“BEŞ PARA BİLE ETMEZSİN
Sen aslında
Beş para bile etmezsin.
Bakma uykusuz gecelerime.
Aldırma hiç boşuna
Yatağımın yalnızlığına,
Saçlarının yastığıma düşmeyişine.
Aldırma sen
Beynime kazınmışlığına! ...
Sen aslında alışkanlığım,
Tiryakiliğim hiç değilsin.
Damarlarımda bir alev,
Gözlerimde
Bir damla yaş bile olmadın.
Bakma,
Adını öylesine sayıkladığıma.
Aldırma kara gecelerde
Seni çılgınca aradığıma.
Kaldırımlarda dolaşıp,
Boynu bükük pencerene baktığıma.
Aldırma sen,
Ayaz akşamlarda
Sokak lâmbasıyla dertleştiğime.
Sen aslında
Beş para bile etmezsin.
Ne birlikteliğimiz oldu,
Ne de bir geceyi paylaştık
Yaz akşamlarında sınırsızca.
Ne dudaklarında kayboldum,
Ne de sardı saçların bedenimi.
Ne cenneti yaşadım kollarında,
Ne de cehennemi yokluğunda.
Ne bir bütün olduk
Engellere rağmen,
Ne de birlikteliğimizi yaşadık
Gençlik bize gülerken.
Sen aslında,
Beş para bile etmezsin.
Sormadım seni hiçbir gün.
Soramadım hiç kimseden…
Kokunu hiç özlemedim,
Ne de aradım sıcaklığını.
Beklemedim bir gün olsun,
Kapımı ansızın çalarsın diye.
Beklemedim bir gün olsun,
Yıldızlar üşümeden
Bir gece vakti
Bana dönersin diye.
Sen aslında
Beş para bile etmezsin
Kaçamaklarımız hiç olmadı
Ne de gizli buluşmalarımız.
El ele dolaşamadık,
Gözlerden ırak köşe bucak.
Yürüyemedik saatler boyu,
Girip kollarına,
Yaslanıp omuzlarıma.
Aldırma sen üç beş söze,
Boş ver yazdıklarıma.
Aldırma kırık kelimelerle
Kalemimden kan damladığına.
Darmadağın oysa yüreğim…
Beynimse hepten paramparça.
Sen aslında,
Beş para bile etmezsin.
Değmezsin hiçbir şeye.
Değmezsin varlığına sevinmeye
Değmezsin yokluğuna üzülmeye.
Sen aslında,
Beş para bile etmezsin.
Sen aslında,
Beş para bile etmezsin…
Bolat ÜNSAL
Kemer /ANTALYA”
Saygıdeğer Dostlar,
Bu defa, ŞİİRSEL YOLCULUK tahlili çalışmamızda rahmetli hocam Prof Dr. Mehmet KAPLAN’ ın metodunu izleyeceğiz. Yani, bir şairin tek bir şiirini ele alarak, şairin şiir evreninde dolaşmaya gayret edecek, ele aldığımız eserin anatomisini çıkaracak ve şiire bakış açısını işaret etmeye çalışacağız.
Bolat Ünsal, hepinizin de malumudur ki, Antalya/ Kemer’ de yaşayan genç, dinamik bir şair. Üstelik sanayici… Hem de demire şekil vererek, alın teriyle geçinen, Kemer esnafının lideri konumunda bir dost. Dost diyorum, çünkü, onu yaklaşık 5-7 yıldan beri tanımaktayım…
Antalya’ da yaşayan şairler arasında gönül ve kader birliği yaptığımız sayılı kişilerden birisi.
Yukarıda sizlere sunduğum “Beşpara Bile Etmezsin” başlıklı şiirini sanırım okumuşsunuzdur. Okuduysanız siz de görmüş olmalısınız ki, şair, bu şiirle aslında çok sevdiği ve unutmadığı, anıların gönül defterinde büyük yer işgal eden sevdiğine yüreğini-içini dökmüştür. Zaten, Bolat’ın şiirlerinin tamamı böyledir. İçten gelen haykırışlardır. Bazen anılarla takviye edilen yaşanılan zaman, çoğu kere de çevreyle ve doğayla-özellikle de denizle-rüzgarla-bulutla bütünleşmiş yaşanılan an… Ve o anı yaşatan bir yüz-çehre… İşte bu haykırışlardır ki, şairimizin şiir iklimini süsleyip, gözler önüne seren…
Şimdi bir düşünelim bu şiiri sizlerle birlikte… “Beş Para Bile Etmezsin” diye kime ve niçin denir? İşe yaramaz, iyi gidişi aksine, kötüye çeviren kişiye denir değil mi? Yalancıya, sahtekâra denir. Basite, ağırlığı olmayana denir.
