Bir "burcu Algan" Makalesi

Mustafa Ayvalı
70

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Bir "burcu Algan" Makalesi

MUSTAFA AYVALI’NIN KARLI DAĞLARIN MOR MENEKŞESİ ADLI ŞİİR KİTABINDA TABİATIN İZLERİ*

* Bu çalışma 16-18 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Abdizade Hüseyin Hüsameddin Yasar temalı “Uluslararası Amasya Sosyal Bilimler Araştırmaları Sempozyumu-I” adlı sempozyumda sunulan bildirinin genişletilmiş halidir.

Burcu ALGAN**

** Doktora Öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, [email protected],

Öz

Mustafa Ayvalı, Amasya’nın Suluova ilçesine bağlı Bayırlı köyünde doğmuş ve burada ilköğretimini tamamlamıştır. Lise ve üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra Amasya’da bir kamu kurumunda çalışmaya başlayan Mustafa Ayvalı’nın Amasya’nın tabiatını şiirine yansıttığı görülmektedir. Karlı Dağların Mor Menekşesi kitabının ön sözünden hareketle Mustafa Ayvalı’nın şiiri mistik bir bakış açısıyla ele aldığı görülmektedir. Şaire göre şiir, sürgündeki yaşamında insanın kendisini yoktan var edene kavuşması esnasında yürüdüğü çileli yolda gönlüne düşen değerlerin söze ve kaleme yansımasıdır. Bu çalışmanın amacı Mustafa Ayvalı’nın Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabında tabiatın unsurlarını ele alma biçimini incelemektir. Tabiatı sonsuz bir kaynak olarak gören şairin Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabına bakıldığında tabiatı çeşitli temalarla zenginleştirerek anlattığı görülmektedir. İnsanın dünyada karşılaştığı durumların tabiat aracılığıyla somutlaştırıldığı şairin şiir evreninde hümanist-mistik bakış açısı baskındır.
Anahtar Kelimeler: Amasya, Mustafa Ayvalı, Tabiat, Şiir.

Traces of Nature in Mustafa Ayvalı's Poetry Book Titled
Karlı Dağların Mor Menekşesi

Abstract
Mustafa Ayvalı was born in Bayırlı village of Suluova district of Amasya and completed his primary education here. After completing his high school and university education, Mustafa 94
Ayvalı started to work in a public institution in Amasya and reflected the nature of Amasya in his poetry. Based on the preface of the book Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı, it is seen that Mustafa Ayvalı handles the poem from a mystical point of view. According to the poet, poetry is the reflection of the values that fall into his heart on the ordeal path that man walks during his life in exile while he is reunited with the one who created him from nothing. The aim of this study is to analyze the way Mustafa Ayvalı handles the elements of nature in his poetry book titled Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı. When we look at the poetry book titled Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı of the poet, who sees nature as an endless source, it is seen that he describes nature by enriching it with various themes. The humanist-mystical perspective is prevalent in the poet's universe of poetry, where the situations that human beings encounter in the world are concretized through nature.
Key Words: Amasya, Mustafa Ayvalı, Nature, Poetry.

GİRİŞ

Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti ve Osmanlı Devleti gibi pek çok devletin hüküm sürdüğü Amasya edebiyat alanında pek çok ürün vermiş ve şair yetiştirmiş bir şehirdir. Şehrin Osmanlı Devleti tarafından “şehzadeler şehri” olarak var olmasıyla beraber hem kültürel hem de tarihi önemi artmıştır. 1964 yılında doğan ve ilk şiir kitabı 2009 yılında yayımlanan Mustafa Ayvalı, hem şehrin geçmiş dönemlerinin izlerini şiirine yansıtmış hem de Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı geleneğinin unsurlarından faydalanarak güçlü bir şiir dili oluşturmayı başarmıştır. Mustafa Ayvalı hakkında daha önce antolojilerde birtakım bilgiler verilmiş ve kendisiyle birkaç mülakat yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar bütünlüklü bir yapı teşkil etmemekle birlikte eksiklikler içermektedir. Bu çalışma bu eksiklikleri gidermek ve bütün bir inceleme ortaya koymak amacını taşımıştır.

Mustafa Ayvalı, 2009 yılında yayımlanan Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabında tabiatı bir fon değil şiirlerinin merkez ögesi hâlinde işlemiştir. Bu şiirlerde, hasret, ayrılık, gurbet, ölüm ve vuslat gibi konular yer almıştır. Şiirlerde, tabiatın kimi zaman âşıkla özdeşleşme içine girdiği kimi zamansa sevgiliye büründüğü gözlemlenmiştir. En sık karşılaşılan unsurların gökyüzü, su, hayvanlar ve bitki türleri olduğu görülmektedir. Gökyüzüne dair unsurların gök, güneş, ay, yıldız ve bulut; suya dair unsurların deniz, ırmak, nehir ve göl; hayvanlara dair rastlanan unsurların turna, gelincik, martı, baykuş, bülbül ve güvercin; bitki türlerine dair unsurların gül, yosun, günebakan ve çiğdem olduğu tespit edilmiştir.

Ahmet Cevizci tarafından tabiat dört farklı şekilde açıklanır. Bunlardan ilki, bir organizmanın doğuştan getirdiği veya miras aldığı kabul edilen özellik ya da karakteristiklerinin bütünüdür. İkincisi, bir insanın ya da bireyin, karakteristik davranış tarzlarını, temel nitelik ve tutumlarını ifade eder. Buradan hareketle, bir şeyin, o şeyi o şey yapan özüne, o şeyin doğası denir. Üçüncü olarak maddî evreni gösterir. Dördüncü olarak nihayet cansız dünyanın tam karşıtı olarak, canlı varlık âlemini, canlı dünyayı tanımlar (Cevizci, 1999). Bu çalışmada, bu tanımlardan yararlanılmıştır. Tabiat, bütün olarak maddesel evrenin bir parçası olarak kabul edilmiş ve şeylerin varlığının tabiatı inkâr edilmemiş; şairin kabul ettiği ve metinde kabul ettiği bakışla incelemeye tabii tutulmuştur.

