Suzan Şiiri - Sedat Erdoğdu

Sedat Erdoğdu
774

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Suzan

SAHNE 1: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKÂN - OTURMA ODASI

SUZAN – KADİR – NEBİLE HANIM

Kadir Suzan’ı cep telefonu ile arar:

KADİR: “Bu görüşme çok önemli, acele bizim evde buluşmalıyız…”

SUZAN: “Hayatım bu ne acele, bir saat sonra gelsem olmaz mı? Güzellik merkezinde vücut çalışıyorum şu an. Daha duş alacağım, makyajımı tazeleyeceğim…”

Kadir ısrar eder:

KADİR: “Olmaz... Yarım saat sonra seni bizim evde bekliyorum...”

Kadir telefonu kapatır. Konuşmayı duyan Mukaddes Hanım, söylenmeye başlar;

NEBİLE HANIM: “Oğlum kızla, emredici konuştun. Bana anlattıkların doğruysa, ayrılmaya kararlısın. Benim dediğime geldin, zaten o kızdan bi cacık olmaz…”

KADİR: “biliyorum ki o, asla zamanında gelmeyecek, yine beni saatlerce bekletecek. Olsun… Nasılsa bu son bekleyişim olacak. Tadını çıkarsın. Bu arada ben de söyleyeceklerimi ufak bir deftere not alıp ezberleyeyim…”

NEBİLE HANIM: “Dur sana sade bir kahve yapayım, zihnin açılır…”

Kadir düşünmeye başlar. Annesi bir kahve yapıp oğluna uzatır. Kadir salonda kahvesini içer. Aradan bir saat geçer kapı zili çalar. Kapıyı açınca Suzan elindeki çantasını sallar:

SUZAN: “Hello… Ben geldim… Neymiş bakalım benimle acil görüşmek istediğin konu?”

Kadir kahvesinden bir yudum daha alır:

KADİR: “Kahve içiyordum, otur annem sana da bir kahve yapsın.”

Mutfaktan konuşmaları duyan Mukaddes Hanım salona girer:

NEBİLE HANIM: “Hoş geldin benim kokoş kızım. Kahveyi nasıl içersin?”

SUZAN: “Yandan çarklı olsun…”

Kadir şaşırır:

KADİR: “O nasıl oluyor öyle?”

SUZAN: “Bir de iktisat okuyorsun, bilmiyorsan sormayacaksın hayatış. Şekersiz kahvenin yanına iki adet kesme şeker bırakacaksın, hepsi bu…”

Nebile Hanım mutfağa girer elinde kahve ile geri döner. Kahveyi uzatır:

KADİR: “Yandan çarklı kahveniz…”

Nebile Hanım onları yalnız başbaşa bırakır, mutfağa girer. Suzan bakışlarını Kadir’in üstünde gezdirir:

SUZAN: “Annen seni kadir gecesinde doğurmuş Kadir, bak benim gibi tatlı ve şirin bir kız çıkardı Allah karşına… Elime senin elinden başka erkek eli değmedi, bıktım annemin kapismanlarından... Çıkar dilinin altındaki baklavayı?”

Kadir şaşkınlıkla Suzan’ın gözlerinin içine bakar:

KADİR: “Baklava değil, bakla olacaktı. Konuya nasıl girsem acaba? En iyisi sana pat diye söylemek! Ayrılmak istiyorum Suzan’cım senden…”

Suzan içtiği kahveyi karşısında oturan Kadir’in suratına püskürtür:

SUZAN: “Ay inanmıyorum, benimle dalga mı geçiyorsun sen Kadir?”

Suzan’ın suratı allak bullak olmuştur. Dudakları büzüşmüş, bakışları yana kaymış bir sazan balığına dönüşmüştür:

SUZAN: “Lise yıllarından beri çıkıyoruz. Lise bitti, aşk bitti mi? Sen İktisat bölümünü kazandın, ben Spor Akademisine girdim. Şimdi ayrı dünyaların insanı mı olduk yani?”

KADİR: “Düşündüm, taşındım; değil evlilik yapmak, sana bir gün dahi katlanamayacağımı anladım. Bütün şirinliğin, güzelliği yerin dibine batsın. Sen dünyaya tek bir şey için gelmişsin…”

SUZAN: “Neymiş o?”

KADİR: “Vücut çalışmak. Süslenip, püslenmek… Her gün en az üç saatin güzellik merkezlerinde geçiyor. Yakında güzellik merkezlerinin birinde hafta sonları bizzat çalışmaya da başlayacak, fitness hocası olacaksın. Bana fazla vakit ayıramayacaksın?”

SUZAN: “Ama önemli konularda senin fikrini almıyor muyum?”

KADİR: “Evet çoook önemli konularda fikrimi alıyorsun. “Nasıl, omuzlarım biraz daha geniş olmuş mu? Bacak kaslarım nasıl? Bu saç modeli bana yakışmış mı? Tatlım, Seren Serengil’e benziyor muyum? Bir kız ona benzediğimi söyledi de bugün. Söylesene canım, Seren mi güzel, yoksa ben mi? Ne o öyle, yer cücesi gibi kız ya… Parası var ya ondan öyle, değilse ben daha güzelim değil mi?” Gibi önemli konular bunlar…”

Suzan’ın canı sıkılır:

SUZAN: “Daha ne soracağım Kadir? Günlük rutin yaptığım işleri soruyorum elbette… Yoksa artık beni çirkin mi buluyorsun?”

KADİR: “Gerçekten çok güzel bir kızsın. Ama artık, o söylediği Seren bile sayende gözümden düştü. Şarkıcı Yıldız gibi sıska, çirkin bir kadını ona tercih ederim. Yeter ki bir gram akıl olsun beyninde. Hem Suzan sen tipik bir narsist çıktın. Her saat başı aynaya bakıp, “Var mı bu dünyada benden güzeli?” diye soruyorsun. Tamam müthiş vücudun, güzel bakışların, ipeksi saçların, bakımlı ayakların müthiş… müthiş… Fakat kendini Antik Yunan'da güzellik tanrıçası Afrodit filan sanıyorsun…”

Suzan öfkeli bakışlarını Kadir’in üstünde gezdirir:

SUZAN: “Ne söylediğinin farkında mısın? Beni değiştirmeye çalışıyorsun…”

KADİR: “Eğer senin içini doldurmayı başarırsam, her şey yoluna girecek zannediyordum. Sana aldığım şiir kitaplarını, romanları ve biyografi kitaplarını okudun mu? Şiir kitapları ve romanlar da hiç kapağı açılmamış bir şekilde tozlanmaya terk edilmiştir muhakkak…”

SUZAN: “Hayatım bana böyle kitaplar alacağına, şöyle resimli moda dergileri veya resimli aşk mecmuaları alsaydın olmaz mıydı? Küçücük yazıları okursam gözlerim şehla olacak, bozulacak… Gözlük kullanmayı sevmiyorum, beni çok çirkin gösterir sonra…”

KADİR : “Birlikte sanatsal filmlere gittik; “Ay hayatım bu ne biçim film böyle… Konusundan bir şey anlayamıyorum. Ne başı belli, ne de sonu bu filmin. Film dediğin başı sonu belli olacak. Nerde o güzelim Türkan Şoray’ın şarkıcı filmleri. Kız fakir, erkek zengin olacak. Kız kör de olabilir, sonradan gözleri açılsın ki dünyadaki güzellikleri ve beni doya doya seyretsin… Sanatsal filmler çok sıkıcı be hayatım, ay bu mu altın narenciye ödülü almış. Ben olsam altın muşmula ödülü verirdim. Hadi çıkalım…” demiştin. Hatta şehir tiyatrolarındaki tüm bale ve tiyatro gösterilerini takip ettik. Yok… Hiçbir sonuç alamadım. Zira uyuyordun…”

SUZAN: “Öyle deme ama… Seninle az İstinyepark, Akmerkez satış mağazalarında dolaşmadık. Ne güzeldi o beraber dolaştığımız o günler.”

KADİR: “Mağazaların vitrin camlarında, kendini seyreden bir kızsın… Kaç kere; “Yeter artık!..” diye kolundan tutup çektiğim olmuştur… Sonra, ansızın dalardın bir mağazaya; “Hayatım, sence bu kapri bana yakışır mı? Harika bir deseni var,” diye giydiğin elbiselerin fotoğraflarını çekip instegramdaki sayfana atardın…”

SUZAN: “Demek ki sen beni bunca yıldır aldatıyordun. Yaptıkların hep numaraymış. Oysa nasıl da mutlu görünüyordun. Göründüğün gibi değilmişsin…”

KADİR: “Seninle giysi mağazalarını dolaşmaktan nefret ediyordum. En sevdiğin yerler, yiyecek dükkânlarından sonra giyim mağazalarıydı. Dener, çıkarır, tekrar dener, almadan giderdik. Pahalı gelirdi çünkü. Ama sen paran olunca almak üzere, gömleği ya da eteği, kafandaki listeye yazardın...”