Para, günümüz dünyasının en çok kullandığı bir ölçüt. Kıyaslamalar ve ölçümlemeler maalesef onunla yapıldıkça, menfaat ön plana geçmekte ve toplum çıkmazlarda, bunalımlarda inim inim inlemektedir. Para hem vaz geçilmez, hem de yüzüne bakılmaz bir varlık. İnsanın icadı… Herhalde Romalılar mı ne icad etmiş. Tam bilmiyorum.
Anayı evlattan, atayı torundan ayıran ve düşman eden bir birim… Mutluluk da taşır, acı da… İnsanın icadı ama, insanı köle eden, güç unsuru…
Peki bu unsuru şair, sevdiğine kullanırken, öfke ve acıyı, pişmanlıkla geçen zamanı nasıl değerlendirmiş? Şu şiiri dönün bir daha okuyun hele…
“Üç kuruş etmezsin…” “beş para etmezsin” gibi cümleleri sarfederken, aslında, karşımızdakinin-muhatabın bizim gözümüzdeki yerini anlatmaya çalışıyoruz. Ancak, burada gözden kaçmaması gereken husus, onun değersizliği kadar, bizim-bakan gözün-konuşan dilin merkezi olan kişinin “değerli oluşunu” da anlatmış olmuyor muyuz? “İki paralık adam” dediğimizde, o kişinin maddiyatı düşündüğü ve en küçük bir ödentiyle teslim alınabileceğini işaret etmiş oluyoruz. Evet “iki paralık adam”…
Peki ne olmuştur da, şair Bolat Ünsal, sevdiğine “Aslında sen, beş para bile etmezin” demiştir?
Şair, “sen aslında” derken, kendisini daha önce “yanlış görmüş-bilmiş ve hissetmiş” olduğu sevgiliye gerçeği haykırmaya çalışsa da, kendisine – kendi yüreğine hitap etmektedir. Çünkü, sevgiliye kavuşamamanın, dokunamamanın verdiği yürek acısı mısralara dökülmüştür. Ve “Aldırma yalnızlığıma / Saçlarının yatağıma düşmeyişine” deyişi bundandır.
Hasretin şairidir Bolat… Gönül ağacının çiçekleri burcu burcu hasret kokar şairimizin. Maviye çalan gözlerini, mavi denizlerin üstünden mavi göklere çevirir de, martılarla çığlık çığlığa bulutlar üstünden yolculuğa çıkar… O bir deniz insanıdır. Küçük bir deniz kasabasında yaşarken, okyanusların ve ötelerin türküsünü söyler. Dünyanın cümle sevenlerinin el ele-kol kola caddelerinde gezindiği ilçesinde, mazinin tozlu takvimlerini aralar, gönlünü yaslar “Tahtalı Dağları’ na Bey Dağları” na, bulut olur, kar olur, duman olur, sis olur, kendini kaybeder yaşayamadığı aşklarda…Çığ olur yuvarlanır döne döne- yamaçlardan aşağı… Erir dalgaların köpükleriyle kıyılarda. Sahillerin yorgun şarkılarını içer avuç avuç…
Çocukluk yıllarında, ortaokul ve lise yıllarında, ailesi onu Antalya kent merkezine okuması için göndermiştir. Gecekondularla örülü bir mahallenin, dar avlusundaki bir oda-bir aradan oluşan gecekonduda yapayalnız okuma mücadelesi vermeye başlar. Yalnızdır, boynu büküktür, kimsesizdir. O yıllarda Kemer’le Antalya arasında ulaşım da zordur. Haftada veya 15 günde bir ata ocağına zar-zor gidebilmektedir. O küçümen gecekondunun avlusundaki dut ağacına döker yüreğini.
Komşu gecekonduda bir güzel-ceren vardır. O güzel, kendisi ile aynı yaştadır. Yüreğini mum edip yakmıştır şairin… Diyemez, söyleyemez içindekileri.. Bahçedeki dut ağacına ve üzüm asmasına söyler derdini. Bakar her sabah-her akşam komşu pençereye, görmek ister o gül yüzü…
Korkular sarmıştır beynini. “Ya farkına varırsa komşular, ya adım çıkarsa…” Bu duygular içindedir. Sesi çıkmaz-çıkamaz… Sarılır kaleme, mısralara ve dut ağacına döker canının çekirdeğini…
“Aldırma sen / Beynime kazınmışlığıma” derken, evet, beynine o güzel yüz kazınmıştır. Ancak, sesini duymamış, elini bile tutmamıştır. Uzaktan uzağa, nostaljik bir tutkudur işte…”Bakma uykusuz gecelerime / yatağımın yalnızlığına” derken de, bu garipliğini ve aşk acısını yansıtmaktadır.