ŞAİR MUSTAFA AYVALI’NIN HAYATI VE ŞİİRE BAKIŞ AÇISI

Mustafa Ayvalı, 1964 yılında Amasya’nın Suluova ilçesi Bayındır köyünde dünyaya gelmiştir. Yazarın annesinin ifadesine göre yazar arpanın biçildiği zaman doğmuştur. Ayvalı, ilkokulu köyünde ortaokulu Suluova’da lise öğreniminiyse Samsun’da yatılı okulda tamamlamıştır. İki üniversite bitiren Ayvalı, ilk üniversitesinden sonra kamu kuruluşunda çalışmaya başlamıştır. Kamu kuruluşunda görev yaparken Biyoloji bölümünü kazanan Ayvalı, bu bölümü okuduğu esnada emekli olmuştur. Ayvalı, İLESAM Amasya İl Temsilcisi, Amasya Sanatçılar Derneği Yönetim Kurulu ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği üyesidir (SYH, 28 Mart 2024).

Mustafa Ayvalı’nın ilk şiir kitabı Karlı Dağların Mor Menekşesi, 2009 yılında Kültür Ajans Yayınları’ndan çıkmıştır. Şairin hece ve serbest vezinli şiirlerinden oluşan bu ilk şiir kitabından beş yıl sonra Leges Yayınları’ndan ikinci şiir kitabı Öyle İşte çıkmıştır. Şairin ikinci şiir kitabında da vezin olarak hece ölçüsü ve serbest ölçüyü tercih ettiği görülmektedir. Şairin son şiir kitabı 2022 yılında Göl Kitap Yayıncılık’tan çıkan Beş Yanım Duvar Almira adlı eseridir. Şairin şiir kitaplarında, aşk, doğa, tasavvuf, ayrılık, ölüm, memleket ve tabiat gibi konular yer almaktadır. Mustafa Ayvalı ayrıca öykü ve deneme türünde de eserler vermiştir. Mustafa Ayvalı’nın on dört farklı konu içeren öykü ve denemelerden meydana gelen Emanet midir Yalnızlık adlı öykü kitabı, 2017 yılında Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Külliye Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

Mustafa Ayvalı birçok dergide şiirlerini yayımlamıştır. Bunlardan bazıları Çıngı, Dil ve Edebiyat, Külliye, İLESAM, İmbik, Göl, Erciyes, Kumru, Kümbet Altında, Ortanca, Vezin, Antalya Sanat, Gülce, Gündönümü, Tay, Hedef, Berceste, Maki, Nif Sanat, Nevzuhur’dur. Ayrıca şairin birçok ulusal ve yerel radyo ile televizyon programına konuk olduğu bilinmektedir. Şair, Amasya Belediyesi Kültür Yayınları’ndan 2013 yılında çıkan Amasya Şairleri ve Sevgican Anadolu Özürlüler Derneği adına 2014’te çıkarılan Engelsiz Mısralar adlı antolojilerde hazırlayıcı kurulda yer almıştır. Mustafa Ayvalı, üç ayda bir çıkan Külliye adlı mecmuanın da editörlüğünü yapmıştır (SYH, 28 Mart 2024).

Mustafa Ayvalı 15 Temmuz Milli İrade Ortaokulu’nda gerçekleşen etkinlikte şiire başlama serüveni ve şiir hakkındaki görüşlerini dile getirmiştir. Burada ifade ettiğine göre şairin şiir yazmasına vesile olan kişi ortaokul öğretmenidir. Öğretmenin bir şiir kitabı alıp getirmelerini istemesi üzerine tesadüf olarak Cahit Sıtkı Tarancı’nın kitabını alan Ayvalı, bu kitapla beraber şiirle derin bir bağ kurmaya başlamıştır. Cahit Sıtkı Tarancı ile tanışmasından önce de şiire ilgi duyduğunu belirten şair yazmak içinse kendisini yetkin görmeyerek bu esere kadar kalemden uzak durmuştur. Aynı etkinlikte şiirle ilgili görüşlerine de yer veren şairin şiiri bir rahatlama aracı olarak gördüğü gözlemlenmektedir. Şair, şiir hakkında şu sözleri sarf etmiştir: “Ne kadar şanslı bir insanım ki yazıyorum. Çünkü yazmak rahatlatır insanı. İnsan ruhunun da enerji biriktirip kırılmayı bekleyen fay hatları vardır. Gün gelir fay kırılır, şiir olur, nesir, olur şaheser olur” (MEB, 30 Mart 2024). Bu bakış açısıyla şairin şiire Aristo mantığıyla yaklaştığı görülmektedir. İnsanın bastırdığı duyguları dışarı çıkarmasını sağlayan şiir yazılışından sonra şairde bir arınma duygusu yaratmaktadır. Aynı etkinlikte şair şiir aracılığıyla varlığını gösterme ve kalıcı bir hâle büründürme çabasını şu şekilde ifade etmiştir: “Şiirlerimde yüreğimdeki varlığı bulmaya çalışıyorum ve yaşamak için yazıyorum. Şu fâni dünyaya bir not düşme çabasındayım” (MEB, 30 Mart 2024).

Mustafa Ayvalı, şiirin duygu ve düşüncelerin sözle izdivacı olduğunu düşünmektedir. Şaire göre şiir, insanın içindeki duygunun dışarıya çekip çıkartılmasında bir araçtır. Şair, sanat ve şiirin kendisi için bir yaşam felsefesi olduğunu ifade etmektedir. Bu düşüncelerini detaylandıran şair, şiir hakkında şu çıkarımları yapmaktadır:

Şiirin iskeleti ilhamdan oluşur devamı ise çalışmakla olur. Bedeli ödenmemiş her şey ciddiyetten uzaktır. Endemik bir çiçek gibi tarzı olmalı şairin. Edebiyat zamana tanıklık eder. Paralı değil ama hasadı çok geç yapılan pahalı bir gönül yatırımıdır. Bizler yüreğimizdeki aşkı mırıldanmıyor, sizlerle paylaşıyoruz. Şiir, bilinen kelimelerle bilinmeyen farklı cümleler kurma sanatıdır. Bir arayıştır. Eğer ki mayanızda şiir libası yoksa duygulara elbise dikemezsiniz. Ki bu bir Allah vergisi yetenektir. Bu yeteneği okuyarak pekiştiririz. Nasıl ki bir ressam bütün renkleri bilerek sanatını icra ediyorsa şair de şiirin bütün vezinleri hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bir gün mutlaka bitecek olan hayata karşı endişesi olmayan insan tükenir. Şair var olmayı unutan değil, varoluş amacını düşünendir. Gönül imbiğinde süzülüp akıl süzgecinden geçirilen düşünce ve duygunun izdivacıdır, şiir. Eğer yanardağdan fışkıran lava şekil vereceksek sıcağa dayanıklı bir kalıba sahip olmamız gerekir (MEB, 30 Mart 2024).

Şair, şiire dair düşüncelerini çeşitli mülakatlarda ve etkinliklerde anlatmıştır. Bu mülakatlardan birinde şair şiir görüşünü şu şekilde özetlemiştir:

Sürgündeki yaşamda; insanoğlunun yoktan var edene kavuşma sürecindeki çileli yolda verdiği amansız mücadelelerin kırılma noktalarında, ruhun kozasından sıyrılıp ufkun efsunkâr iklimlerinde gezinirken gönülde yaşayan duygu ve düşüncelere ritim, estetik ve imge katılarak fikre göre duygunun baskın olduğu terkip söz sanatıdır şiir. Bildik kelimelerle bilinmeyen cümleler kurmaktır. Kısaca kelime oyunudur (Ayvalı, 2015).

Şaire göre şiir, kimi zaman yalnızlığın, içselliğin ve çaresizliğin dışavurumudur. Şairse bir söz sanatçısıdır. Şair, şiiri yazdıranın hüzün olduğunu ifade etmektedir. İlham ise bir arayıştır. Şairin kendi ifadesiyle şiirleri geleneksel şiir ve çağdaş şiirin harmanlandığı bir yapıdadır. Ayvalı’ya göre şair yaşadığını anlatırsa daha başarılı olur. Şair bu durumu şu şekilde aktarır: “Şiirde kurgu yapılabilir. Ancak ben şiirlerimde kurguya pek yer vermiyorum. Her şeye yazılsa da şiir; yazanı yakmazsa yazılamaz.” Şiirin hayata, sosyal ve siyasal yaşama karşı mesajlar vermesi gerektiğini düşünen şair, bu durumun şairin kimi muhatap aldığına bağlı olarak değiştiğini savunur. Şairin kapalı anlatımı ve imge kullanımı sebebiyle kimi zaman eğitim düzeyine bağlı olarak herkesin anlayamayacağını düşünür (Ayvalı, 2015).

Şairin Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabındaki Kirvem Eylül ve Annem adlı şiirlerinden hareketle, şairin okuma evrenine ulaşmak mümkündür. Bu şiirlerinden Kirvem Eylül’de şair, Sabahattin Âli, Aşık Veysel, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Ahmet Arif’in isimlerini anmaktadır:

Ben ki; Söylenmemiş türküyüm,
Veysel’in dizelerinde,
Sabahattin Ali’nin leylim leyinde.
Hiç gezinmedi Fazıl
Benli kaldırımlarda,
Ne hocayı sorabildim Bölükbaşına
Teskine dair bayatlamış sözleri örseleyen
Cahit Sıtkı’nın otuz beş yaşına.
Ne de Ahmet Arif’in prangalar eskittiği
Aşkı yaşadım.
Kuru dal şahitliğinde
Bakır kızılında ufuklar içtim,
Ölüme lahzada dost adım adım. (Ayvalı, 2009)

Şairin çocukluk yıllarında kitabını okuduğu Cahit Sıtkı Tarancı’ya bu şiirinde de yer vermesi Cahit Sıtkı Tarancı’nın Mustafa Ayvalı üzerindeki etkisini görmek açısından önemlidir. Göstergelerarası bir bakışla bakıldığında Âşık Veysel’in türküleri ile kendisi arasında özdeşleşme kuran Ayvalı aynı özdeşleşmeyi şairler üzerinden de kurar. Sabahattin Âli’nin Leylim Ley, Necip Fazıl Kısakürek’in Çile, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş, Ahmet Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim şiirlerine göndermeler yapan şairin ayrıca metinlerarasılık metodunu kullanarak Yahya Kemal’i de şiir evrenine dâhil ettiği görülmektedir. Mustafa Ayvalı, Annem adlı şiirinde aşağıdaki dörtlüğe yer vermiştir:

Şu benim hiç gülmeyen kara bahtımdan,
Bir aşkın mecrasına sel oldum Anne!
Meçhule doğru kapı açan rıhtımdan,
Demir alan gemiye yel oldum Anne! (Ayvalı, 2009)

Yukarıdaki dizeler Yahya Kemal’in Sessiz Gemi şiirinin ilk iki dizesi ile metinlerarasılık bağlamında ilişki kurmaktadır. Sessiz Gemi şiirinin ilk iki dizesi ise şöyledir:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. (Beyatlı, 2003)

Mustafa Ayvalı, şiir evrenini oluştururken etkilendiği şairleri ve onların en beğendiği şiirlerini böylece ilk şiir kitabına dâhil etmiştir. Bu durum, şairin okuma evrenini okuyucuya açık bir şekilde göstermektedir. Şair, herhangi bir gizleme çabası göstermeden şiire dair beğenilerini ifade etmiştir.