Suzan iki elinin avucuyla kulaklarını kapatır:

SUZAN: “Sıkıldım artık duymak istemiyorum. Seni tanıdığım güne lanet olsun…”

KADİR: “Ah, nerden tanıştım seninle. Hep o uğursuz Uğur’un yüzünden. O gün bana; “Hadi gel, bizim sınıfın kızlarının basket maçını izlemeye gidelim!..” demeseydi, görmeyecek, tanımayacaktım seni... Uğur’un çıktığı Seniha ile aynı basket takımında oynuyordun. Maç bitince Seniha’nın duş alıp hazırlanmasını bekledik. Seniha ile birlikte yanımıza yaklaştığında seni görünce; “Bu ne güzellik tanrım. Değme mankenlere taş çıkarır...” Beni beğeneceğini de sanmazdım hiç. Senden gözümü alamayınca bana yaklaştın. Birdenbire kaynaştık. Şimdi anlıyorum ki, Sen benim sana duyduğum hayranlığa aşık olmuşsun. Ben senin umurunda bile değildim. Yani, derdin beğenilmek ve sevilmekti sadece. Sevmekse senin için kalbine kocaman bir yüktü…”

Suzan duydukları karşısında ne yapacağını şaşırmıştır. Takma kirpiklerini titreştirir, silikonlu dudaklarını büzüştür:

SUZAN: “Oh main Good. Daha neler işiteceğim…”

KADİR: “Dur daha bitmedi. Geçen hafta yaşadıklarım bardağı taşıran son damla oldu. O gün seni beklemekten, yağmura yakalandım ve elbiselerim sırılsıklam oldu. Saatlerce bekledikten sonra, üstüne de bir saat Belediye otobüsü yolculuğu yaptım. Titreyerek eve geldim. Fena üşütmüş ve hasta olmuştum. Cep telefonundan ertesi gün seni aradığımda, neden gelmediğini sordum; “Ay garibim sevgilim… Hava raporlarında şiddetli bir yağmur yağacağını öğrenmiştim. Belki sele filan kapılırım diye düşündüm. Sen o yağmurda beni mi bekledin yoksa? Beklediğini bilseydim tel açardım hayatım, ne bileyim senin beni beklediğini… Bu sana ders olsun bir daha yağmurlu havalarda şemsiyeni almadan evden sakın çıkma!..” diye cevap verdin. Ben şoookkkk…”

SUZAN: “Hava raporları güneşli gösterirken geliyordum ama.”

KADİR: “O zaman da, “Ay hayatım şu an antrenmandayım, çok terliyim. Belki yarın sabah bir ara uğrarım…” derdin…”

Kadir’in annesi Mukaddes Hanım konuşulanları işitir. Mutfaktan çıkıp gelir:

NEBİLE HANIM: “Ne bu kız ya, bundan sana karı filan olmaz. Sen yangından sonra kurtarılacak ilk malzemesin oğlum. Bir de evlenmeyi düşünüyordunuz. Gülerim halinize sizin. Kötü gününde yanında olmayan insandan hayır gelmez. Neymiş, antrenmandaymış, terliymiş, şimdi çıkamazmış, daha bir sürü hareketi varmış yapacağı… Avrat dediğin börek açar, dolma sarar… Karın kaslarıyla uğraşmaz…”

SUZAN: “Yeter artık, bunları duymak istemiyorum. Bana müsaade seni tek ediyorum…”

KADİR: “Dur daha sana neler söyleyeceğim. Şimdiden yüzünün şekli değişti. Ya seni yola getireceğim, ya da yola getireceğim!..”

Suzan elleriyle vücuduna dokunur, şarkı söyler:

SUZAN: “Ben buyum, ben buyum, ben buyum sevgilim…”
Kadir kararlı bir ses tonuyla seslenir:

KADİR: “Suzan, sözümü kesmeden beni iyi dinle! Şu anda sana son defa tarihi bir konuşma yapacağım…”
Annesi Kadir’in sırtını sıvazlar:

NEBİLE HANIM: “Konuş benim aslan oğlum…”

Suzan’ın yüzünde, ister istemez bir merak oluşur. Sevinçle iki elini tutarak kalbine doğru götürür:

SUZAN: “Dur sevgilim gözlerimi kapatayım da öyle söyle. Aslında bu söylediklerinin hepsi bir şaka, beni denemek için yapıyorsun. Bana evlilik teklifi edeceksin biliyorum… İyi bir sporcunun düzenli hayatı olmalı…”

Kadir’in öfkesi iyice kabarır:

KADİR: “Suzan, senden ayrılmak istediğimi söyledim. Aklın nerelerde?”

Suzan inanmaz gözlerle bakar. Sonra, müşfik bir yüz ifadesiyle;

SUZAN: “Tatlım, yağmurda beklettiğim için kızgınsın biliyorum. Güneş doğsaydı gelmez miydim? İstanbul’un her yanını sular seller götürdü. Hiç televizyon izlemedin mi? Hem dün çok önemli bir basket maçımız vardı, ona bile gidemedim biliyorsun. Bu akşam da milli maç var…”

Suzan saatine bakıp duruyordu. Nebile Hanım iyice demlenmiş bir öfkeyle tane tane konuşmaya devam eder:

NEBİLE HANIM: “Kızım, sen istediğin yere gidebilirsin. Ama şunu iyi bil ki, oğlumu artık asla arama, bu ilişki bitmiştir, nokta...”

Nebile Hanım ayağa kalkar ve mutfağa girer… Suzan ilk kez telaşlıdır, Kadir’in kolunu yakalar:

SUZAN: “Bu konuları yarın sakin sakin konuşalım olmaz mı? Sabah seni ararım tamam mı? Sen şimdi yastığa başını koy, yat ve iyice dinlen. Bak hala solgun görünüyorsun…”

Suzan elindeki çantayı sallayarak yürüyüp hızla kapıdan dışarı çıkar.

SAHNE 2: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – OKUL KANTİNİ

SUZAN - KADİR

Suzan sabah okula gitmeden önce Kadir’i arar. Kadir cevap vermez. Gün içinde sürekli arar, hiç açmaz telefonu. Akşam eve gelir diye, gidip başka bir arkadaşında kalır Kadir. Suzan Kadir’in okuluna gider. Kantinde çay içen Kadir’in yanına yaklaşır:

SUZAN: “Kadir bir tanem, ne oldu, neden cevap vermedin telefonlarıma?”

KADİR: “Suzan hala anlamadın mı? Biz ayrıldık…”

SUZAN: “Yok, olur mu böyle saçmalık, ne demek biz ayrıldık? Biz ayrılamayız!.. Annem babam ne derler sonra? Sen bende bağımlılık yaptın, asla ayrılamam senden.”

Zavallı kaslı Suzan, hayatında ilk kez bu kadar duyarlı ve empatiktir. Ağlamaklı bakar Kadir’in yüzüne:

SUZAN: “Yoksa artık beni güzel bulmuyor musun?”

Suzan ağlamaya başlar. Onun gözyaşlarıyla hiç tanışmamıştır daha önce. Yüreği burkulur. Fakat bunun geri dönüşü yoktur:

KADİR: “Suzan sen var ya, aynı Sazan balığı gibi aptal ve boş beyinlisin. Eğer beni gerçekten seviyorsan, beynini kitap okuyarak doldurman gerekecek... “Cumhurbaşkanı kim?” diye sorsam onu bile bilmezsin. İnsan biraz entelektüel olmalı…”

Suzan takma kirpiklerini titreştirir:

SUZAN: “Ama Kadir… Bana okulda öğrendiğim sorulardan sor!.. Bak Miryakefolon savaşını, Dandanakan savaşını sor, onları iyi bilirim. Artı İstanbul’u kim keşfetmiş onu sor!.. Çok kazık sorular soruyosun hayatım…”

KADİR: “Ne keşfi be, salak sazan Suzan’cım… İstanbul’u Feth etmek denir ona… Yabancı hayranlığı var sende, “Amerika’yı kim keşfetti?” diye sorsam hemen bilirsin!..”

SUZAN: “Ayol nasıl bilmem… Biz Türkler keşfetmişiz tabi ki. Bir yerde okumuştum, mohikanlar da Türk soyundan geliyorlarmış. Yedi düvele hükmetmişiz. Bizim denizciler okyanusta fırtınaya yakalanmış ve yollarını şaşırıp Amerika’ya demir atmışlar. Yerli Kızılderililerle aşna fişne yapıp mohikan soyu türemiş… Ay bu Kızılderili erkeklere de bayılıyorum. Hiç göğüslerinde kıl yok. Sen hiç filmlerde sakallı, bıyıklı Kızılderili gördün mü? Göremezsin anacım zira hepsi köse… Sor bana Seren Serengil’in hayat hikâyesini, sana özetini anlatayım.”

KADİR: “Suzancım bana müsaade, sana rast gelsin… Şu saman kafanı, bilimle ve ilimle doldur da bana öyle gel canım!..”

Kadir hızla uzaklaşır. Suzan şaşkınlık içerisinde ortada kalakalmıştır. Sinirinden masanın üzerinde duran kül tabağını eline alıp, karşı duvara fırlatır. Duvardaki panoda bir güzellik yarışması ilanı gözüne ilişir. Kafasında birden şimşekler çakmaya başlar ve Kendi kendine söylenir:

SUZAN: “Ulan Kadir, bana bu yaptıklarını, asla senin yanına bırakmayacağım. Bu güzellik yarışması tam bana göre. Eğer birinci olursam bütün Türkiye benden bahsedecek ve güzelliğimi cümle âleme tasdik ettirecem. Erkekler peşimden koşturacak, sen de üçün birini alacaksın, hıyar…”

Afişi yakından inceler:

SUZAN: “Eyvah yarın başvuru süresi sonmuş. Şimdi hemen bir taksiye atlayıp verilen adrese gidip ön kayıt yaptırayım bari…”

SAHNE 3: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKÂN – YARIŞMANIN KAYIT ODASI

SUZAN – KADIN – MUHTEŞEM BEY

Suzan bir taksi çevirip, panoda asılı ilandaki adrese gider. Salına Salına kapıdan içeri girer ve ilk karşılaştığı bir bayana sorar:

SUZAN: “Affedersiniz, burası orası mı?”

KADIN: “Ne dediniz anlamadım?”

SUZAN: “Şu benim birinci olacağım güzellik yarışması başvuruları burada mı yapılıyor acaba?”

KADIN: “Aha… Evet biraz bekleyin. Sizin kayıtınızı yapacak Muhteşem Bey şu an tuvalette. Çıkıncaya kadar şu koltuğa uzanın isterseniz!..”

SUZAN: “Merci Mademe…”

Aradan yarım saat geçer. Ön kayıtların bitmesine az bir süre kalmıştır. Suzan telaş içinde saatine bakıp durur ve adamın tuvaletten çıkmasını bekler. Nihayet Muhteşem Bey tuvaletten çıkar ve kayıt masasındaki sandalyesine oturur. Suzan biraz önce konuştuğu bayana seslenir;

SUZAN: “Bu adam mı acaba?”

KADIN: “Evet evet… Kayıtları yapan Muhteşem Bey. Ön kayıdınızı yaptırabilirsiniz!..”

SUZAN: “Selam Cicim… Ben Suzan. Yarışmaya katılmak istiyorum. Kabız oldunuz galiba?”

MUHTEŞEM BEY: “Yo... Ne kabızı? Bunu da nerden çıkardınız? Boktan işlerle uğraşmayalım lütfen.”

SUZAN: “Ay tuvaletten hiç çıkmayacaksınız diye ödüm fırladı yerinden. Süre de az kaldı. İlave süre isterim sizden...”

Suzan’ın açık sözlü oluşu Menderes Bey’in hoşuna gider:

MUHTEŞEM BEY: “Verdim gitti. Hoş geldiniz bayan. Şimdi şu formu birlikte dolduralım. Sonra atölyede güzel ve seksi fotoğraflarınız çekilecek!..”

Muhteşem Bey eline kalem alır formu doldurmaya başlar:

MUHTEŞEM BEY: “Adınız ve soyadınız?”

SUZAN: “Suzan ÇOKATEŞLİ”

MUHTEŞEM BEY: “Doğum tarihiniz?”

SUZAN: “4 Ekim 2003. Burcum Terazi… Yükselenim Kova, alçalanım balık.”
MUHTEŞEM BEY: “Doğum Yeriniz?”

SUZAN: “İzmir’ de doğdum, İstanbul’da piştim, buraya düştüm. Güzelliğimden belli olmuyor mu? İzmir’in kızları güzel olur derler. Tıpkı benim gibi!..”

Muhteşem bey gözlüklerinin altından Suzan’ın güzelliğini süzmeye başlar;

MUHTEŞEM BEY: “Gerçekten çok güzelsiniz Suzan hanım… Annenizin kızlık soyadı?”

SUZAN: “Ay annemin kızlığı mı kaldı? Çok mu lazım bu soru. Peki peki, soyadı Yosma…”

MUHTEŞEM BEY: “Medeni durumunuz? ”

SUZAN: “Sevgilimden yeni ayrıldım, halen kızım…”

Muhteşem Bey kahkaha atar:

MUHTEŞEM BEY: “Evli misin, bekar mısın? diye sormuştum. Bak eğer evli çıkarsanız tacınız tahtınız elinizden alınır. Doğru cevaplar verin lütfen!..”

SUZAN: “Hülya Avşar gibi mi yani? Anadan doğduğum gibi saf, temiz ve bakireyim. Evli olsam, kız olur muyum hayatım… Soruya bak, hizaya gel yani…”

MUHTEŞEM BEY: “Cep telefonunuz var mı?”

SUZAN: “Olmaz olur mu, dur cebimden çıkarayım… Bu biraz eskidi, 99 gazete kuponu biriktirip bayiye teslim ettim. Yakında yenisini alacağım. Hem de Motorola 9999…”

MUHTEŞEM BEY: “Çok gazete okuyorsunuz anlaşılan?”

SUZAN: “Ay ne okuması be cicim, resimlere şöyle bir göz gezdirip, kupon topluyorum. Bazen kaçırdığım da oluyordu. Yedek kuponlarla tamamladım anacım… Her gün kes kes… zor bitti vallahi. Ben en çok ULUÇ okurum. Adam ne güzel gülüyor. Hem de bu yarışmanın jürilerinden birisi… Uluş Bey maldan iyi anlar… İstakozcu Sema Hanım, modacı ŞANSAL ve gazeteci Savaş da jürideymiş. Ay ben bu kadının uzun dilinden… Yani azıcık kal geliyor. Yarışmada deepfriz olmasam iyi!..”

MUHTEŞEM BEY: “E-mail adresiniz varsa alabilir miyim?”

SUZAN: “[email protected] Kendisine çok benzerim de…”

MUHTEŞEM BEY: “Boyunuz ve kilonuz kaç?”

SUZAN: “Topuklu 1.85 boy, giyinikken 60 kg.”

MUHTEŞEM BEY: “Ev telefonuz varsa numaranızı alayım. Fotoğraflarınız çekilecek, İlk elemeyi geçerseniz biz sizi arayacağız…”

SAHNE 4: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKÂN – MİNÜBÜS

SUZAN – MİNÜBÜS ŞOFÖRÜ - YOLCULAR

Suzan yarışma için ön kayıt yaptırmanın sevinci içerisinde, annesine müjde vermek için koşturarak, eve gitmek üzere yoldan geçen bir dolmuşa biner. Günün telaşı içerisinde iyice yorulmuş ve terlemiştir. Sıkıntı içinde dolmuş şoförüne seslenir:

SUZAN: “Şoför bey, aracınızda klima varsa açar mısınız? Sevgilimden de yeni ayrıldım, çok daraldım...”

Pala bıyıklı şoför, Suzan’ı kalın kaşlarının altından sert bakışlarla süzdükten sonra gülerek, kapıyı yelpaze gibi açıp açıp, kapatmaya başlar;

ŞOFÖR: “Emredersiniz güzelim! Nasıl böyle iyi hava geliyor mu? Senin gibi havalı dilbere böyle havalar iyi gelir. Dur teyipe Müslüm Baba’dan uzun hava koyim! Koyim mi?”

SUZAN: “Bana güzelim mi dediniz? Ay şoför bey benim güzellik yarışmasında taçlanacağımı nerden bildiniz? Aptala malum olur derler! Ondan içinize doğdu sanırsam. Kesin birinci olcam herhalde... Aman koy koy… Koy da ne koyarsan koy… Araba_eks müzikten pek hoşlanmasam da arabadaki yolcuların zevkine maydanoz olmayayım… Sanırım Müslüm’ü çok seviyorsun?”

ŞOFÖR: “Ben Müslüm Baba’nın terini cam bardağa doldurur, şifa niyetine içerim be güzelim… O derece yani…”

Şoför Müslüm GÜRSES kasetini teype sokunca “Adını Sen Koy…” şarkısı çalmaya başlar. Bu arada dolmuşta giden yolcular kahkahalarla gülerler. Suzan hiç bozuntuya vermeden öndeki koltukta oturan yolcuya parayı uzatır:

SUZAN: “Pardon bayım, rahatsız ediyorum. Şuradan bir Etiler uzatırsanız çok memnun olurum...”

ŞOFÖR: “Tabi hanımefendi, ne rahatsızlığı...”

Şoför dayanamaz sorar:

ŞOFÖR: “Güzel kız, sen ne iş yaparsın? Ne yarışması bu girdiğin, yoksa güzellik yarışması filan mı?”

Suzan gülümseyerek başıyla onaylar:

SUZAN: “Herıld yani, anlaşılıyor mu, sence kazanır mıyım?”


Şoför dikiz aynasından gözetler ve sonra arkasını döner:

ŞOFÖR: “Bence sen kesin birincisin… Sen halkın birincisisin. Değil mi ey yolcular?”

Yolcular hep bir ağızdan:

YOLCULAR: “Evet…”

ŞOFÖR: “Eğer cep telefonumdan destek mesajı atmamı istersen, cebimin numarasını vereyim…”

Suzan kirpiklerini titretir:

SUZAN: “Ay mersi şöfer bey… Ben talebeyim. Aynı zamanda özel sektörde çalışıyorum…”

ŞOFÖR: “Özel derken? Hayat kadını filan mısın yoksa güzelim?”

Suzan pazılarını şişirerek şoföre gösterir:

SUZAN: “Nein… Beni yanlış anlamayın lütfen Co… Ben özel fitness hocalığı yapıyorum. Bak şu güzelim kaslara…”

Yolcular hayranlıkla Suzan’ın kaslarına övgüler yağdırırlar. İyice yüreği kabaran Suzan “offff, pofffff” çekerek yolculuğuna devam eder. Minibüs evlerine yaklaşır:

SUZAN: “ Şöför bey, mümkünse beni müsait bir yerde indirir misiniz?”

Şöför sağ kaldırıma doğru yanaşır ve kapıyı açar Fakat araç hala yavaş yavaş hareket halindedir. Suzan bir türlü durmak bilmeyen araçtan inemez ve dolmuşun tamamen durmasını bekler. Şöför acelesi varmışçasına ilerlemektedir ve Suzan’ın inmesine fırsat vermez. Dolmuşun bir türlü tamamen durmamasına kızan Suzan, şoföre seslenir:

SUZAN: “Ulan müsait bir yerde dursana Co... Paraşütle mi inicez?”

Şoför arkasını döner, öndeki iki dişinin arasındaki boşluktan sırıtarak söylenir:

ŞOFÖR: “Güzelim sana da müsait bir yol beğendiremiyoruz. Etilerin en güzel, en müsait caddesinde durdum. Namüsait beddahların olacak bak ha… İnemiyorsan şimdi ben ne yapayım?”