Gayri, o gül yüz bir alışkanlıktır. Damarlarda alevdir aslında. Ancak, evet ancak ona dokunamamış, sesini bile duyamamıştır. Dut ağacı ve asma dalı da yanıt vermez olmuştur şaire. Çıkar kaldırımlara, çılgınlar gibi dolaşır. Geri döner gecekondusuna ve bakar boynu bükük gülyüzün pençeresine.. Ayaz akşamlarda, avlu kenarındaki sokak lâmbasıyla dertleşir…
Böyledir dostlar, böyledir. Küçük kasaba veya köylerden okusun diye büyük kentlere gönderilen Anadolu çocukları böyledir işte. Kurbanlık koyun gibi sessiz ve mahzundur kocaman kentin azgın dişlilerinde. Ama yüreği, volkan yüküyle dopdoludur. Dili lâvlar saçacaktır fakat diyemez, konuşamaz… İçinin fırtınalarına yürek yaprağını bırakıverir…
Bunları, bir hayâl olarak anlatmıyorum. Çok duygusal olan ve hassas, ince bir ruha sahip olan Bolat kardeşimi çok iyi tanıdığım için yazıyorum.
Ona günlerden bir gün, şu yaşadığın küçük gecekonduyu bana göster dedim de beni alıp götürdü o dut ağaçlı-asma yapraklı bahçeye. Harabe haline gelmiş küçümen gecekondusunu gördüm… Ama sormadım çocukluk aşkını, açmadım maziyi… Ve sadece tahmin ettim. Yüklendim üzerine. Bu “Falezlerdeki Çığlık” neyin nesi diye sordum, soruşturdum. Tahminimde yanılmamıştım. Falezlerin uçurumundan daha büyük hüzünleri ve aşk-sevda ıstıraplarıyla doluydu içi. Pek fazla konuşmadı benimle, ama bakışlarının dalıp dalıp Akdeniz’ e yeni şekiller vermek isteyişinden anladım…
Geceler, dağlar ve denizler şairimizin vaz geçemediği konulardır. Bu üçlemin arasında “gamzede girdap” görür…Geceleri kaldırımlara düşer “Sürüklendi yorgun ayakları/ Şehrin karanlık kaldırımlarında” der “Yalnız Adam” şiirinde… Tenini serer kuytu köşelere, dalar soğuk düşlere, yarım yamalak paltosu vardır sırtında…
Zulasında şarabı vardır, geciken sabahlar boyunca sarar tütünü… Sabaha doğru ise, o ulaşamadığı-o aşkı ile yanıp tutuştuğu gülyüzlüsünün saçlarıyla süpürür yıldızları göklerden… Kendini bu büyük kentin içinde unutulmuş hisseder. Menekşe tenli, gül yüzlü sevgilinin esiri olmuştur genç yüreği.. Çiğ düşmeden yapraklara, yıldızlar geceye küsmeden ve horozlar ötmeden sevdiğinin, menekşe tenlisinin gelmesini ister. “Çağrı” şiirinde “Haydi gel menekşem /Çılgın baharlarda gel/…Teninde kokular uçmadan gel /gençlik demir almadan gel/umutlar karaya vurmadan gel” der ve “Körkütük yaşayalım hayatı/Geleceksen şimdi gel” diye candan çığlıklar atar yalnızlığının doruklarından…
Şimdilerde harabe olmuş, bahçesinde dut ağacı ve asma dalı bulunan gecekondunun, okuyan-her sabah okula giden yalnız çocuğudur Bolat… Sever, uzaktan… Kavrulur can kökü… Kaldırımlara, dağlara ve gecelere sığınan yürek, bilirim ki bir de yağmura vurgundur. O yağmur yok mu o yağmur… Bolat’ın şiirinin ana coğrafyası… “Çeker hançerini şimşekler/Saplar ya hani bulutlara” işte, o anı kaçırmaz. Elleri cebinde büyük kentin içinde, milyonlarca insan arasında yalnızdır. Lâkin yüreği ağzına kadar doludur aşkla… Bir çift güvercin bakış o pençerede vurmuştur, kurşunlamıştır şairi…
“Ne bir birlikteliğimiz oldu/ Ne de bir geceyi paylaştık/ Yaz akşamlarında sınırsızca.” Diye konuşur dili, konuşur ya, gümbürdeyen kalbine söz geçiremez… Zira, sevgilinin dudaklarında kaybolmak, onun saçlarıyla bedenini sarmak ve kollarında cennete ulaşmak istemektedir. Oysa, cehennemi yaşamaktadır onun yokluğunda… Gençlik bize gülerken, birlikteliğimiz dahi olmadı. O yüzden, sen aslında beş para bile etmezsin der.
