna sığınıyorum
Karanlık yerlerin ürkütüyor beni
Omzuma attığım ceketimin kolundan
Umudum yağıyor karla karışık olarak
Kelimeleri, kimse benim gibi kullanamaz
Hiç kimse benim gibi şiir de yazamaz
Yine de anlatamam sana kendimi ulu orta
Çağın değişen hükümdarlarına
Değişmeyen hükümlerini de anlatamam
Alıp gidemem kendimi saçlarım sende iken
Gidemem bir yerlere
Tırnaklarım sende uzar iken
Çaresiz mi çaresiz başımla ben
Tahtına da göz dikemem…
Ve böyle şiirler yazar iken ben
Vezirinden adımın harfi de çıkmaz…
Şiir, küçük şeylerle mutlu olabilme işidir
Ne vezir bilir bunu
Ne vezin anlatır vezire huyunu
Bırakalım gitsin dünyayı bildiği yere
Bir avuç toprak değil mi hepsinin sonu?
İstanbul! Şehirlerin tanrısı ey kutsal mekân!
Aşkımın mezar taşısın, iki gözümün nuru!
Topla eteklerini kirpiklerimin ucundan
Toparlan da git ey koca Bizans oyunu!
Konstantin’den kalan yanlarınla git!
Osmanlı’dan hatıra erguvanı al da git!
Nasıl bir karmaşadır bu, hiç bilemem
İstanbul mu sevgili, sen mi İstanbulsun?
İki kıta arasında deliren zavallı ruhum
Hangi taşa sürünse paramparça olur!
Elini ver bana, bir kez olsun bana dokun
Çekildiğim ücra köşeleriyle İstanbul’un
Gözlerinden bana bak bir kez olsun!
Yemin dersen yemin olsun!
Nasıl istersen işte aynen öyle olsun!
Ama bir bak eriyip giden kemiklerime
Bir su gibi nehirlere karışan sözlerime
Sevdiğine yanan yüreğime bir bak!
Hay gözün kör olsun!
Düşürdün işte beni yine bir şiir bendine
Boğuldum gidiyorum…
İstanbul, senden bir aşk alacağım olsun!
Elçin Öztürkoğlu
rabbim arzusu olanların sesine karşılık versin. mutlulugun doruguna ulaşmak için dualarımız var kabul et .ya ulu mevla. sevdir bize sevdılkerini. yerdir bize yerdiklerini. yar ve yardımcımız ol.şairlere ılham ver. bizede kıssadan hisse almayı nasip et..slm olsun elçin hanım
mükemmel bir kalem
özü sözü anlatımı
şiir paylaşımı
hani bir yerden güneş dogar ya
farklı eser rüzgar ya
hani bir dağ başında
gök yüzü derinliklerin de
yıldız toplayan türküler var ya
işte öyle yürekten yazılan
güzel başarılı bir eser olmuş
kutlarım şairin yüceliğini
salim erben
Nasıl istersen işte aynen öyle olsun!
Ama bir bak eriyip giden kemiklerime
Bir su gibi nehirlere karışan sözlerime
Sevdiğine yanan yüreğime bir bak!
Hay gözün kör olsun!
Düşürdün işte beni yine bir şiir bendine
Boğuldum gidiyorum…
İstanbul, senden bir aşk alacağım olsun!
Sonuna doğru kendimi bu güzel şiirin heyecanına kaptırdım yüreğine sağlık arkadaşımız
şiir çok güzeldi..İstanbul dan ayrı bir İstanbul lu ve İstanbul sevdalısı olarak çok duygulandım bu şiirden...hasretim depreşti sevdama ..
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta