(Tahlil) Aşık Yaşar Reyhani'nin Şiirsel ...

Mustafa Ceylan
658

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

(Tahlil) Aşık Yaşar Reyhani'nin Şiirsel Dünyasının Kökleri(2)

Şiirlerinde kendi şiirsel yolculuğundan kesitler de aktaran Reyhani, “Eyledi” başlıklı şiirinde;

“Daha ondört yaşındaydım

Bir kız bana el eyledi.

Yaklaştım derdini sordum

Bir tenhaya gel eyledi.

Doldu gözlerinin yaşı

Önüne eğildi başı

Ayrılırken son bakışı

Ömrüme bedel eyledi.

Pınarın yolunda durdu

Boynunu bir yana burdu

Bir kere gönlüme girdi

Gitti geldi yol eyledi

Bir dakka unutmaz oldum

Bir kez rahat etmez oldum

Geceleri yatmaz oldum

Aklım aldı del’eyledi.

Ben Reyhani olmaz idim

Ağlar idim gülmez idim

Konuşmayı bilmez idim

Yâr beni bülbül eyledi.”

İşte bu şiirden de görüleceği gibi; Reyhani daha küçük yaşlarda iken aşık olmuş, fakat aşık olduğu “Hatun” isimli kız, zorla bir başkasıyla evlendirilmiş ve bir yıl sonra da ölmüştür. Reyhani’yi sevda yolunda susmaz bülbül eden bu meseledir.

“Söyleyin” şiiri, kendisini tam olarak anlatan ve şiirinin köklerini daha çok ele veren bir şiirdir. O’ nda der ki.

“Beni sizden sorarlarsa dostlarım

Bir Reyhani geldi gitti söyleyin

Hayatı çileli muradı yarım

Heder etti ah tüketti söyleyin.

Aldı kırık sazı kapıdan çıktı

Ağlar gözler ile gülerek baktı

Dağın ufuğunda bir akşam vakti

Güneşle beraber battı söyleyin.

Ara sıra sazı verdik destine

Name yazdı yarenine dostuna

Ceketini yorgan ettik üstüne

Kolu yastık oldu yattı söyleyin.

Bir duvara yaslamıştı yanını

Sılasına çevirmişti yönünü

Gurbet elde hasret yaktı canını

Sitem vurdu dert çürüttü söyleyin.

Aşık Reyhani’ymiş kıldı ah u zâr

Dolaştı âlemi diyâr be diyâr

Parça parça etmiş bir deli rüzgâr

Yaşı yağmur göz buluttu söyleyin.”

Hayatı çileli, muradı yarım bir Reyhani… Kendi tanımına uygun yaşadı hep. Zengin ve ün-şan sahibi olmayı düşünmedi, düşünemedi. Bilip anlaşılması ve değerinin ortaya konmasını bekledi. Köyden kente göçün akın akın yaşandığı döneme rastlayan en verimli dönemlerinde, “ceketini yorgan, kolunu yastık ederek” yaşadı. Eğilmedi, el-etek öpmedi. Dik durdu. Mütevaziliğini elden bırakmadığından, yazdıkları, çığırdıklarına da “şiir” demedi ve “ara sıra sazı eline verildiğinde dostlarına name yazan” bir ruh halini sergiledi. Yer yer ezildi, oradan oraya kader rüzgârının önünde savruldu. “Karnımı doyuracak, namerde muhtaç olmayacak kadar kazanayım, çoluk çocuğumu geçindireyim yeter” diye düşündü. Yaylalar ve köyler boşalıp büyük kentlere akarken, onun içten, candan, samimi seslenişi, belki de zamanın bu büyük gürültüsü arasında çok az duyuldu. Sesinin az duyulması ve isminin afişe olmamasının sebeplerinden birisi de; milletine, devletine ve bayrağına bağlılığı idi. Büyük ve boyalı basının, medya tröstlerinin “kâr” a ve paraya dönük kulakları ve gözü, memleket sevdasıyla tutuşan bir ozanın sazından çıkanları duyamazdı. Köpeğin birisinin bir adamı ısırmasının haber sayılmadığı, bir adamın bir köpeği ısırması olayının manşetlik haber olduğu bir devirde yaşadı. Yani, demem odur ki, içinde yaşadığı topluma ters düşmedi, milli ve manevi değerlere küfretmedi, aksine sahip çıktı… isyankâr ve kutsal değerlete kafa tutan bir söylem tuttursa idi, adı ekranlardan, ezgileri de süper-starların dillerinden düşmezdi…

Reyhani kendisini kırık bir testiye, sevdiğini de ulu bir pınara benzetmiştir hep. Kırık testinin dolmayacağı, ulu bir pınarın suyu karşısında sıfır mertebesinde olacağı bir gerçektir. O’nu bu ruh haline sokan da zamandır, devrandır, ekonomik düzen ve memleketin genel gidişatıdır. Bir şiirinde;

“Bu zalim zamanın ne ise kastı

Nereye gittimse yolumu kesti

Sırtımda kırık saz elimde testi

Doldurmadım yarı kaldım sevdiğim.” Derken bir başka şiirinde ise;

“Aşık Reyhani’yim bu aşkın mesti

Gönlünden gönlüme bir rüzgâr esti

Sen bir ulu pınar ben kırık testi

Acı bu halime dol yârim yârim.” Demiştir. Devir-zaman zalimdir. Sırtında sazı köy köy, il il dolaşan ve geçimini sazının telleri arasından temin etmeye çalışan bir ozan düşünün. Halk, iş ve aş derdiyle yerinden, köyünden, yurdundan taşı toprağı altın kabul ettiği büyük kente göçerken; halkın, kırsalda - yaylada kalmış son nefesi gibidir Reyhani. Daha sonra “gecekondu” şiirinde de görüleceği gibi, o da, kente göç eylemiştir. Bu kez de, büyük kentin canavar dişlileri, varoşların acılı sancısıyla dolup taşmıştır yüreği.

Anadolu insanı böyledir. Koptuğunda dalından, düştüğünde gurbete köysü köysü olup çıkıverir. Köysülükte hüzün ve gözyaşı vardır. Gariplik mahzunluk vardır. Yabancıdır dönen dolaplara, çarpışan otalara, fırdöndülere.. Yabansıldır, öksüz yetim sanır kendisini, bisiklete binen, top oynayan, kolalı gömlek giyen arkadaşları karşısında. Büzülür kalır köşe başlarında, bahçe diplerinde. Umutları, sevdası, düşleri yayla yolunda açan çiçekte, türküleri yayla çeşmelerinin durmaksızın akan şırıltısında, hayâlleri de azgın derelerin ve ormanların gümbürtüsünde kalmıştır. Nitekim Reyhani “Yârim Yârim” şiirinin bir kıtasında;

“Ben koyun olayım sen de bir yayla

Her gün gel kaval çal gönlümü eyle

Bana derler âşık derdini söyle

Tahammül eder mi dil yârim yârim.” Demektedir.

Bana göre Reyhani, Bursa’ da rahat değildi. Kahrından ölüp gitti. Erzurum ve Erzurumlulara hasreti onu eritti… Bazı şiirlerinde Erzurum tutkusunu açık açık haykırması, bazılarında da açıktan Erzurum mahalli şivesine yer vermesi sılaya özlemdendir hep..

Bizim Anadolu aşıklarının temel gıdalarından birisi de gurbet ve sıla ikilisi değil midir? Hele sıladakiler gurbettekini unuttu ise, dokunmayın aşık yüreğine… Duman duman yükselir, turna kanadına koyar kalbini, dolanır sıla semalarında vefalı bir dost arar…

Sonra döner, mazisine, çocukluk ve gençlik dönemlerine. İlk aşkını hatırlar. İlk sevdayı… Anasını, babasını, atalarını getirir gözünün önüne…

Hepsine harman eder gönlünde. Eder de, sevdası ucu yanık mektup benzeri kaldığından gönül teli orada takılı kalır. Aşkını ve hep kavuşamadığı o ilk aşkını aklına getirir. Çalar, söyler…

Reyhani, beşeri aşk ile ilâhi aşkı birlikte dokuyan bir ozanımızdı. “Sevdiğim” diye hitap ettiği, çoğu zaman Yüce Mevlâ idi. “Reyhani’yim rumuzludur” dillerim derken, “zamanı gelir de bir sezen olur bizi” de derken, işte bu kutlu sevdayı anlatmaya çalışmıştır. Bakınız “Çok Seviyorum” başlıklı şiirine;

“Sevdiceğim gel çürütme canımı

Ben seni ondan da çok seviyorum.

Yusuf Züleyha’nın aşkına yanmış

Ben seni ondan da çok seviyorum.

Yavru kuş anayı anaysa dalı

Tabiat yeşili yeşilse alı

Çiçekler arıyı arıysa balı

Ben seni ondan da çok seviyorum.

Kanun vardır şehitlerin kanında

Bu sevgi dünyanın dört bir yanında

Mürit mürşidinin arzumanında

Ben seni ondan da çok seviyorum.

Asuman’ı Zeycan Aslı’ yı Kerem

Garibini candan sevdi Şahsenem

Selvi’nin hasreti Emrah’a elem

Ben seni ondan da çok seviyorum.

Reyhani’yim rumuzludur dillerim

Dilim söyler kayıt eder ellerim

Gurbet elde dert ortağım tellerim

Ben seni ondan da çok seviyorum.”

DEVAM EDECEK…

Mustafa Ceylan
Kayıt Tarihi : 12.1.2007 13:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ali Altuntaş
    Ali Altuntaş

    rahman rahmet eder inşallah şiirlerine türkülerine doyamadık nur içinde yatsın

    Cevap Yaz
  • Ali Altuntaş
    Ali Altuntaş

    rahman rahmet eder inşallah şiirlerine türkülerine doyamadık nur içinde yatsın

    Cevap Yaz
  • Cemile Düzgün
    Cemile Düzgün

    Kıymetli KARDEŞİM MUSTAFA CEYLAN
    Güzel araştırmanızı beğeniyle okudum. Bütün Reyhani sevenler adına kutluyor tşk. ediyorum

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Mustafa Ceylan