KARLI DAĞLARIN MOR MENEKŞESİ’NDE TABİAT

Mustafa Ayvalı’nın Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabı 2009 yılında Kültür Ajans Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Eserde yüz beş şiir yer almaktadır. Şiirler serbest ve hece ölçüsü ile yazılmıştır. Yazarın üzerinde en çok durduğu konular doğa, ölüm, ayrılık ve vatandır. Şiirlerde tabiata ait unsurlar aracılığıyla şairin duygu ve durumlarını özdeşleşim kurarak anlattığı gözlemlenmiştir. Kitabın girişinde iki tanıtım yazısı ve şair tarafından yazılmış bir önsöz bulunmaktadır. Tanıtım yazıları şair Erhan Gül ve Dr. Hüsniye Mayadağlı tarafından yazılmıştır. Şair Erhan Gül Şaire ve Şiire Dair başlıklı yazıda Mustafa Ayvalı’nın işini kuyumcu titizliğiyle yapan bir şair olduğunu belirtmektedir. Şaire göre Mustafa Ayvalı, insanlığın gerçek tarihini yazan şairlerden biridir. Erhan Gül’e göre Mustafa Ayvalı’nın şiirleri keyifle ve büyük bir ilgiyle okunabilir (Ayvalı, 2009). Dr. Hüsniye Mayadağlı Karlı Dağların Mor Menekşesi Üzerine başlıklı yazıda şiirin zorlu ama bir o kadar da zevkli bir uğraş olduğundan bahsetmektedir. Mayadağlı’ya göre Mustafa Ayvalı: “Şiiri ‘hayatın tek ihtirası’ yapan Cahit Sıtkı misali bu yola baş koymuş; yeni neslin genç yeteneklerinden biri olarak okuyucusuyla buluşmaktadır ‘Karlı Dağların Mor Menekşesi’ adlı ilk eseriyle” (Ayvalı, 2009). Mustafa Ayvalı kitabın ön sözünde, mistik bir bakış açısıyla felsefesini açıklar. Ona göre, insan sürgündedir. Bu sürgünde yoktan var edene ulaşmak isterken çileli bir yolda ilerler. Bu çileli yolun mücadelelerle geçtiğini söyleyen şair, yol üzerinde kırılma noktaları olduğunu belirtir. Bu kırılma noktalarında ruhun kozasından sıyrılıdığını ve büyülü iklimlerde gezindiği dönemlerde gönle düşen değerlerin söze dönüşmesini, kaleme yansımasını şiir olarak adlandırır. Şair, göklere, maziye ve sevdaya daldığında yalnızlığını şiir ile müjdelediğini ifade etmektedir. Şair daha önce çeşitli mülakatlarda ifade ettiği gibi şiirin yaşamadan yazılmayacağını kitabın ön sözünde yinelemektedir. Doğanın enstrümanları aracılığıyla gönlün iz düşümlerini aktardığını belirten şair, tabiat aracılığıyla insana özgü durumları anlatmıştır. Yazmanın insanı rahatlattığını ifade eden şair bu durumu şu şekilde açıklar: “Yazmak rahatlatır insanı. Çünkü insan ruhunun da gerilim biriktirip kırılmayı bekleyen fayları vardır. Gün gelir fay kırılır, şiir olur, nesir olur, şaheser olur.” (Ayvalı, 2009).

Karlı Dağların Mor Menekşesi’nde tabiatın unsurları olan dağlar, denizler, sahralar, aylar ve yıldızlara yer verilmiştir. Bu unsurların hasret, ayrılık, ölüm, gurbet, yetimlik, yoksulluk, mazi, vuslat ve vatan konularıyla beraber ele alındığı görülmektedir. Şair şiirlerinde en çok dağlara yer vermiştir. Dağların doğrudan ve dolaylı olarak ele alındığı on dört şiir bulunmaktadır. Bu şiirler: Dağlara, Çaldığım Seraptı, Irmağın Kızı, Gittin Gideli, Yetişemedim, Adını Sen Koy, Çınar Gölgesi, Nilüfer Buğusu Gecelerde, Mor Menekşem, Karam, Ayazdım, Bir Daha Mı?, Yüzleşme… ve Bir Dost Ki’dir.

Dağlardan sonra karşımıza çıkan diğer tabiat unsurları kullanım sıklığına göre şu şekildedir: gökyüzü, su, hayvanlar ve bitkiler. Gökyüzüne dair unsurlarda gök özelinde bakıldığında sekiz şiir karşımıza çıkmaktadır. Bunlar: Enkaz-ı Aşk, Salacakta Geceler, Rehinli Vuslat, Seninle, Haydi Yüreğim, Giderim, Göklerin Lütfu ve Sona Veda’dır. Ay ile ilgili iki şiir karşımıza çıkmaktadır. Bunlar: Rüzgâr, Haydi Yüreğim ve Sona Veda’dır. Yıldızlara dair beş; bulutlara dair dört; güneşe dair üç şiir karşımıza çıkmaktadır. Yıldızların ele alındığı şiirler: Haresiz, Özlem İklimi, Dinle, Haydi Yüreğim ve Giderim’dir. Bulutların konu alındığı şiirler: Nereye, Haydi Yüreğim, Son Filizim ve Son Veda’dır. Güneşin karşımıza çıktığı şiirler: İlle de Sen İlle de, Bir Dost Ki ve Ay ve Ben’dir.

Su üst başlığı altında şair, deniz, ırmak, nehir, göl ve yağmurlardan yararlanmıştır. Bunlardan denizi beş kez kullanırken ırmaklar ve yağmur iki kez karşımıza çıkmaktadır. Nehir ve göl ise birer kez okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Denizin karşımıza çıktığı şiirler: Gittin, Seninle, Giderim, Mümkün mü? ve Göklerin Lütfu’dur. Irmakların karşımıza çıktığı şiirler: Yolcu ve Son Filizim’dir. Yağmurun karşımıza çıktığı şiirler: Yetişemedim ve Tundramda Yağmur’dur. Nehir, Nereye şiirinde; göl Hummalı Sevdam şiirinde okuyucunun karşısına çıkmaktadır.

Hayvanlar üst başlığı altında şair hem genel olarak kuşlardan bahsetmiş hem de kuş türlerine yer vermiştir. Genel olarak kuşlardan bahsettiği şiirleri: Geç Kalanım, Gurbet Kuşum ve Son Filizim’dir. Şairin yer verdiği kuş türleri bülbül, turna, gelincik, martı, baykuş ve güvercindir. Bülbül iki şiirde okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bunlar: Gittin ve Neylersin’dir. Turna, Siyah Beyazlı Postacı şiirinde; gelincik Babam Dönülmezmiş Adresin şiirinde; martı Ağladım şiirinde; baykuş Gecenin Gönlü şiirinde; güvercin Vefalım şiirinde okuyucunun karşısına çıkmaktadır.

Şairin yer verdiği bitki türleri gül, günebakan, çiğdem ve yosundur. Şair şiirlerinde beş kez güle yer vermiştir. Bu şiirler: Fecrin Dantel Gülleri, Nilüfer Buğusu Gecelerde, Babam Dönülmezmiş Adresin, Bir Dost Ki ve Yeşilırmağın Kızı’dır. Günebakana Sevi; çiğdeme Babam Dönülmezmiş Adresin, yosuna ise Yetişemedim şiirinde yer verilmiştir.

TABİATLA ÖZDEŞLEŞME

Mustafa Ayvalı, tabiatı dönüşümlü olarak insanın hâllerini yansıtmak amacıyla kullanmıştır. Şair tabiatı hem bir tema olarak hem de ruh durumunu aksettirmek yoluyla pek çok şiirinde merkeze yerleştirmiştir. Şairin hem geleneksel bir bakış açısıyla Divan edebiyatı benzetmelerinden yararlanarak tabiatı ele aldığı hem de psikanalitik bir bakışla incelendiğinde bir ruh çözümlemesi yapmaya uygun bir şekilde doğayı işlediği görülmektedir. Geleneği reddetmeyen aksine onu kabul eden ve işleyen bir şair olan Mustafa Ayvalı, tabiatı hem içinde yaşadığı doğal ortam olarak kabul eder hem de bir süreklilik hâlinde divan ve halk şiirine göndermeler yaparak işler.

Şairin, şiirlerinde en çok yer verdiği unsur göklerdir. Şair Enkaz-ı Aşk şiirinde gökleri şu şekilde sembolleştirir:

Ah şu gönül kuşum arz-ı âlemde,
Yıkılmış her düşe ağıt yakacak.
O vefasız yâri yazıp kalemde,
Göğe mahya yapıp kurşun sıkacak.(Ayvalı, 2009).

Şair, bu dörtlükte gönlünü bir kuşa benzetmiştir. Sevgili vefasızdır ve âşığa ağıt yaktırmaktadır. Bu anlam yapısı, geleneksel şiire yabancı değildir. Divan şiirinde de sevgili vefasızdır ve oyunlarla âşığa acı çektirmektedir. Mahya, Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim anlamına gelmektedir (TDK, 6 Nisan 2024). Âşık, şiirde hem sevgilinin adını bu mahyaya yazıp göğe uzatmıştır hem de bu mahyaya kurşun sıkmaktadır. Sevgilinin vefasızlığı karşısında âşık gökteki mahyaya ve dolayısıyla sevgiliye verdiği emeklere üzülmektedir.

Salacakta Geceler adlı şiirinde ise şair, gökleri giysisi kabul etmiştir:

Kaç beyit düştü de gönlüme
Yazamadım,
Hayal bile edemediğin
Girdapsı gecelerde.
Kırdım kalemi kaç kez
Düşerin vakur kervanlarında,
Sürgünlüğüm sona ersin diye.
Cana kasıt düştü nerdesin,
Nerdesin ey meleğim!
İşte yine
Urbam oldu gökler,
Uzletin salacağında
Ecel terini silsin diye(Ayvalı, 2009).

Âşığın sevgilinin hasretiyle birçok kez kalemi kırmıştır. Kalem kırmak deyimi ölümle ilişkilendirilir. Şair girdapsı gecelerde özlem duygusuyla ölümü düşünmekte ve sevgiliden ayrıyken kendisini sürgünde kabul etmektedir. Şair halk ağzında tabut anlamına gelen salacak kelimesiyle beraber ölümü vurgulamaya devam etmiştir. Bir keşiş gibi yaşayan âşık, gökleri giysisi kabul etmiştir ve ecel terini gökyüzü ile somutlaştırılan bu giysiler çekmektedir. Bu şiirde gökyüzü, âşığı saran bir koruma görevi üstlenirken Rehinli Vuslat şiirinde ise bir avuntudur. Şair, ulaşamadığı yıldızlar ve sevgili arasında bir anlam ilişkisi kurarak yine de dünyayı ve gökyüzünü bir avuntu olarak kabul etmektedir. Seninle şiirinde ise âşığın gökyüzüne yalvardığı görülmektedir. Şairin, gökyüzünü bir kompozisyon hâlinde şiirleri arasında döngüsel bir bağlamda işlediği gözlemlenmiştir. Bu bağlam çerçevesinde ilk dört şiirde umut kaynağı olan gökyüzü hasretin artmasıyla beraber artık umutsuzluğu ifade etmeye başlamıştır. Haydi Yüreğim şiirinde âşık artık vazgeçmeyi düşünmektedir:

Haydi yüreğim kalk gidelim!
Ay da esirgedi nurunu bizden
Yıldızlar ki çok uzak
Biz yine kederlerin buğusuyla
Halka halka dumanlar arasından
Süzülelim
Dört duvar arasına
Bahçeler bize göre değil,
Tek bir rengi kim neylesin.
Zindanlarda yaşamak kaderken,
Gök maviliğine bakmak
Senin neyine (Ayvalı, 2009).

Âşık yukarıdaki dizelerde de görüldüğü gibi sevgiliye kendini layık görmemeye başlamış ve gitmeyi düşünmektedir. Gökyüzü artık bir avuntu olmaktan çıkmış ve uzaklığı ifade etmeye başlamıştır. Divan şiirinde de sıklıkla rastlanan acımasız sevgilinin hâli, bu umutsuzlukta etkili olmuştur. Bu durumu Giderim şiirinde açıkça görülmektedir:

Görkemin kuşattı güldü şu yüzüm.
Sahteymiş kahkahan, azapta özüm.
Mıh gibi çakılsa kalbe son güzüm,
Bir nesrin elinde çiler giderim(Ayvalı, 2009).