Bu deyiş, bu ifade; ona olan özlemin tersyüz dile dökülüşüdür. İsyânın ifadesidir. İsyânı kendisine yapar ama, şair bu işte, kapısını bir gün olsun ansızın çalmayan sevgiliye öfkelenir. Öfkesini, beş para etmezsin gibi en ağır bir cümle ile dillendirir…
Özünün kovanını yağmalayıştır bu…
Bizim Antalya’ da umutsuzluğa düşen çok gençimizin maalesef falezlerden aşağı kendini atarak intihar ettiğini veya intihara teşebbüs ettiğini gün geçmiyor ki gazetelerden okumayalım, TV’ ların haber bültenlerinden duymayalım. Bu intiharların çoğu da aşkın-kara sevdanın bir sonucu oluyor. Bolat’ ın önce “Hüzün Burcu”, ardından da “Falezlerdeki Çığlık” isimli iki kitabındaki cümle şiirlerini anımsarım, bu intihar haberlerinde. “Vah yavrum! ” der hüzün yumağına döner içim…
Sevda-kara sevda engelleri hiç sevmez. Seven sevdiğiyle bir ve beraber olduğunda cümle engellerin üstesinden gelmeye çalışır. Peki, karşılıksız seven… Karşılıksız seven ne yapsın? Gençlik gülerken, o hıçkıra hıçkıra ağlamıştır. Üşümüştür yıldızlarca göğün katmanlarında. Kaldırımların üstüne esen yalnızlık yelidir aklı. Gözbebekleri Düden şelalesidir…
“Beş para bile etmezsin” şiirinde şairimiz;
“Sormadım seni hiçbir gün /Soramadım hiç kimseden” der. Karşılıksız sevginin, Anadolu çocuğunun büyük kentteki gülyüzüne tutkusunun bir hakikatide budur işte…
“Kokunu hiç özlemedim / ne aradım sıcaklığını” dediğine bakmayın siz. Doğrusu özlemiştir. Doğrusu hasretinden yanıp tutuştuğu gülyüzlüsünün ansızın kapısını çalmasını isteyişinin söylemidir bu. Ve “aşk” başlıklı şiirinde: “ Aşk, bazen ateştir /Tıpkı /Benim sana yandığım gibi/ Bazen nazlı gelinciktir/Yeryüzünde açan/Eşsiz güzelliktir o / Tıpkı, senin gibi” diyerek aşkını tarif de eder. Can dost der de “Gözlerini Akdeniz’in bulutları öptüğü yere bırak” diye konuşur ve “aşklar gökkuşağının renkleridir” diye tanımlar yapar…
Dolunay, ona hem yakın, hem uzak büyülü bir gece güzelidir. Avuçlarından yakamoz döker sonsuzluklara Kumsalda yalnızlığının ayak izleri vardır ve hüzün şarkıları çalıyordur… Dalgalarla çakıl taşları sevişmektedir, ama, küçümen gecekondusunun bahçesindeki süslü perdeli bir pençereye bırakmıştır gönlünü… Kurşun işlemez karanlıklar içinde, ele ele dolaşamadığı, gizli gizli buluşamadığı, gözlerden ırak kuytu köşelerde kolkola gezemediği gülyüzlünün kınalı avcundadır yürek güvercini… Ah o gülyüzlü, ahhh! Bir çıksa o bahçeden. Yaslansa şairin omuzlarına… Dut ağacı, asma dalı, yüksek avlu duvarı… Siz var ya, siz bile dilsiz kaldınız… Siz deyin, siz söyleyin içimin içini, o pençeredekine...
Yaralıdır, tutsaktır gönül güvercini… Bu sevda, bu karşılıksız aşk acısı duman etmiştir şairimizi… Çığlık çığlığa falezlere koşmaktadır. Çığlık çığlığa…
Ahmet Kutsi Tecer “Nerdesin” başlıklı şiirinde;
Geceleyin bir ses böler uykumu
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.” Demektedir. İşte bizim Bolat’ ımızın da durumu aynıdır.