SAHNE 5: ASANSÖR – İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ

GENÇ ADAM - SUZAN

Dolmuştan inen Suzan telaş içerisinde oturdukları altı katlı apartmanlarının dış kapısını açar. Kendisini takip eden yirmi yaşlarında bir gencin, farkında bile değildir. Genç adam Suzan’la birlikte apartmandan içeri dalar. Suzan sevgilisinden ayrılmanın stresi içerisindedir ve etrafını görecek durumda değildir. Asansörün kapısını açar ve kendisi ile birlikte asansöre binen genç adama gülümser. Altıncı katın düğmesine basar ve sorar:

SUZAN: “Siz kaçıncı kata çıkıyorsunuz?”

Genç adam cevap verir:

GENÇ ADAM: “Sizin kata çıkıyorum güzelim.”

Genç adam birden kollarını Suzan’ın boynuna dolar. Cebinden çıkardığı sustalı bıçağı, Suzan’ın boynuna dayar. Suzan daha ne olduğunun farkına bile varamamıştır ki genç adam kulağına fısıldar;

GENÇ ADAM: “Ya malını, ya canını!..”

Suzan panik içerisindedir;

SUZAN: “Malımı al, canımı alma ne olursun! Daha güzellik yarışmasına girip birinci olacağım. Göreceğim güzel günler var, yalvarıyorum sana malımı al…”

Genç adam Suzan’ın elindeki çantasını kapar ve içerisini karıştırmaya başlar. Çantanın içerisinde makyaj malzemeleri ve 10 ytl. den başka parası yoktur. Sinirinden bağırmaya başlar;

GENÇ ADAM: “Hani lan süslü kokana paralar, malın bu kadar mı? Sadece 1o ytl var burada, bununla tuvalete bile sokmazlar! ...”

Suzan kahkahalarla gülerek apış arasını işaret ederek seslenir:

SUZAN: “Ay çok korkmuştum. Ben de sandım ki malıma kast edeceksin!..”
Adamın şaşkın bakışları arasında, kaslı kollarıyla birden elindeki sustalıyı kavradı. Genç adamın arkasına dolandı:

SUZAN: “İki puan aldım dostum. Şimdi senin orta parmağını, sosis gibi doğrayayım mı?”

Zemin kat düğmesine basar. Aşağı indiklerinde adamı tekme tokat döverek sokak kapısından, poposuna bir tekme atarak, dışarı fırlatır. Genç adam sersemlemiş bir vaziyette arkasına bile bakmadan koşa koşa uzaklaşır.


SAHNE 6: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – EVİN SALONU

MUKADDES HANIM – SUZAN – SUPHİ BEY

Suzan üst üste gelen olaylardan iyice yorgun bir şekilde kapının zilini çalar. Annesi kapıyı açar:

MUKADDES HANIM: “Nihayet eve gelebildin Suziş. Ay öldürdün beni meraktan. Nerde kaldın kızım sen bu saate kadar?”

Suzan bir şarkıyla cevap verir:

SUZAN: “Üstüme gelme inanamam. Beni ben gibi sevmedi bilirim…”

MUKADDES HANIM: “Kim sevmedi seni kızım?”

SUZAN: “Kim olacak Kadir… Ayrıldık anne. Kızın kötü yola düştü sayılır. Yakında güzellik yarışmasına katılıp, O budaladan intikamımı feci bir şekilde almazsam; bana da Suzan demesinler…”

MUKADDES HANIM: “Ne? Kadir’ le ayrıldınız mı? Baban duymasın kızım! Valla seni tefe koyar çalar. Namusumuzu iki paralık etmedin değil mi? En son ne zaman gitmiştin onların eve?”

SUZAN: “Geçen hafta gitmiştik ya anne!..”

MUKADDES HANIM: “Hala kızsın değil mi yavrucum?”

SUZAN: “Evet dedik ya anne… Anamdan doğduğum gibi saf ve arıyım… Yakında Kraliçe arı olacağım. Tacımı başıma taktığım zaman benle gurur duyacaksın Mama…”

MUKADDES HANIM: “Ne arısı, ne kraliçesi kızım? Sen kafayı mı yedin?”

SUZAN: “Güzellik yarışmasına başvurdum. Kadir’den intikamımı korkunç boyutlarda alacağım. Peşimde koşturacak ve ben yüz vermeyeceğim. 'Beni kaybettin artık, sen çok bekleyeceksin' diyeceğim. Hem bu yarışmanın birincisi belli, ikinci kim olacak diye merak içerisindeyim… Annecim karnım fena aç, ne yiyeceğim şimdi ben?”

MUKADDES HANIM: “Sopa… Sen şimdi benden, güzel bir sopa yiyeceksin embesil kız…”

SUZAN: “Anne, babamla akrabalığınız var mı?”

MUKADDES HANIM: “Yok… Neden sordun?”

SUZAN: “Embesil dedin ya!..”

Annesi iki eliyle başını kavrar söylenir:

MUKADDES HANIM: “Ay... bu kız daha evrimini tamamlayamamış. Kızım aklını kaybetmiş yetişin a dostlar… Hükümsüzdür!..”

Bu sırada kapı zili çalmaya başlar. Mutfakta yemek yapan annesi Mukaddes Hanım seslenir;

MUKADDES HANIM: “Suzan... Aç kızım şu kapıyı, sanırım baban geldi! Ha... Sakın ola babana sevgilinden ayrıldığından ve güzellik yarışmasına girdiğinden bahsetme!.. İnan seni okula da göndermez, spora da...”

SUZAN: “Tamam anne, söyler miyim hiç! Mini eteğim bile perde misali çekmeli, okul mesai saatleri içinde indiriyorum, okul çıkışı kaldırıyorum, eve gelince bacağımın arası... Yani diz altı!..”

Suzan şıkıdım terliklerini giyer ve kapıyı açar:

SUZAN: “Hoş geldin babacım... Dur elindeki evrak çantanı alayım. Yemekten önce sana, sade bir kahve yapayım mı?”

SUPHİ BEY: “Hoş bulduk benim güzel kızım... Yap bir yorgunluk kahvesi de içeyim!.. Günün nasıl geçti bakalım?”

“Okul ve antrenman arasında gidip geliyorum. Bu gün çok yoruldum. Sen koltuğa uzan, ben hemen kahveni kaynatıp geliyorum...”

Suzan kahveleri yapar ve babası ile karşılıklı olarak içmeye başlarlar:

SUPHİ BEY: “Annen bu gün ne yemek yaptı acaba? Mutfaktan güzel kokular geliyor... Oh mis gibi...”

SUZAN: “Sevdiğin kelle paça, İzmir köfte ve spagetti var...”

SUPHİ BEY: “Hanım çabuk sofrayı hazırla da yemekleri yiyelim. Çok acıktım!..”

MUKADDES HANIM: “Suziş... kızım azıcık bana yardım et!.. Şu yaptığın değişik salatayı ve ekmekleri masaya koyuver zahmet olmazsa!..”

SUZAN: “Ne zahmeti be annecim, vatani görevimiz! Bugün salatayı ben hazırladım babacım. Bak çok farklı bir salata!..”

Babası salatanın tadına bakar:

SUPHİ BEY: “Kızım bu bildiğimiz çoban salata... Ben bir fark göremiyorum. Bunun neresi farklı?”

SUZAN: “Yiyince anlayacaksın. İçinde karabiber var... Bunun adı; Kara Çoban salatası!.. Enişten nasıl “izafiyet torisi” ni bulmuşsa ben de Kara çoban salatasının icatcısıyım... ”

SUPHİ BEY: “O dediğin şahıs ünlü fizik adamı Einstein... Modern zamanların en ünlü bilim insanı. Uzay, mekan ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bir idoldür o... Sen ki üniversite de okuyan bir genç kız nasıl olur da Einstein ismine Enişten diye söylersin?”
Suzan elini boşlukta sallar:

SUZAN: “Aman ne bileyim baba ya! Ben fizik mi okuyorum. Sor bana NBA basket veya Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş basket ve futbol takımını, yedekleri ile sayayım! Enişten ihtisas alanıma sığmıyor yani...”

SUPHİ BEY: “Peki peki anladık. Kızım sen neden köftelerinden yemiyorsun, sadece salatanı yedin?”

SUZAN: “Güzellik diyetine başladım...”

SUPHİ BEY: “Sanki güzellik yarışmasına gireceksin. Ye, ye!.. “Can boğazdan gelir”, derler…”

“Ay babacım... Sana Allah mı söyletti acaba... Güzellik yarışmasına katılan kızlardan neyim eksik? Katılsam kızar mıydın acep?”

SUPHİ BEY: “Böyle ana babalar olmaz olsun. Kızlarını salıyorlar götü-başı açık, podyumlara... Neymiş efendim? Bikini ile resmi geçit töreni yapılacak-mış!.. Podyumda yürüyen mankenlerin üzerinde, elbise diye giydikleri nesneleri görmüyor musun televizyonlarda. Ha var... ha yok... Peh... Ben boynuzlu muyum ki kızımı bikini ile milletin gözü önünde dolaştıracam?”

SUZAN: “Haşa babacım... Ben sadece ön fikrini alayım demiştim. Anladık böööö...”

Yemekten sonra masayı kaldıran Suzan’ın, babasından aldığı cevap üzerine, canı iyiden iyiye sıkılmıştır:

SUZAN: “Ben odama geçip uyumak istiyorum babacım. Her ikinize de İyi geceler...”

SUPHİ BEY: “İyi geceler... Tatlı rüyalar.”

SUZAN: “Tatlıyla aram iyi değil babacım. Bu günden itibaren diyetteyim!..”

SUPHİ BEY: “O zaman tuzlu rüyalar.”

Odasına çekilen Suzan yatağına uzanır uzanmaz uyuya kalır. Aradan iki saat geçer, birden uyanır. Can sıkıntısından yine dayanamaz, parmakları cep telefonunun rakamlarında dolaştırmaya başlar. Aradığı kişi Kadir’dir. Kadir telefonlarına çıkmamaktadır. Suzan ısrarla aramaya devam edince Kadir telefonu açmak zorunda kalır:

SUZAN: “Alo sevgilim... Hala bu konuda ısrarcı mısın?”