Bu dörtlükten hareketle sevgilinin vefasızlığı ve yalancılığı âşığa ölümü getirmektedir. Âşık dünyayı terk etmektedir. Ancak bu durum bir başka sevgilinin varlığı ile değişecektir. Göklerin Lütfu adlı şiirde âşık tekrar âşık olur ve dünya gözüne güzel gelmeye başlar. Gök artık uzaklığı, avunmayı değil maviliği temsil etmektedir. Bu mavilik âşığın gönlüne saadet getirmektedir. Ancak bu saadet uzun sürmez. Sona Veda şiirinde şairin hüzün temasına geri döndüğü görülmektedir. Aynı şiirin aşağıdaki dizelerinde şairin Divan edebiyatında sıkça kullanılan ok ve yay benzetmelerine yer verdiği görülmektedir.

Hoş O zaten gitmeyi çoktan aklına koymuş
Gidecekti, gitti de. Ey gönül! Yazgı buymuş.
Haydi, kara kışlada dem tutmuş gecelere
Mey çekelim göklerden kirpik ok, gözler yaymış…(Ayvalı, 2009)

Göğe ait unsurlardan yıldızlar beş şiirde karşımıza çıkmaktadır. Haresiz adlı şiirde yıldızlar ve sevgili bütünleşmiştir. Yıldızlar uzaklığı ile sevgiliyi hatırlatmaktadır. Özlem İklimi şiirinde ise yıldızlar ve sevgilinin gözleri arasında benzerlik kurduğu görülmektedir. Şair, sevgili ile yıldızlar arasında kurduğu bağı diğer şiirlerinde bu şekilde işlemeye devam etmiştir. Haydi Yüreğim şiirinde yıldızlar uzaklığıyla sevgiliyi hatırlatmaktadır. Bulutlar, Mustafa Ayvalı’da olumsuz anlamlarla yüklüdür. Şiirlerde geçen bulut kelimesine çoğu zaman kara sözcüğü eşlik etmektedir. Kara bulutlar, âşığın yüreğini incitmektedir. Göğe ait unsurlardan ay ise ışık saçan ve koruyan gibi olumlu özelliklerle karşımıza çıkmaktadır.

Mustafa Ayvalı’nın şiirinde suya dair unsurlardan en çok yer verdiği öge denizdir. Şair, Gittin adlı şiirinde denizi hasretle özdeşleştirirken divan edebiyatı benzetmelerinden de yararlanmıştır:

Gülistanda bülbül beyhude ötmez.
Suskun nidalarım ayyukta yitmez,
Yıla kulaç atsam anlarım bitmez.
Hasret denizine daldın da gittin… (Ayvalı, 2009).

Bülbül hem Divan edebiyatında hem de Halk edebiyatında âşığı sembolize etmektedir. Bu bakış açısıyla gül de sevgili olarak düşünülür. Gülistan ise sevgilinin bulunduğu mekândır. Âşık, hasret denizinde kulaç atmakta fakat sevgilinin bulunduğu gülistana ulaşamamaktadır.

Giderim şiirinde ise deniz metaforunun tasavvufi bir vuslatı anlatmak için kullanıldığı görülmektedir. Aşağıdaki dörtlükte şair, sevgilinin aşkından sonra daha büyük bir aşka doğru yol aldığını şu şekilde anlatmaktadır:

Yıldız güttüm gökte vurmadım saza,
Boyarken geceyi gün vermez vize.
Denizde dalgalar gelmezse dize,
Vuslatı ummana beler giderim.

Deniz, derya, umman gibi sözcükler tasavvuf bağlamında da oldukça sık kullanılmaktadır. Bu sözcüklerden umman kelimesi ermişlik anlamında kullanılmaktadır (Mutlu, 2012). Şair, denizdeki dalgaların dize gelmemesi durumunda ermişliğe varabileceğinden bahsetmektedir. Aşk yolunda çekilen çileleri denizdeki dalgalanmaya benzeten şair, kendi varlığına çektiği sıkıntılardan sonra büyük bir buluşma ile varabileceğini aktarmaktadır. Bu yolculuğun zorluğu Mümkün Mü? şiirinde de karşımıza çıkmaktadır ve şiirde deniz bu sefer buhranlı sıfatıyla okuyucunun karşısında bulunmaktadır. Tabiata ait suyla alakalı bir başka unsur olan ırmaklarda aynı çile okuyucuya yeniden sunulmaktadır. Yolcu adlı şiirde sevda ırmağa benzetilmektedir. “Uzun yollar hangi suça cezadır?” diye soran âşık, çilesini ölmeyen bir sıkıntı olarak aktarmaktadır (Ayvalı, 2009). Bu yoldaki sıkıntılar sonucu âşığın gözyaşlarının ise Nereye… adlı şiirde ırmaklara benzetildiği görülmektedir. Âşık, sıkıntılarla cebelleşmekte ve çoğu zaman mücadele içinde bulunmaktadır. Ermişliğe ulaşmadan önce âşığın durgunlaştığı Hummalı Sevdam şiirinde okuyucuya aksettirilir.

Şair, kitabında turna, gelincik, martı, baykuş, bülbül, güvercin ve genel olarak kuş olarak nitelendirdiği hayvanlara yer vermiştir. Bu hayvanlardan en sıklıkla kullandığı bülbüllerdir. Kuşlar genel olarak gurbet ve hasretle ilişki olarak şiirlerde yer almıştır. Şairin ayrıca Doğu ve Batı edebiyatlarında oldukça fazla kullanılan gül-bülbül benzetmesine yer verdiği görülmektedir. Bu benzetmenin kullanıldığı öne çıkan şiirler: Gittin ve N’eylersin adlı şiirleridir. Şair, Gittin adlı şiirinde bülbülün yani âşığın gülün yani sevgilinin mekânı olan gülistanda ötmesini dile getirir. N’eylersin adlı şiirde ise âşığın ruh hâlini anlatmak için kullanmıştır:

Bağda bülbül gibi gamda,
Umut arıyorken demde,
Avuntusuz şu âlemde,
Günlerim çile deriyor.

Âşık sevgiliyi beklerken sıkıntı çekmektedir. Dem, tasavvufi bağlamda bakıldığında nefes ve vakit anlamına gelmektedir. Bu da şairin bahsettiği sevgilinin aşkın bir varlık olduğunu göstermektedir. Âşık, umut aramaktadır ve hüzün içindedir. Çünkü içinde yaşadığı dünyada bir avuntu bulamamakta ve vuslat vaktini beklemektedir. Divan edebiyatı geleneğinin benzetmelerinden ve tasavvufi kavramlardan yararlanan şair, bu kavramlardan biri olan feleğe de şiirinde yer vermektedir. Felek, âşığın isyanını yüklenen yegâne kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirlerde felek, âşığa oyunlar kurar, çarkını devamlı döndürür ve âşığı içinden çıkılması zor durumlara sokar. Gurbet Kuşum adlı şiirde feleğin bu hâlleri şu şekilde aktarılır:

Durulmaz Yeşilırmak coşmadan,
Hâlden bilmez kahpe felek.
Ölüm ömürden uzunmuş
Söner mi? Bu ateş sana sarılmadan. (Ayvalı, 2009)

Şair, feleğe olumsuz anlamları yükleyip ruh hâlini aktarsa da isyan etmekten kaçınmaya dikkat eder. Devriye… şiriinde durumu kabullenen şair aşağıdaki dörtlükte durumunu özetler:

Şu ruhuma şavkı vurmuş da yârin,
Görmek arzusunda belki de yarın,
Ya nasip deyip de kadere serin
Feleğin ağında kaldım da yittim.

İsyandan kaçınma tavrı Sona Veda şiirinde de öne çıkan bir özelliktir. Aşağıdaki dörtlükte bu durumu şair şu şekilde ifade eder:

Ne de çok sancım varmış aşka dair Allah’ım!
Beni yanıltmayan şu âlemde gönül şahım,
Sabrın her nefesinde çarmıha gerilsem de,
Yinede isyan etmem günahımadır âhım. (Ayvalı, 2009).

Şair aynı şiirde, gökteki ayın bile yarım olduğunu vurgular. Çektiği acıların ve yalnızlığın vuslata ermeden bitmeyeceğinin farkında olan âşık, sabırla beklemektedir. Bu bekleme vurgusu ve ayrılık duygusu Mustafa Ayvalı’nın Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabındaki tüm şiirlerinde öne çıkmaktadır. Ay ve Ben adlı şiirde ise sevgili ile olan buluşmanın özlemi ishak kuşu ile somutlaştırılır. Halk arasında ishak kuşu kaybedilen sevgiliyi arayan ve daimi olarak onu bulma çabasında olmasıyla bilinmektedir. Şair, ishak kuşunu bu bağlamda dolaylı olarak kullanırken Gurbet Kuşu adlı şiirinde ise kuşları doğrudan gurbet kuşu olarak adlandırmaktadır.
Tabiat, Divan şiiri benzetmeleri ve metaforları ile beraber işlenmekle beraber şair tarafından aynı zamanda tarihî bir bağlamda da verilmiştir. Mustafa Ayvalı, bir mülakatında yaşadığı topraklara vefa borcu olduğunu belirtmiştir (MEB, 30 Mart 2024). Bu, istek ve arzu şairin Tacın Gizemli Şehri adlı şiirinde açıkça görülmektedir:

Harşena’ya çıkınca hudut koymam gözlere
Tarihlerin mimarı, şehzadeler diyarı.
Akarken Yeşilırmak vadiden denizlere,
Külünk vuruyor Ferhat gönlünde Şirin yâri.

Mihri Hatuna divan, Türk’e tamim yazdıran
Gizemi yüreğinde yurdum ili Amasya.
Cumbada karakıza aşka mani dizdiren,
Serde Osmanlı tüter tarih dili Amasya.

Aynalı mağarada edalı “güzelce” kız
Yedi iklim, dört bucak hayalde sevda tarar.
Serçoban düşmüş yola elde süt, dağ tepe düz,
Kolay mı evliyalık şehirse akla zarar.

Özünde iklimlere, askerine yelleme
Kızlar kayasında gün tarihe damga vurur.
Amasyayı görmeden âlem gezdim belleme,
Aşk yolunda yarenler bizde kol kola yürür.

On dörtlü hece ölçüsü ile yazılan bu şiir, şairin hem memleketine olan vefa borcunun bir yansıması hem de şairlik gücünü gösterdiği bir yapıttır. Şiirin ilk dizesinde adı geçen Harşena, Amasya’nın merkezinde bulunan bir dağdır. Şair, ilk dizede bu dağa çıktıktan sonra etrafını sınırsız olarak görebilmesini anlatır. İkinci dizede ise şehrin iki önemli özelliğine vurgu yapılır: mimarisi ve şehzadeler diyarı olması. Osmanlı döneminde Amasya, “şehzadeler diyarı” olarak adlandırılmıştır: Bu şehzadeler: Çelebi Mehmet, II. Murad, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid’dır(Özcan, 2015). Dördüncü dizede geçen Ferhat ile Şirin isimleri birçok edebiyat sahasında görülmekle beraber Amasya yöresi için önem arz etmektedir. Nesilden nesile aktarılarak gelen bu aşk hikâyesinin iki kahramanı ile Amasya özdeşleşmiştir. Şairin ilk dizede yer verdiği Harşena Dağı kimi zaman Ferhat Dağı olarak da geçmektedir. Ferhat’ın Şirin ile evlenmek için deldiği dağ Harşena Dağı’dır. Şairin pek çok tabiat unsuruna yer verdiği bu ilk dörtlükte dağlar, âşığın aşk için göze aldıklarını göstermekte; Yeşilırmak’ın aktığı vadiler ve denizlerle de zamanın vurgusu yapılmaktadır. Şair, ikinci dörtlükte şair Mihri Hatun’a ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından hazırlanan Amasya Tamimi’ne göndermeler yapmaktadır. Amasya’nın tarihini özenle şiirine yerleştiren şair, üçüncü dörtlükte ise şehrin “evliyalar şehri” olarak adlandırılmasına dikkat çekmiştir. Dördüncü dörtlükte ise şairin Amasya’yı övgüyle anlatmaya devam ettiği görülmektedir. Şair, şiirde pek çok tarihî gösterge içermekle beraber merkezine aldığı tabiat ile bütünleşmiş bir şehir resmini çizmektedir.

