Her zaman ve zeminin kendisine özgü düzlem süreci, kendi süreçleri sonuna doğru bu çok aşmalarının (fraktal kırılmaların) tekrardan bir tekil eşmesini ortaya kordu. Totem yapı gökten gelmemişti. İnsanın, çevre tarafından güdülmesi vardı. Ve insanların sağlayışlarının karşılanmasındaki duygular çatışması vardı. Çatışan duyguların giriştiği bir anlamalar aktı olan, mana algısı ile sosyal birliğin basınç gücü vardı. İşte bu mana algısı ile sosyal birliğin baskıcı güçleri, totemin somut kaynağıdır.
Bu tekleşen ve çokla şan yapılar insanlığın, hiçbir zaman; eski düzlemlerinin, düzeydi tekillik ve tikellikleri olan bir durumları değildiler. Zaman ve zemin aşamasının getirdiği girişmeler ortamın, tekleşse de çoklarsalar da, kendisine özgü, zamane ortam devinmeleriydiler.
Başlangıçta çeşitlilik ittifakların doğurduğu bir yapılanma idi. Teklik bu yapılanmaların çatışmacı baskısından birlik kardeşlik bilincini çıkarma idi. Değilse bu çeşitlilik, insanlığın etnik yapılarını tekleştirerek, toplumları ortaya çıkarmasından sonra da tekrar toplumlar içinde etnik özellikler üzerinden, serbest eşmeleri gibi anlamak, hiç mi hiç değildir. Başlangıcın çeşitliği yapının tekleşen süreci içinde nicele nişlerin çokla şan bir çelişkili birliğidir. Yani yapının korunan bir sürecidir.
Gelecek zaman içinde, eski olanın, korunan minimal kullanılan bir süreç, eskinin aynısı oluşla kullanılmaz. Yararsızdır. Çünkü girişecek etkileşim çevresi yoktur. Plüralist (çoklu) yapı ve mantık, ittifakı seçme ayıklama ilkesine denk düşmüş, bir zorunlu seçilim ve girişmedir. Ama şimdiki yapılanma içinde etnik çokluğun girişeceği bir çevresel faktörleri yoktur. Söz gelimi şimdiki aidiyet, etnikti olmayıp, sınıf bilinci üzerinde birleşmelerledir. Dünya ait etliği üzerinden birleşmelerdendir.
Çünkü ne zaman, ne zemin; etnik düzlemi destekler ve etnik düzlemin sürmesine izin verir değildir. Artık mağara devri koşulları ve mağara devri özellikleri ve mağara devri çevre şartları etkiyenlerine dönülemezdi. Bir etnik boyun, iyi ve hızlı koşarak tavşan yakalar olmasının kıymeti harbiye ifade eder bir çevre koşulları artık kalmamıştı!
Tabu, insanın başlangıç yaşamlarından beri, kendi gözlem ve kendi anlamalarının pekin ligine (sağlam bilgi oluşuna) değin gözlem ve olayların hep o şekilde tekrarlanır olmasının bir algısıdır. Söz gelimi Güneş hep yaklaşık aynı yerde doğuyordu. Yine Güneş yaklaşık hep aynı noktada batıyordu. Tabu olmanın kaynağı, insan gözlem ve deneye dayalı bilgisinin değişmezlikti saklatımla saygınlaşışlar içinde olmasıdır.
Ya da bir zamanlar kendisinin, ana takibi yaptığı süreci ona hepten bir savunma, korunma, beslenme gibi tekrarlanan süreçler olarak dönmesidir. Buna bağlı grup aidiyetliği, sosyal birlik aidiyetliği de yavrunun ana takibine benzer, aynı tekrarlanır sonuçları hep veriyordu. Bu olay ve sonuçların bıkıp usanmadan değişmeden hep aynı şekilde görülür olması, bu tür eylem tutum ve edimlerin haz elem durumlu kriterine göre, tabu kılınması, söz konusu olabilmişti.
Tabu artık kendilerinin farkına vardıkları, bir olgu ve olayların belirmesinde o olayın hep öyle olduğunun ya da onun hep öyle olacağının; olayların bağıntılı, gerektirmeli bir girişmeler olduğunu anlayamamaktır. Böylesi nedenselliği anlayamamakla tabu, şartlı refleks olmanın pekin bir bilgisidir.
Bu edim sellik insanın bir alışmasıdır. Alışma da, güven verenin, bilinip tanınanın, acayip olmayanın huzuru idi. Tabu bir yanı ile alışmanın güvende olan edimi iken; diğer yandan da, değişecek olana direnç ve travma olmanın bir edimce tutumuydu.
İnsanlar, neden ve sonuçlara dek olan; olaylar arasındaki girişmeli süreçlerini henüz bilinemez ve kategorize edemez olduğu dönemlerin, şartlı refleksti öğrenmeleri vardı. Bu şartlı refleksti öğrenme insanın tabu sak algısının, doğal ve nesnel kaynağıdırlar.
Görülüyor ki yaşama değin, kültüre değin tutumlar kafadan uydurulan bir hayal ürünü değildir. Aksine insanların çevresindeki yansımaları, o insanın öznesince yorumlanmasıdır. Yorumların algıya değin olanı, yaşantı aşılan, olayların özüne değin olayın hem ilgilisi olan, hem de o olaya insanın yabancıl aşılması olan bir durumdur.
Elbet bu yaşantılımlar da özne ile eytişime girerek bir takım soyuttan soyuta giden hayali süslemeleri de üzerine alacaktır. Bu hayal, insanın gerçek ile (olan ile) gerçek olmayanın, ayırt edilmesinin de bir sınama yanılma girişmeleridirler de.
Bir olayın, öyle olduğunun; olayın nedendi oluşuna dek bilinç edinilmemiş olmasının ve kimi olayın öyle olmasını takip eden olaylarla gözlemesi, onun o şekilde yerine getirir diklik algısıdır. Artık kişiler nezdinde, nedenin yerini, değişmezlik ve onun öyle olmasının, dokunulmazlığı almıştır.
Şeylerin pekin olan, fark edilen gözlemleriyle öyle olmanın dokunulmazlık gücü; güce duyulan saygı nedeni ile güce boyun eğen, gücün hoşnutluğuna yönelimden kaynaklı bir kutsamadı, kutsallıktı davranışlara dönüşmüştür.
Sümerler de çocuklar bile günahkâr doğarlardı. Çünkü insan kurban edilme ritüelinin ortadan kaldırılması ile eskiden kurban sunumundan beklediği alışmaların, korku ve umutların kırılmasından kaynaklı, günahkârlığa değin suçluluk duygusunu, yüklenmiştiler!
Bu hal Hristiyanlığın Âdem’le Havanın kendi ilk günahlarını, kendilerinden sonraki nesillere geçirdiği anlayışının; günahlardan arıtılması olan, takdis edilme biçimine dönüşmüştü. O dönemlere değin bir yaratılış destanı, çeşitli hayvan türünden bahisle anlatımlara girişirler. Sanki bu anlatımlar, her bir etnik yapıya ilişkin insan kurbanı yerine koyun ve kuşun kurban edildiğini tanımlar gibidir.
Yaratılış destanına dek anlatımlar ve isim alma ve isim vermeler gibi yaşantı aşmanın tanımlanması; bir usul olan totem anlamalar üzerinde olayların düzenlemesini anlatır. Bu anlatım ve tanımlamalar birer totemdi görevlerin belirtilmesinin totem üzerinde olan, girişme ve giriştirilmeleridirler.
Bu girişme ve giriştirilme, etnik totemlerin de birbirlerine göre ilahlıklarını ilan etmelerinin, yeni yeni beliren bir rekabeti idi. Put, tabucu algılamanın sürekliliği içinde olanların, insan bilincinde, kimi gelmiş geçmiş olan, sosyal aktarımların, kalıptı enstantane imleç oluşudurlar.
Putun totemle benzer olan genel bir sürekliliği varken, tek tanrılı dinlerin senteci oluşmasıyla da bu yapıyı kavrayamayanlarca; sentez içinde çoklu girişme durumuyla olmasına rağmen, sentez dışında kalışla tekli mantıkla süren; bu yüzden de sentez dışında kalan bir görece durumlu olanı dile getiren, belirlenmesi de olmaktadır.