KADİR: “Sen de kimsin?”

SUZAN: “Şaka yapıyorsun.... Gerçekten unuttun mu beni? Bak ruhumda bir yara var, için için kanıyor...”

KADİR: “Tütün bas geçer!..”

SUZAN: “Performansına her zaman saygı duymuşumdur. Nasıl gidiyor bensiz hayat?”

KADİR: “Bayağı bi güzelleşti sağ ol...”

SUZAN: “Birbirimizin kalbini kırmayalım bitte aşkım... Kırılan kalp düzelmez...”

KADİR: “Benim kaskom var...”

SUZAN: “Biliyorum beni hala seviyor ve arzuluyorsun, sadece sevdiğinin farkında değilsin. Yakında farkıma varacaksın merak etme!.. Hayatında hep ben varım ve ben olacağım...”

KADİR: “Yazık!.. Sen de hep bir sazansın ve sazan kalacaksın...”

SUZAN: “Hem ben seni dün gece rüyamda gördüm. Ondan bir arayayım dedim...”

KADİR: “Beni görebileceğin en uygun yerde görmüşsün. Bundan sonra ancak beni rüyanda görürsün canım, Öptüm...”

Kadir telefonu suratına kapatınca, Suzan hırsını uzun saçlı oyuncak bebeğinin saçlarını kesmekte bulur. Artık yarışmaya katılmayı çok ister. Bir an önce sonuçların açıklanmasını ister gibi, cep telefonunu yanından hiç ayırmaz. Tekrar güzellik yarışması hayallerine dalar ve gözleri günün yorgunluğu ile ağır ağır kapanır.

Sabah erkenden uyanan Suzan, babası ile birlikte kahvaltısını yapar. Okuluna gitmek için hazırlanır. Spor Akademisi, babasının çalıştığı iş yolu üzerinde olduğu için, her sabah okuluna babası özel arabası ile bırakır.

SAHNE 7: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKÂN - SINIF
SUZAN – HOCA – SEYFETTİN’İN TELEFON SESİ - SENİHA

Suzan derse gireceği sırada bile cep telefonundan gelecek müjdeli haberi bekler. Sınıfa girdiğinde telefonunu titreşim moduna alır ve belindeki kemere sıkıştırır. Üçüncü ders saatinde, birden telefon çalar. Heyecanlanan Suzan gelen titreşimle, birden ayağa kalkıp kıvrılmaya başlar:

SUZAN: “Hocam izin verirseniz, acil olarak lavaboya gitmek istiyorum. Çok sıkıştım da!..”

HOCA: “Tamam çıkabilirsiniz!..”

Sınıftan dışarı koşar adımlarla çıktı ve okulun ara koridorunda hemen telefona cevap verir:

SUZAN: “Alo buyrun ben Suzan!. “

Telefondan gelen ses;

SEYFETTİN TELEFON SESİ: “Suzan hanım; Ben Tilton Otel müdürü Seyfettin. Sentax şampuanları sponsorluğu ile gerçekleştirdiğimiz güzellik yarışmasında, otuz genç kızımızla birlikte ön elemeyi kazandınız. 27 Haziran günü saat 13.30’ da siz ile birlikte otuz kızımızı, Tilton Oteli toplantı salonunda bekliyoruz. 15 gün otelimizde sıkı bir kamp yapacaksınız. Günlük ve gecelik giyeceğiniz kıyafetler dışında eşya getirmeyiniz!.. Tüm masraflarınız, sponsorlarımız tarafından karşılanacaktır... ”

SUZAN: “Yaşasın! Kazanacağımı biliyordum zaten... Teşekkür ederim. Verdiğiniz tarihte orada olacağım.”

Ders zili çalmış, öğrenciler okulun kantinine inmişlerdir. Suzan sevinçle okuldaki en samimi arkadaşı Seniha’nın yanına gider:

SUZAN: “Ay Seniha’cım... Sana söyleyeceklerim var. Çok heyecanlıyım...”

SENİHA: “Hayırdır Suzi, yine ne var?”

SUZAN: “Kadir benden ayrıldı. Ona inadına güzellik yarışmasına katıldım. Sonuçlar bugün açıklanmış. İlk elemeyi geçtiğimi söylediler. Okulların kapanmasına az bir zaman kaldı. Ön elemeyi geçen otuz güzel kızı, kampa alacaklarını söylediler. Ay iyi ki sınav zamanına denk gelmedi. Fakat babam asla izin vermez. Babamı kandırmacanın bir yolunu bulmalıyız. Ben de Seren Kadar meşhur olup, Türk halkının gönlünde taht kurmak istiyorum. Olağanüstü hastayım bu kıza. Benim Ondan neyim eksik?”

SENİHA: “Hayatım senin güzel olduğunu kör sultan bile biliyor! Hem sen Zeren’den daha güzelsin... Dün Zeren’i tesadüfen bir televizyonda “Moda dünyası” programını izlerken gördüm, Keops’ta katalog çekimleri vardı...”

SUZAN: “Etiler Keops’ta mı? Neden arayıp haber vermedin? Yakından tanıma fırsatı bulur, ayakkabımın altına imza attırırdım!..”

SENİHA: “Ne Etiler’i kızım; Mısır’ da antik Memfis mezar kentinde bulunan üç piramitten en eski ve geniş olanıdır Keops!..”

SUZAN: “Kız hayranım senin dış ülkelerle olan cinsel münasebetlerine. Nereden bilirsin Mısır’ı ve piramitleri? Atlas haritası gibisin mübarek!..”

SENİHA: “Anacım geçen sene Mısır’a gezmeye gitmiştim. Babam sağ olsun!..”

SUZAN: “Babam dedin de aklıma esti. Ben şimdi babama ne yalan söyleyeceğim de güzellik kampına katılacağım. Bana bir formül bul!..”

SENİHA: “Yalandan kim ölmüş!.. Birlikte bedava yatılı burs kazandığımızı ve İngilizce öğrenmek için İngiltere’ye gideceğimizi söyleriz olur biter...”

SUZAN: “Hay aklınla yüz yaşa... Otuz dokuz yıl düşünsem aklıma gelmezdi!..“

SENİHA: “Kırk yıl de şuna…”

SAHNE 8: AKŞAM VAKTİ – İÇ MEKÂN – SUZAN’IN ODASI
SUZAN – SENİHA’NIN TELEFON SESİ

Okullar nihayet kapandı ve kamp zamanı yaklaşır. Seniha’yı telefondan arayan Suzan;

SUZAN: “Hayatım n’olur azıcık bana yardımcı ol!.. Senin manevi payendene ihtiyacım var. Bu akşam bize gel de, babamı kandıralım. Yarın elimde bir bavulla “Kezban Otelde” olmam gerekiyor. Yetiş imdadıma!..”

SENİHA’NIN TELEFON SESİ: “Tamam hayatım, ben babanı telefonla arar ikna ederim…”

SUZAN: “Çok teşekkür ederim, iyi akşamlar…”

Böylece iki kafadar kız, babadan gerekli izini koparır. Suzan’ın o gece gözlerine, gram uyku girmez.

SAHNE 9: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – SALON
SUZAN – SUPHİ BEY – MUKADDES HANIM

Suzan sabah olunca hazırlıklarını yapar. Babası;

SUPHİ BEY: “Günaydın güzeller güzeli kızım…”

SUZAN: “Günaydın baba…”

SUPHİ BEY: “Nasılsın bakalım bu sabah?”

SUZAN: “Şalgam gibiyim, ya sen?”

SUPHİ BEY: “Ben de turp gibiyim. Uçaktan mı korkuyorsun kızım. Korkma! Havalanınca geçer… İşten gelip, seni havaalanına kadar bırakayım mı?”

SUZAN: “Sen zahmet etme babacım. Seniha’nın babası arabasıyla bizi bırakacak…”

SUPHİ BEY: “Tamam öyleyse. Sana güveniyorum, elin gavur memleketinde kendine çok dikkat et! Telefondan her gün bizi ara ve bilgi vermeyi ihmal etme!.. Kadir biliyor mu gideceğini?”

SUZAN: “Evet baba, biliyor. İngiltere’ye iner inmez, ararım sizi meraka düşmeyin…”

SUPHİ BEY: “Hadi bakalım bir dil bir insan, iki dil iki insan demek… Şimdi üniversiteyi bitirenler dahi iş bulamıyor. Belki İngilizce iyi öğrenirsen hemen iş bulabilirsin. Geceleri evden dışarı çıkma, parklarda filan sakın yalnız dolaşma!..”

SUZAN: “Of tamam baba… Anladık!..”

Suzan babası ile vedalaştı. Babası işe gitmek için yola çıktı. Annesi Mukaddes hanım;

MUKADDES HANIM: “Kız babanı iyi kandırdınız valla. Seniha’ya söyle de on beş gün ortalarda görünmesin. Baban inşallah Kadir’e de yolda filan rastlamaz. İnan bir duyarsa ingiltere’ye gitmediğini, bizi tere salatası niyetine testereyle doğrar!.. Birinci olursan kazanacağın hediyelerin yarısı benim unutma!..”

SUZAN: “Ay anne… Benim hediyelerde filan gözüm yok, al hepsi senin olsun. Sadece birinciye verilecek araba benim olsun. Kadir’den intikam almak için giriyorum bu yarışmaya…”

MUKADDES HANIM: “Geriye ne kaldı ki? Plaketleri kıçıma mı sokacağım!..”