Şairin Ferhat ile Şirin halk hikâyesine Yeşilırmak, Son Filizim ve Yeşilırmağın Kızı adlı şiirlerde de yer verdiği görülmektedir. Yeşilırmak şiirinde “Ağlar Ferhat’la Şirin, gözyaşlarını silen yok” dizeleriyle yer verdiği halk hikâyesine; Yeşilırmağın Kızı şiirinde “Feyzin almış Ferhat ile Şirin’den” dizeleriyle aşkı bu iki isimle örneklendirir. Şaire göre, aşk uğruna acı çekilen, kavuşmanın zorluğu ile büyüyen bir duygu durumudur. Bu duygu durumunu şair, Son Filizim adlı şiirinde ise şu şekilde işlemektedir:

Bağlamışlar iki zincirle seni bana
Daha fazla uzaklaşma diye.
Bağrımdan bağrına bağ yapıyorum
Yakınlaş diye.
Ferhat ile Şirin’i ayırsa da cadı
Son filizim!
Sin bile ayıramaz, tinde buluşan iki canı.(Ayvalı, 2009).

Mezar anlamına gelen sin sözcüğü (TDK, 6 Nisan 2024) ile yazar Ferhat ile Şirin öyküsünün sonuna işaret etmektedir. Âşıklar ölümle ayrılmış olsa bile tinde buluşmuştur. Tin, Cevizci’ye göre, var olan her şeyin temeli, özü olarak kabul edilen, cisimsel olmayan varlık, maddî olmayan gerçekliktir (Cevizci, 1999). Şaire göre bu gerçeklik evreninde, iki âşık ayrılmış olarak kabul edilmemektedir. Şiirde âşığın hitap ettiği son filiz ile âşık kendi evreninin Şirin’inine Ferhat ile Şirin üzerinden aşkın bir sevgi biçimini göstermektedir. Filiz kelimesi TDK’ya göre, tohumdan veya tomurcuktan çıkan körpe ve küçük dal; sürgün, ışkın, eşkin, cımbar anlamına gelmektedir (TDK, 6 Nisan 2024). Âşığın hitap ettiği sevgilinin zarifliğine vurgu yapılan bu dizede kullanılan ünlem işareti âşığın aşkının heyecanını yansıtmaktadır. Şair, bu heyecanı yansıtmak için tarihsel bir arka planı olan Ferhat ile Şirin hikâyesini kullanırken tabiata ait bir unsuru da sevgiliye addetmiştir.

SONUÇ

Amasyalı şairler içerisinde dikkat çeken isimlerden biri olan Mustafa Ayvalı, Karlı Dağların Mor Menekşesi adlı şiir kitabında yüz beş şiire yer vermiştir. Bu şiirler genel olarak ayrılık, hasret, ölüm ve vuslat temaları etrafında şekillenmiştir. Şairin şiirlerindeki temaları işlerken tabiatı merkeze aldığı tespit edilmiştir. Tabiat, şiirlerdeki âşıkların hem dostu hem de düşmanı olarak yer almıştır. Tabiatın unsurlarından gökyüzü, ay ve yıldızlar kimi zaman âşığın sığındığı bir dostken kimi zaman da âşığın çilesini arttırmıştır. Şair, gökyüzüne dair gök, güneş, ay, yıldız ve bulutlara yer verirken; suya dair deniz, ırmak, nehir ve göle; hayvanlara dair turna, gelincik, martı, baykuş, gül ve güvercine; bitkilere dair ise gül, yosun, günebakan ve çiğdeme yer vermiştir. Bu çalışma sonucunda şairin şiir kitabında en çok yer verdiği tabiat unsurunun gökyüzü, deniz ve yıldızlar olduğu görülmektedir. Şairin şiirlerini bir kompozisyon dairesi şeklinde oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tabiatın unsurlar yer yer avuntu yer yer ise sevgilinin acımasızlığının sembolü olmuştur. Divan edebiyatı benzetmelerinden sıkça yararlanan şair, gül-bülbül benzetmesi, tasavvufi kavramlardan yararlanırken halk şiirine ait efsanelere de şiirinde yer vermiştir. Ağırlıklı olarak hece ölçüsünü tercih eden yazarın serbest ölçüyü de kullandığı görülmektedir. Şiirlerin ağırlık merkezinde bulunan tabiat, şair tarafından her şiirde vazgeçilmez bir unsur olarak yerini almıştır.

KAYNAKÇA

Ayvalı, Mustafa. “Şair-Yazar Mustafa Ayvalı ile kalemi üzerine…” (Görüşmeci: Fatma Ç. Kabadayı, Mülakat, Görüşme 1 Kasım 2015).
Ayvalı, Mustafa. Karlı Dağların Mor Menekşesi. Ankara: Kültür Ajans Yayınları, 1.Basım, 2009.
Beyatlı, Yahya Kemal. Kendi Gök Kubbemiz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1. Basım, 2003.
Cevizci, Ahmet. Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayınları, 4. Basım, 1999.
MEB, Millî Eğitim Bakanlığı Suluova İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü. “İLESAM Başkanı Suluovalı Şair Mustafa Ayvalı Öğrencilere Rol Model Oldu”. 30 Mart 2024,
Mutlu, Betül. Divân Şiirinde Deniz İmgesi ve Şiir Öğretiminde Kullanılması. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2012. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=RYan9_S-Z7Eir3xdWGXBiO0-h3tJFRDUVaprhazgH0AzGg8ASng1L6R6q1Oobydc
Özcan, Selim. “Amasya’da Sancak Beyliği Yapan Şehzadeler Döneminde Amasya Şehri”. Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 5 (Kasım 2015), 69-95.
SYH, Suluova Yeni Haber. “Suluovalı Şairimiz Mustafa Ayvalı’nın Yeni Kitabı Çıktı”. 28 Mart 2024,
TDK, Erişim 6 Nisan 2024. /

Mustafa Ayvalı
Kayıt Tarihi : 21.1.2025 23:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!