Put, bir pulural sentez olan tek Tanrı anlayışının, zaten tek Tanrı kavramında var bulunan sentezci birleşme unsurlarının; kişi ya da kişiler düzleminde, tekrar pulurardı totem düzeyine doğru çözülen, gerileşen algılarıdırlar. Mezheple karıştırmamalıdır.
Mezhepler puluraldi çoklu mantığı kavrayıp sindiremeyen öznelliklerin, yeni durumu eski totem anlayışına göre değerlendirip sindiren, yenidir. Ve kısmen de put algısına göre ileri olan düşüncesidirler.
Mezhebin, eski tek algılı zemin üzerine dönen görünüşü, put algıdır. Lakin mezhebi görüşün, yorumlayan yeni anlayışı da; yeni birliğin bakışım yansımasından kaynaklı akistik düşüncesinden de etkimeli bir girişme olacağından; oluşulan zaman içinde mezhebi görüşler, ileri olan olumlu bir yan da taşırlar.
Yani put kavramı, tek Tanrı sistematiği içindeki kendi varlığını, çoklu mantığını analiz edemeyişle, sentezin bağcı girişmelerini kavrayamayan eski yapı yanlılarının eskiye çözülen bir geri rücu edişidirler.
Put kavramı Tek tanrı sentezci mantığıyla ortaya çıktı. Tek Tanrıcı sistem put dediği yapıları içine almıştı. Bu içine alınış mekanik bir alınış değildi elbette. Girişen, çelişkilerini sentezci görüşle aşan bir kesikli topaklanma düğümü idi.
Tek tanrılı dinin, sentezlediği çevre kültürleri vardı. Yeni bir zaman zemin devinişiyle yeni olan sentez din; bir anlayışı içermesi ile kendisine, ama o anlayışı temsil eden kişi ile de dışta kişilerde olan bir görünümü vardı. Sentezin dışta kalan bir devinişle kendisini sürdüren bu tekil totem kültürleri mantığını hali ile put konumuna da geriletmişti.Put mantık, sentez içerilmesi ile ileri akışlı idi. Ama dışta tek açılı donukluğuyla da senteze göre de puttu.
İşte bir özne ya da özneler tutumlu eski totem aitlik, sentez mantığı içlemine giren, kendi algı totem aitlik düzlemini; yeni tek düzlem içinde girişim bağıntılarıyla kavrayamayıp da, hala sentez mantığı dışındaki, tekti, tekildi duran mantıkla kavranır olanı dile getirir.
Put algısı bizlerde varsa da, bize daha çok Arap kültürü ile beraber gelen bir bellek çağrışımları oluşturduğu için bizim bu kavrama değin fosil çağrıştırıcılarımız, Arap kültürüyle tanışmamıza kadar uzanır. Ancak genel bir insanlık kültürü ile kavranır olduğu zaman bunlar anlaşılmaktadırlar.
Şimdiki sosyal kültürümüz, geniş bir insanlık tarihi olmaları anlamın değerlendirmesi olmaktan öte, Arap’tı put algısı üzerine kurulmuştur. Put deyince, sosyal kültürümüz, daha öteleri pek kavrayamaz. Yani çoğumuzda put ulamının, insanlık tarihi içindeki uygar aşılmalarla oluşan bellek göçlerine ve bellek konumlanmalarına ilişkin; anlama ve fikirlerine dek devinişler, hemen hiç yoktur.
Aslında put, özel anlamda tarihin belli döneminde, edinimdi müşrik tutumudur. Yani geleneğe tapar olan Arap muhafazakâr tutumudur. Geçmişe göre de, yeni olanla Arap ilericiliğidir. Yeni tutumların geldiği etnik hale göre bir etnik ayrışan belirlenmedir. Geleceğe göre Arap gericiliği de denilen tanımlıktı bir tutum. Bu anlamda, tamamen bize hitap etmemesi ile bizde olmayan gelenekleriyle, bizde kıt düşünce olurduk ifadesidirler. Tek tanrılı inançların bir anlatımıdır. Bir Çinliye hiç hitap etmez.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 13.1.2011 20:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!