Türk Edebiyatımızın önemli sahalarından birisi de “hiciv”, “taşlama”, “yergi” vb isimler verdiğimiz, bana göre “iğneleme” alanıdır. Bu alan, edebiyat tarihimizde sayısız ve güzel örneklerle karşımızda dururken, maalesef bugün, günümüz şiir dünyasında özellikle genç neslin bu alandan haberdar olmadığını üzülerek görmekteyim.
Oysa bu sahada kalem oynatan şairlerimiz, yüreklerini ve akıllarını tellerinin, mızraplarının arasından seslendiren ozanlarımız, yaşadıkları döneme iz bırakmakla kalmamışlar, döneme şekil ve düzen vermişler ve o “iğneleyici” eserleriyle asırları aşa aşa günümüze kadar gelmişlerdir.
Şiirin efsanevi gücü, taşlama-hiciv-mizah metodu ile doruk noktalara çıkmış ve sadece kendini değil, kutlu kanatları-mübarek sırtıyla şairini de zamanın korkunç kıskacından kurtararak yüzyıllar ötesine taşımıştır.
Gerçekten üzülüyorum, genç neslin hiciv-mizah yolunda eser vermemesine…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bir şairin iç dünyasına ayna tutmak değil bu, onunla 'an'ı yaşarcasına bir inceleme...Hani bütün şairlerin dileğidir bu aslında böyle didik didik edilsem de bir anlayan olsa, diye. Yüreğinize teşekkürler, emeğinize ve ayırdığınız zamana. İnanın değmiş, saygılar.
Bir de bu şiirleri kendinden dinleseniz.....
Mükemmel bir şair, harika bir tanıtım.
Saygılar efendim.
Mehmet Nacar
Müthişti...Çok çok etkilendim...
Teşekkürler hocam...Selam sevgi ve saygılar...
Sanırım figani
O heykellere başka birşey söylemişti,
Benim okuduğum kitapta başka yazıyordu,
Bahsettiğim kitap osmanlı tarihini anlatıyor
Ve istanbul barosu avukatlarından biri kaleme almış.
Sevgiler
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta