-1- (İS-)
Nova Roma’nın mistik goncagülünü düşlüyorum
Matemli meltemle hüzne ve sevdaya yürüyorum
Avare yüreğimi mesken tuttu Kalkedon
Harelendi hayallerim çağlar ötesine
Bir yudum ırmak gibi büyüttüm içimde
Tarihin hercai çeşm-i siyahını
Surlarda serpildi cihanın munis yâri
Endamına kaç hançer saplandı, nalandır bağrı
Zamansız aynalarda kaç asır geçti
Sessiz ve ümitsiz Konstantiniyye’de
Gülnare hüznüyle sevdalandım burçlardaki yediverene
Bad-ı sabayla yürüdü çil çil güvercinler
Ölüme kuşandı karanfiller
Fetih ayetlerinin iştiyakıyla parladı güneş
Ulubatlının lal-ı lebinde laleler kor ateş
Müneccimler haber uçurdu üç kıtaya
Vuslat, simyagerini oturttu payıtahta
Sancıların girdabını yıkadı menevişli yaprak
İklim- i Rum’a ıtırlı baharla geldi revak
Zindanlara sükut/ebet yağdı inceden
Ihlamur kokusuyla yıkandı şehir en tepeden
Gülsuyu ile budanan bu şehre konuldu isim: Dersaadet
Sessiz orkestranın nağmesi oldu altı asır Sultan-ı Belet
-2- (TAN-)
Şahikaya tırmanan telli turnanın gözlerinden düştü gece
Hüzün sayıklayan kırk ikindilerde sevdalandı üç hece (İs-tan-bul)
Nedim’in dudaklarından bülbül ahengiyle süzüldü beytül gazel
Aşk’ın Hüsn’e vurulduğu lamekana dokundu gizemli el
Fuzuli’nin aşk derdiyle her yer hüveyda
Bimar, çekilmez bir sevdadır; yıllardır yanar durur Rüveyda
Bir sıhhat nefese dem vurdu her dem Muhibbi
Şuh bir şehlaya meftundur Şair-i Şehriyâr Baki
Şehrin ikonlarına öpücük kondurdu ulu çınar
Ab-ı hayatı arayan İlyas’ın kalbinden akan ak pınar
Şair-i Azam’ın şehristanı; ataların tütsülü yadigârı
Rasim’in ıssız gecelerdeki sessiz bestenigârı (-dır İstanbul)
Yahya Kemal’in ayak sesleri Süleymaniye’nin dik yokuşlarında
Perde perde yayılıyor bayram sabahı varoşlarda
Akif’in şefkat elleri hep semada
Gözleri, kehribardan aynalar devşiren Üsküdarda
Haşim, mesadan adım adım iniyor
Sarayburnu’nda sırra kadem basıyor
Günbatımının izdüşümünde billurdan İstanbul
Şuara meclisine, abideler şehrine maildir her kul
-3- (BUL)
Kızkulesi’nde hayal trenim rakkase
Tarihin kisvesini füsunlu remizler deliyor
Gitarlı, balalaykalı şarkılarla Beyoğlu çınlıyor
Ebem kuşağı renginde mahşeri kalabalık
Efkârı eriten bülbül ahengiyle yükselir ezan
Enfusi bir nidayla muamma olur çan sesleri
Sinagog’un eşiğinde yanar sarı kandil, amida yırtar kafesleri
Kafeşantan çığlıklar damlar karanlık sokaklara
Peyzajın yedi kıta; iklimin dört mevsimdir ey İstanbul
İstanbul, hasret ve hayal yüklü gri bir masal
Sinan ankalar uçurdu mavi/yeşil yedi tepede
Sedefkâr’ın sırrına erdim her gece
Tütsülü bir gölge gibi secdeye varır Topkapı
Feyizli baharlara dualar serpilir
Hünkâr çeşmesinden makamla Itri dile gelir
Ruhani renklere bürünür her dem İstanbul
Vehim yüklü gecenin sessizliğini martılar bozar
Acı vapur düdükleriyle uyanırım her sabah
Titrek ayaklarımla geçmiş zamanı arıyorum
Sultan Ahmet’te çini ve sülüs; Ayasofya’da rengarenk an görüyorum
Billurdan avlulara ankebutlar üşüşüyor
Ufuktan ayrılmıyor Süleymaniye
Kır çiçekleriyle boğazda mehtaba dalıyorum
Göksu’nun zerafetine Sadabat değiyor
Bebek sırtlarında gümüş serviler
Rumeli kıyısında akşam demler
Ali Paşa Yalısı’ndan Hidiv Sarayı’na kumrular göçer
Haliç’in yüzüne Pierre’nin gülüşü yayılır kuş kanadıyla
Cennet misali baharları müjdeler erguvan
Tarihe adanmış bir incidir serin serviler
Leylaklar, İstanbul türküsünü mırıldar
Rumeli serapa lalezar; Anadolu bir baştan gülistan
Her yanı gül kokar İstanbul’un, aşk kokar
Kays’ta Leyla belası; gönüllerde İstanbul hülyası
Asırlarca sürecek, asla dinmeyecek
Hayalim, tarihim, canım İstanbul
(Nisan 2010,Bitlis)
Kayıt Tarihi : 23.6.2014 14:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!