SAHNE 10: İÇ MEKÂN – OTEL- GÜNDÜZ VAKTİ
SUZAN – OTEL GÖREVLİSİ – MUKADDES HANIM

Annesi kızını otele kadar bırakır. Otele geldiklerinde otelin müdürü onları salonda karşılar ve sorar:

OTEL GÖREVLİSİ: “Hoş geldiniz. Buyrun kimsiniz? ...”

SUZAN: “Ben mi?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Yok arkanızdaki…”

Suzan arkasına dönüp bakar ve gülümser:

SUZAN: “Ha… O mu? Kim olacak canım annem. Beni Kurda, tilkiye yem etmemek uğruna, kendi elleriyle teslim etmek için geldi. Peki siz kimsiniz?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Süleyman…”

SUZAN: “Hangi Süleyman?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Kim olacak canım… Kanunsuz Süleyman da diyebilirsiniz. Bayan kimsiniz, adınız nedir diye soruyorum?”

SUZAN: “Ben yarışmak için geldim. İsmim Suzan ÇOKATEŞLİ. Tanıştığımıza memnun oldum. Size kısaca Sülü diyebilir miyim?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Tabi ki diyebilirsiniz…”

SUZAN: “Sülü bey, diğer yarışmacı kızcazlar geldi mi?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Evet bir çoğu geldi. Saat 13.30 da toplantı odasında, yuvarlak masa toplantısı yapacaksınız. Durun bir komi çağırayım da, tahsis edilen odanıza çıkarsın. Odada iki kız kalacaksınız. Oda numaranız 29.Benimle birlikte gelin de anahtarınızı vereyim.”

SUZAN: “Sülü bey size bi şey sorcam. Diğer kızlar benden güzel mi?”

OTEL GÖREVLİSİ: “Valla kızların hepsi birbirinden güzel fakat, siz bence en güzelisiniz…”

SUZAN: “Ay nerden anladınız Sülü Bey? Anlaşılıyorum değil mi? Jüriyi de çabuk etkilerim öyleysem...”

OTEL GÖREVLİSİ: “Gören göz kılavuz istemez… Çok dikkat çekici birisiniz...”

SUZAN: “Ay merci Sülü Bey…”

OTEL GÖREVLİSİ: “Aaaa yeter artık çok sık Sülü Bey diyorsunuz. İşin tadı kaçıyor ama…”

SAHNE 11: DIŞ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ OKUL BAHÇESİ
KADİR - SEÇİL

Sınıf arkadaşı Seçil, Suzan’dan ayrıldığımı öğrendiği zaman, Kadir’e yakından ilgi duymaya başlar. Okul son ders zili çalınca Kadir’in yanına yaklaşır:

SEÇİL: “Suzan sana çak yanlış yaptı, iyi ki ayrıldın ondan…”

KADİR: “Sen de Hasan’dan ayrılmışsın?”

SEÇİL: “Evet, ikimizi birleştiren nokta yalnızlığımız…”

KADİR: “Sınıfın en çalışkan öğrencisiyle birlikte olmak beni son derece mutlu eder…”

SEÇİL: “O zaman hafta sonu buluşalım, birlikte dolaşır, dertleşiriz…”

KADİR: “Harika… Cumartesi günü saat 14.00 da Yıldız Parkı girişinde, olur mu?”

SEÇİL: “Tamam…”

SAHNE 12: DIŞ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – PARKTA BİR KAFETARYA

KADİR – SEÇİL

Seçil’in bilmediği bir konu yoktur. Her konuda ahkam keser:

KADİR: “Dün gazetede bir yazı okudum, Çin Seddi uzaydan görünüyormuş…”

SEÇİL: “Sen o konuyu yanlış biliyorsun. Richard Haliburton isimli yazar Çin Seddi’nin aydan görülebilen insan yapımı olan tek şey olduğunu iddia etti. Ama Çin Seddi sadece en fazla 10 metre genişliğinde ve çevresi ile aynı renkte ve bu da onu bırakın aydan uydudan izlerken bile çıplak gözle görmeyi imkânsız hale getiriyor.”

Bu sırada sipariş verdikleri balıklar gelir. Meze olarak yanına yoğurt da getirmiştir. Kadir Şef garsona söylenir:

KADİR: “Yoğurdu masadan alır mısınız? Zehirlenmeyelim…”

Seçil hemen atılır:

SEÇİL: “Bilinenin aksine balık tazeyse yoğurtla birlikte yenilmesinde sakınca yoktur. Zehirlenmenin sebebi yoğurt değil, balığın içinde bulunan 'histamin' proteini. Bu madde yoğurtta da olduğundan, birlikte yenildiğinde vücuttaki 'histamin' miktarı artabiliyor ve alerjik durumu olan kişilerde kızarıklığa ya da kaşıntıya neden olabiliyor...”

Yemeğin ardından kahve siparişi yapılır:

Garson: “Kahveleriniz nasıl olsun?”

SEÇİL: “Benim sütlü ve çift şekerli olsun…”

KADİR: “Ben şeker hastasıyım, lütfen sade olsun…”

SEÇİL: “Fazla şeker alımı ile diyabetli olmak arasında herhangi bir ilişki yoktur. Şekerli içebilirsin…”

Kadir kızın çokbilmiş ve ukala tavırlarından oldukça rahatsız olmaya başlamıştır:

KADİR: “Neron nasıl Roma’yı yaktıysa, benimde kendimi yakasım var…”

SEÇİL: “Kocaman bir yalan. Neron Roma’yı yakmamıştır. Tarihçiler yangının Neron'un politik rakipleri tarafından çıkarıldığını ve daha sonra suçu onu üzerine attıklarını yazmaktadır. Aslında Neron bir kahraman sayılır, yangını söndürmeye çalışmış, evsiz kalanlara yiyecek bulmuş ve şehrin yeniden tasarlanması için çalışmalarda bulunmuştur...”

Seçil ile tanışıp samimiyeti ilerlettikçe onun ne kadar ukala ve çekilmez birisi olduğunu, daha iyi anlama fırsatı bulmuştur. Tam kızı öpeceği sırada:

SEÇİL: “Dur daha yeni yemek yedik, dişlerinin arasında yemek artıkları var, dişlerini fırçalayınca öpersin. Zira İç hastalıklar öpüşerek geçiyor…”

KADİR: “Hayda… Atilla Mayda…”

Kadir hesabı öder, birlikte Yıldız Parkı’nı dolaşmaya çıkarlar. Kadir kızın elinden tutar. Bir süre sonra Seçil elini çeker:

SEÇİL: “Ellerin çok terliyor, bu bir hastalığın göstergesi olabilir. Muhakkak bir dâhiliyeciye görünmen lazım…”

KADİR: “Olur görünürüm… Eğer Evlenirsek üç çocuğumuz olsun isterim…”

SEÇİL: “Kariyer yapmam lazım. Kariyerim açısından otuz beş yaşına kadar çocuk istemiyorum. Çocuk büyütmenin çok zorlukları var. Aşırı bir disiplinle çocuk yetiştireceğim. Ayrıca sağlık açısından ayrı yataklarda yatmamız lazım, ben en ufak bir seste uyanırım... Ter kokan, horlayan bir erkekle, asla aynı yatakta uyuyamam... Erkek dediğin göze hitap etmeli. Temiz giyimli ve uyumlu olmalı. Ayakkabı kahverengi, donundaki kemer siyah olmaz... Sivri burunlu ayakkabı giyen, kıllı erkekten nefret ederim...”

Kadir bağrını açar, gösterir:

KADİR: “Benim bağrımda kıllar var, uymaz mı?”

SEÇİL: “Sorun yok, ağda yaptırırız…”

Parkta dolaşırken, kırmızı bir gül koparıp kendisine uzatır:

SEÇİL: “Güller dalında güzeldir. Çiçek koparmanın yasak olduğu levhayı görmedin sanırım…”

Kadir hırsından neredeyse çatlayacaktır, gülü kökünden söker:

KADİR: “Gül koparmak yasak yazıyor... Al öyleyse gülü yerinden söküyor, seni dertlerinle baş başa bırakıyorum..”

Kadir öfkeli bir şekilde, çimlere basa basa oradan hızla uzaklaşır. Seçil arkasından bağırır:

SEÇİL: “Dur nereye gidiyorsun canım. Tamammmm aldım kabul ediyorum…”

Kadir dönüp bakmaz. Kadir giderken kendi kendine söylenir:

KADİR: “Sanırım kendine eş değil, elinde oynatacağı kukla istiyor… Erkeklerin Marilyn Monroe tipli aptal ve sarışın kadınları, neden daha çok sevdikleri şimdi kafama dank etti. Şimdi Suzan’ın içten kahkahalarını ve doğallığını mumla arıyorum…”

SAHNE 13: KADİR’İN YATAK ODASI – GECE VAKTİ – İÇ MEKÂN

KADİR

Kadirin parmakları kaç kez telefon tuşlarına gitse de, gururundan arayamaz. Ona mesaj atar:

KADİR MESAJI: “Dün, spor yaptığın güzellik salonuna uğradım. Seniha ile birlikte İngiltere’de burs kazandığınızı ve tatile gittiğinizi öğrendim. Ah Suzan ah... Yaktın beni Suzan... Seni, T.C. Kanunlarının “aşk maddesi” gereğince; Gözlerime izinsiz girmekten dolayı, ömür boyu kalbime hapsediyorum!.. “Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğime, deli olup dünya benim kahrımı çeksin!” diyorum...”

SAHNE 14: DIŞ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – BİR CAFE

KADİR – SENİHA – SENİHA’NIN İKİ KIZ ARKADAŞI

Kadir Bebek sahilinde bir Kafeteryada oturur. Geçmiş güzel anıların muhasebesini yapar ve Çayını yudumlar, bu sırada yan masada gözleri Seniha’ya ilişir. Seniha’nın İngiltere’de olduğunu sanan Kadir oldukça şaşırmıştır. Seniha’da Kadir’i görünce kaçacak delik arar ve panikler. Hemen Seniha’nın arkadaşlarıyla oturduğu masaya gider. Seniha Kadir’i görünce ayağa kalkar ve tokalaşır:

SENİHA: “Merhaba Kadir... Nasılsın?”

KADİR: “İyiyim... İyiyim de senin burada ne işin var? Suzan nerede?”

SENİHA: “Nerede olacak canım... Spor yapıp kaslarını geliştiriyordur!..”

KADİR: “Özel konuşabilir miyiz?”

SENİHA: “Tabi ki...”

Seniha Kız arkadaşlarından müsaade ister:

SENİHA: “Bana müsaade kızlar, birazdan geliyorum…”

Kadir Seniha’nın gözlerinin içeni bakarak konuşmasını sürdürür:

KADİR: “Bak Seniha, bana yalan söyleme. Spor merkezine uğradım ve senin Suzan’la birlikte İngiltere’ye burs için gittiğinizi söylediler. Şimdi bana doğruyu anlatmazsan Suzan’ın evine gideceğim… Yoksa!.. Suzan benimle görüşmemek için mi bu yalanı söyletti. Ben yaptıklarımdan çok pişmanım ve Onu gerçekten çok sevdiğimi anladım...”

SENİHA: “Sana her şeyi anlatacağım. Aşkta gurur olmaz. Madem ki Suzan’ı seviyorsun şimdi kulaklarını dik ve beni iyice dinle!.. Suzan sana kendini kanıtlamak için, güzellik yarışmasına katıldı. Güzel seçilip senden intikam almak istiyor...”

Kadir kahkaha atar:

KADİR: “Hayatta inanmam!.. Babası göndermez onu bu tür yarışmalara...”

SENİHA: “İşte bu yüzden babasına yalan söyledik. Birlikte İngiltere’ye gittiğimizi sanıyo... On beş gün Tilton otelinde kamp yapacaklardı on günü geçti gitti. Sakın kimseye bi şey söyleme nolur...”

Kadir gururlanır:

KADİR: “Demek bana kendini ispat için yarışmaya girdi. Bu olay beni ne kadar önemsediğini gösterir. Ok... Kimseye bir şey söylemem. Yarışmanın finalinde en önde oturacağım ve cesaretini en önde ben alkışlayacağım...”

SENİHA: “Yüzüne telefon kapattığın günden beri, sana çok kızıyor haberin olsun!..”
KADİR: “Madem öyle, sakın benimle görüştüğünü, cep telefonunda konuşurken filan bahsetme. Benim olayları bildiğimden haberdar olmasın!..”

SAHNE 15: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – OTEL LOBİ
OTEL MÜDÜRÜ SEYFETTİN – PATRON

Otel Müdürü Seyfettin, telefonda kahkaha atarak konuşur:

OTEL MÜDÜRÜ SEYFETTİN: “Buldum patron... Güzellik yarışmasında birinci seçeceğimiz kızı buldum. Biraz safça ve tam aradığımız triplere uyuyor. Fakat kız gerçekten çok güzel. Vücut ölçüleri de mükemmel... Eğer kulis çalışmasında birinci olmasını sağlarsak, yurt dışında ülkemizi temsilen, Fransa’ya gidecek. Giderken de kendisine vereceğimiz hediye kıyafetlerin özel bölümlerine, mallarımızı yerleştireceğiz. Böylece bavulun içindeki emanetleri havaalanından rahatça geçireceğiz!..”

PATRON: “Hay sen aklınla bin yaşa. Tuttum bu fikri. Bu kızı ne yapıp yapıp birinci yapalım! Beni fazla arama, narkotiğin telgrafının tellerine takılmayalım. Bu kızla özel ilgilen!..”

SAHNE 16: İÇ MEKÂN – GECE VAKTİ – OTEL ODASI
SUZAN - EBRU

Bu sırada saatlerce dans ve koreografi çalışmalarından yorulan Suzan, yarışmaya Almanya’ dan katılan oda arkadaşı Ebru’ya dert yanıyor:

SUZAN: “Ay bu yarışmadan illallah geldi anacım... Sözleşmeyi imzalamamış olsaydım eğer, şu dakika burayı terk ederdim. Yemek porsiyonları küçüldü, her gün marul yaprağı yemekten midem birbirine yapıştı. Anoraksa sınırına geldim hayatım. Saat başı duş almaktan boyum yıkandıkça çekiyor, enim daraldı…”

EBRU: “Ya… Ya… Ben de çok yorgun düştü burada, saatlerce arbeite yapıyoruz…”

SUZAN: “Ben ki spor okulunda okuyorum ve her gün fitness yaptığım halde burada yorgun düşüyorum. Ayılan, bayılan kızlara da çok acıyorum. Boşa kürek sallıyorlar. Ben birinci, sen ikinci onlar belkim üçüncü olurlar…”

EBRU: “Sen çok komik… Bir hafta oldu geleli, unutkanlık başladı. Koreografiler aklıma girmiyor, mein kopf başım dönüyor, midem bulanıyor... Aç olduğumuzu söylediğimde kamp görevlileri tarafından azarlanıyorum…”

SUZAN: “Ben günde sekiz saatten az uyuduğum zaman, sersem tavuk gibi ortalarda dolaşırım. Uyku düzeneğim bozuldu. Protein, vitamin depolarım boşaldı...”

EBRU: “Ja Suzan’cım bist du çok haklısın. Açlıktan benim de dişlerim kanamaya, ağrımaya başladı. Off çok bett... Var ingilizce bilmeyen çok... Zuhal’e dikkat ettin mi? Kızın boyu 1.70 Kısa boylu schön madchen mi olur? Elif’in gözleri lens, Pınar’ın burnu da estetikli. Ece postişlerle kısacık saçlarını uzattı, uzun saçlıların bir özelliği kalmadı canım...”

SUZAN: “Yesss anacım… Ölçüler ise tamamen yalan. Bizzat şahit oldum. Kakara kikiri yapılarak ölçüler 90 – 60 - 90 boyutlarına getiriliyor. Aklım sıfır santigrat durma derecesine geldi, yalancı bahar gibi hastalıklı hastalıklı dolaşır hallerim var... Sonra da herkes çıkıp sıfır bedene karşıyız diyor. Ayol gece klozete baktım, içim boşalmış. Sidikten başka bir şey yok... 5 saat uykudan fazlası yok, yemek yok... Hörgücümde yağ kalmadı, güzelim kaslarım da erimek üzere...”

EBRU: “Devamlı ayakta 15 santimlik topukların üzerinde leylek gibi dolanıyoruz…”

SUZAN: “Otelin müdürüne bu durumu şikâyet edecem. Adam çok yakışıklı ve benden çok etkilendi. Yarışmayı Pro-rosto ediyorum diycem...”

SAHNE 17: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – OTEL LOBİ
SUZAN – EBRU – SEYFETTİN BEY

İki kafadar kız şikayet için otelin müdürüne doğru yol alır. Otel Müdürü Seyfettin Bey’i gören Suzan yanına yaklaşır:

SUZAN: “Müdür bey beni tanıdınız mı?”

OTEL MÜDÜRÜ: “Sizi nasıl tanımam güzel bayan!.. Güzelliğinizden az daha başım dönüyor, kalbim duruyordu...”

Ebru eliyle kafasının üzerinde daire çizer:

EBRU: “Benim de açlıktan başım dönüyor ve midem yapış yapış oldu...”

OTEL MÜDÜRÜ: “Hayırdır bir şikâyetiniz mi var? Otelde açık büfemiz vardı...”

Suzan dudaklarını büzüştürüp kirpiklerini titreterek bakar:

SUZAN: “Var fakat bizleri yaklaştırmıyorlar. Ot yemekten otobur olduk. Günde beş saat uykuyla duruyoruz... Böylesine iyi bir otelde teknolojiye uzak kalmak çok kötü. Ne internet, ne de msn kullanabiliyoruz. telefon görüşmesi bile yapamıyoruz. Hatta gazete ve dergi de okuyamıyoruz dolayısıyla ülkede olup bitenlerden haberimiz yok...”

OTEL MÜDÜRÜ: “Ülkede fazla bir değişiklik yok. Bir açılım meselesi var, bir de Çarşamba’yı sel aldı!.. Önemli olaylar olduğu vakit ben size haber veririm. Sizin odanıza, geceleri gizli servis yaptıracağım güzel bayanlar. Sakın kimseye söylemeyin!.. ”

SUZAN: “Çok merci Müdür bey... Hepsi diet et olsun!.. Diet köfte, diet balık, diet baklava yemeyi hayal ediyorum... Diet ot olmasın lütfen. Hem ben biliyordum zaten!..”

OTEL MÜDÜRÜ: “Neyi?”

SUZAN: “Benden hoşlandığınızı...”

SEYFETTİN BEY: “Evet, gerçekten sizden çok hoşlandım. Gözümün incisi, gönlümün birincisi, güzellik kraliçesi sizsiniz...”

