Başka yazılarımdan da belirttiğim gibi, kişi kendi iç isteklerini, iç irade ve bilincini, dışarıda belli bir uzak noktaya alır. Bu nokta, sizin bu içti istemlerinizi tekrardan size doğru ve keyfinize göre dönüşle yansıtan, kişilerin ve sosyal yapının istediği gibi söyleşir olduğu, totem yapılanmadırlar.
Putun saygılanması bu doğru tahminlerin yararlı yararsız kalmış olan eski uzantılı çoğu rehber olan aktarımdırlar. Değilse, kendisine fayda ve zarar vermez olmasının anlaşılması değildir. Put, insanın kendisine yabancılaştığı yerde ve sosyal yapısına, toplumuna bağlandığı noktalarda belirir.
İslam’ın kutsal kitabı da, o günün insanlarının put saydıkları nesneleri, Allah saymadıklarını biliyor ve ifade ediyordu; ‘Saygıladıkları nesneleri belki bizi, Allaha yaklaştırırlar diye aracı kılıyorlardı’ söyleminin açık vurgusu ile bunu belirtir.
Totemdi anlayış sosyal yapı içinde gereksinmelerini karşılar olmalarının kişi serbestlikle davranma engelcini kıran, kişilerin ya da sosyal yapının, kendi özneleriyle konuşup, kendilerini dolaylı yolla saygı lamalarıdır. Ki İslam da bunlar üzerinde zaman zemin devinmesi yapmıştır. Geleceğin Arap kültürü olacak olan İslam uygarlığı, farklı kültürlerle bu girişmeyi yapmanın büyük bir maharetli başarısıdır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...