Eşya, doğa ve olaylar; yıllarca içinde gömülü duran kutlu aşkının anlatımında görevlidirler sanki. Sonsuz bir saadete ulaşmanın yolu, yılların acımasız küllerini bu sevdanın üzerinden atarak, güneşlere çıkmakla mümkündür. Şimdi o çok uzaklardadır. Gayri, gecekondusunda yaşamamaktadır. Bir acı yumağıyla sarmaş dolaştır şairin kalemi… Ahmet Kutsi Tecer’ in dediği gibi, uykularını bölen o sesin verdiği iç ürperişleriyle oluşur şiirleri.
Gelecek değil, mazidir tasası. Mazinin sessiz tayfunlarına düşer… Bugün içinde bulunduğu ortam, varlıklar ve çevre hep o maziyi resmedip resmedip getirir gözlerinin önüne… Ahmet Haşim’ in “Aks-i Sada” şiiri, Yahya Kemal’in “Deniz” şiiri arasında bir noktada durur şairimiz… Haşim “karaltılarla ve soğuk dalgalarla yükselen sesi” anlatırken, Yahya Kemal “Rüzgarlara benzer bir uğultuyla sulardan gelen sesler” i ele alır şiirinde. Bolat Ünsal’ da Kemer sahillerinde aynı sesi duyar ve Akdeniz dalgalarıyla uzanır Antalya’ nın gecekondu mahallesine… Ses, içindeki ses, zaman zaman kulaklarını sağır edercesine yüksek çıkar, o, vurur kendini yollara veya Beydağları’nın sisli yamaçlarına…Bütün varlıklar ve olaylar, ruhunda susmayan o sesi anlatır. Nereye baksa, neyi duysa, neyi yaşasa hep o… O gülyüz, o menekşe tenli.. Hani o beş para etmezsin diyerek kızdığı ve aslında çok değer verdiği, çok kıymetli bulduğu sevdiğine koşar… Kilometreleri bir çırpıda geçiverir…
Antalya, bir dünya kentidir. Düşer kaldırımlara şair… Üstadım Necip Fazıl’ ın “Kaldırımlar” şiirini hem yazar, hem yaşar o anda… Antalya’ da yaşayan bizim gibi dostlara o gelişlerinde bazen:
“Ne ışıkta gezeyim, ne göze görüneyim
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları”
Diye seslenir ve yakın dostu olan Aşık Mehmet Akbaba’ nın sazın telinden-gönül dilinden programına gider. Bizler de sonradan duyarız bunu. O Varsak yoluna yakındır, o gecekondu biliyorum. Yol, hep o maziye götürür şairi… Maziye…
Akşama kadar, sanayide ki demir imalât atölyesinde yorulan bedenini falezlerin çığlığına ve gecekondu mahallesinin sokaklarına bırakır dinlensin diye…
Kemer esnafının bir önderi ve lideridir Bolat. Bana göre de Kemer’in en sevilen simalarından birisidir. Esnaflar, özellikle sanayi esnafı Bolat’ ı çok severler. Çünkü o, onlar için kemerde bir esnaf sarayı inşa ettirmiştir. Kemer esnaf Kefalet Kooperatifinin de başkanıdır.
GÜLLÜK grubumuzun kurucusu ve sözcülerinden birisi olan Bolat dostumuzu bir her hafta sonu-Cumartesi günleri Antalya’ da aramızda göremezsek üzülürüz. O, 40 km’ yi hiçe sayar ve şair dostlarla buluşmak için Antalya’ ya gelir.. Şimdilerde Kemer GÖZCÜ isimli bir gazetede ŞİİRSEL YOLCULUKLAR isimli köşesinde günlük sanat-edebiyat ve kültür yazıları yayınlamaktadır.
Günlerden bir gün, kendi atölyesinde demirden bir gül imal edip bana getirmez mi? Al bakalım hocam, bu GÜLLÜK bağının sahibine hediyem demez mi? ŞAŞIRDIM. Gözlerim doldu… Kocaman bir gül yapmıştı… Demirden yaprak yaprak… Çok iyi bir sanatkâr olan Bolat kardeşimin “Sen aslında / Beş para bile etmezsin” deyişine bakmayın. O kadar ince ve duygulu bir yüreğe sahiptir ki, ağlayanla ağlar, üzülenle üzülüverir hemen…
Bir gün yolunuz düşerse Akdeniz’e dostlar, gelin, bana uğrayın o gecekonduyu ve dut ağacını, asma dalını göstereyim size olur mu?
Cümlenize selamlar, saygılar…
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 13.2.2006 01:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ömer Ekinci Micingirt
Mürsel Adıgüzel
TÜM YORUMLAR (7)