SAHNE 18: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKAN – YARIŞMA SALONU JÜRİ MASASI
GÜZELLER – SUZAN – JÜRİ ÜYELERİ

Yorucu geçen kamp süresi nihayet sona erer. Otel müdürü Seyfettin Bey’in kulis çalışmaları, hızla devam eder. Jüri üyelerinden Estetik cerrahı Prof. Mümtaz Doğrayıcı, Eski Miss Türkey güzellerimizden Nebahat Kabahat, Fenerbahçe oyuncularından Veli Küpeli, abc televizyonu magazin yönetmeni Şadan Yandan ve ünlü film yıldızı Anu Kalkan’ın desteği ile birinci olacağı kesindir. Diğer Jüri üyeleri değerli gazeteci Uğur Manşet, gazeteci Müge Karlı, jet sosyete güzeli Aynur Çelebi ve modacı Barbaros Ruhsal’dır. Prof. Mümtaz Doğrayıcı’ya fikrini söyler:

SEYFETTİN BEY: “Sayın doktorum bence on bir numaralı güzeli birinci yapmalıyız. Kendisi son derece güzel ve bakımlı… Eğer o kız birinci seçilirse size çok hasta gönderirim…”

PROF. MÜMTAZ DOĞRAYICI: “Biz kızları görmeden, etlerini, butlarını ölçüp tartmadan kimseye şike yaparak oy veremeyiz. Kim hak ediyorsa o kazansın…”

Abc televizyonunun naklen çekimlerini yaptığı güzellik yarışması böylece başlamıştır. Televizyon binasının büyük salonunun koltukları, ziyaretçiler tarafından doldurulmuştur.

Kadir, annesi Nebile Hanım, Mukaddes Hanım Saatler öncesinden salonun en önüne oturmuş, heyecan içerisinde yarışmanın başlamasını beklemektedir. Ünlü showmen Cemal Kavran ve eski güzellerimizden Çağlar Tikel’in sunumu ile otuz güzel kız sahnede karaografi eşliğinde, geçiş yapar. Güzel bir dans şovun ardından, büyük ekran panosu eşliğinde kızlar teker teker jüri ve izleyicilere tanıtılmaya başlanır. Gazeteci Uğur Manşet oturduğu jüri koltuğundan, yanındaki gazeteci Mügen Karlı’ya seslenir:

UĞUR MANŞET: “Havasından mıdır, suyundan mıdır, şu İzmir’in kızları da çok güzel oluyor doğrusu. Baksana kızların yarısından çoğu İzmirli. Bu sıfır beden de neyin nesi anlamadım. Güzelim kızlar, bir deri bir kemik kalmışlar. Kadın dediğin etli butlu olmalı...”

MÜGE KARLI: “Evet katılıyorum, güzellik göreceli bir kavram. Kime, neye göre seçildiğini anlayamadığım bir yarışmanın, jüri üyesi olmakta zorlanıyorum doğrusu. Kadın dediğin etli butlu değil, akıllı olmalı. Leyla gibi ortalarda dolaşmamalı!..”

FENERBAÇELİ VELİ KÜPELİ: “Ben kadında güzellik ve saflık ararım. “Dudağımı öptürmem, elimi tutturmam...” diyen kadınlar bana sıkıcı gelir... Ha bak resim altı yazma sanatı da çok önemlidir. Kız resim gibidir, altında güzel bir yazma bikini, kadını çok şık gösterir. İyi bir resim altı yazma, kendisine bakan erkeklerin bakışlarına saygıyı gösterir.”


Bu arada sahnede Suzan salına salına geçit yapmaya başlar. Sahne arkasındaki büyük panoda Suzan’ın vücut ölçüleri yazmaktadır. Rüşvet alan Uğur Manşet, jüri üyeleri duysun diye Suzan’ı gösterir:

UĞUR MANŞET: “İşte kadın dediğin böyle olmalı. Kendine güveni tam ve dünya umrunda değil. İnsan egosu, görmek ve görülmek üzerine kuruludur. “Nereye gideceğiz? Ne yapacağız? Hangi film? Kim çalıyor, söylüyor? İtalyan mı, Fransız mı?” diye en incesine kadar ayrıntıları sorup, ondan sonra davetime yanıt veren kadın tiplerinden hızla soğurum... O zaman anlıyorsun ki, kadın seninle değil, senin ürettiğin projelerle ilgili… Hoşuna giderse 'Evet' diyor.. Sana değil, konsere, filme, restorana geliyor... Bu mudur? Söyleyin bu mudur?”

Anu Kalkan kendisine vaat edilen hediyelerden etkilenmiştir. O da kız hakkında olumlu konuşma yapar:

ANU KALKAN: “Dünyanın en güzel kadınıyım Fakat bu kızın gözlerindeki bakış güzel. Doğal bakıyor. Diğerleri gibi kurgulanmamış. İlk üç arasına kesin girer...”

Müge Kanlı söze girer:

MÜGE KANLI: “Lütfen, jüriyi etkilemeyin. Size göre Galata saray, bana göre Galata kulesi... Hem ben Cep telefonu kullanmayı bıraktım ulaşılmazım, sigara dahi içmiyorum… Bilmem anlatabildim mi?”

ANU KALKAN: “Benim IQ proplemim mi var... Zıt kutupta olduğumuz için birbirimizi çekiyoruz. Aslında bazda aynıyız, konstrüksiyonlarımız farklı...”

BARBOROS RUHSAL: “Varya kız Allah’tan güzel… Ben terzi yamağıyım. Dikiş diker, ilik açar, prova alır, teğel yaparım. Modayı “modacıyım” diyenlerden daha iyi bilirim. Bu kızın giydiği dekolte kıyafetin teğelleri sökülmüş, teyellerini bile taşımasını iyi biliyor...”

MÜGE KARLI: “Moda insanların cinsel, dinsel, siyasi, ekonomik, fiziksel, kültürel haberleşme aracıdır. Dünyadaki bütün modaevlerinin temelinde dikiş vardır. Bu işi biliyorsanız hangi yırtmaçla hangi koltuğa oturulur, nasıl yürünür bilirsiniz. Bu işi biliyorsanız, Çırağan Sarayı'nda bir davete gidecek kadına, saks mavisi elbise dikmezsiniz. Çünkü Çırağan'da halı o renktir. Bu kıza nasıl olur da patlıcan rengi elbise giydirirler anlamış değilim.

ANU KALKAN: “Halı da patlıcan oturtma... Aman ne oturtması dilim sürçtü. Halı da patlıcan renginde.”

BARBAROS RUHSAL: “Bunları giydiren şahsın kıçına delik açıp, düğme takmak lazım!.. Renk körü galiba…”

Aynur Çelebi söze karışır:

SOSYETİK GÜZEL AYNUR ÇELEBİ: “Barbaros’cum evet sana katılıyorum. Bu kızın biraz daha istakoz gibi kızarması lazım. Fiziği güzel fakat tam pişmemiş… Yırtmacını zamanlı zamansız açıp duruyor. Yırtmaç açıldığında, iç çamaşırı görünmemeli, istakoz bronz bacaklar ortaya çıkmalı. Tabi bu da Uğur Bey’in işine geliyor. İlk on beşe girer…”

BARBAROS: “Istakoza bayılırım, fakat sanırım pişirmesi çok zor…”

AYNUR ÇELEBİ: “Dur sana istakoz nasıl hazırlanır anlatayım. Istakoz servis edilmeden önce kafa kısmından kuyruğuna doğru ikiye ayrılarak masaya getirilir. Kıskaçları da içindeki etlerin yenmesini kolaylaştırmak için önceden parçalanır. Kuyruk bölümündeki etler, çatal ve bıçak yardımı ile çıkartılır. Bu arada her ihtimale karşı ellerin temizlenmesi için tabağın yanında limonlu ılık su dolu bir kase ve ıslak havluların da servis edilmesi gerekir… ”

ANU KALKAN: “Tamam Barbaros bey, hür ve demokratik bir jüriyiz biz. Lütfen bağırarak konuşmayınız! Ayrıca Aynur Hanım, burası yemekteyiz programı değil. Buraya ıstakoz seçmeye gelmedik herhalde! Ben Afrodit kadar güzel bir kadınım. Tam beş dil biliyorum. Kuşdili bile öğrendim. Ben Uğur Bey' in dediği gibi çok natürel bir güzelliğe sahibim. Her gün süt banyosuna giriyorum. Güzelliğimi maydanoz sapına borçluyum. Kaynatıp kaynatıp içiyorum...”

BARBAROS: “Yüksek burjuva, radikal ve marjinal sülalelere mensup oluşumu, üç dilin okur yazarı olmamı, Türkiye'den ziyade yurtdışında tanınmamı çekemiyorsunuz herhalde. Ama ben kimseden rahatsız olmuyorum. Mevlana gibiyim, kapım herkese açık. Gelsin herkes, kocaman salonumdaki kütüphanemi ve bilgilerimi paylaşırım.

ANU KALKAN: “Fakat Barbaros Beycim siz de her şeye muhalif oluyorsunuz…”

BARBAROS: “Orta Afrika'da dört ülkenin devlet başkanlarının resmi terzisiyim. Ben bir kara koyunum ve her şeye muhalif olmayı severim Anu Hanım...”

Anu Kalkan ayağa kalkarak elleriyle vücudunu okşar:

ANU KALKAN: “Üzerimdeki elbiseyi nasıl buldunuz?”

BARBAROS RUHSAL: “Üzerinize giydiğiniz elbise, üzerinize tam oturmamış. Perde kumaşına sarılıp gelmişsiniz. Hazır giyime de karşıyım. Podyumlardaki tekdüze güzellikten sıkıldım. Ben onlara “silikonize botokse birlikler” diyorum. İstediğim gibi manken bulamadığım için, çocuklar arası bir yarışma açıp, yeni bir nesil yaratmaya çalışıyorum.”

Suzan podyumda yürürken Kadir ayağa kalkarak ıslık çalmaya başlar. Kadir’in en önde annesi ile birlikte oturduğunu ve alkışladığımı gören Suzan, daha bir dikleşir ve asabileşir. Artistik hareketler yaparak elinde olmayan sebeplerle, farkında olmadan jüriyi etkilemiştir. Ona hırçınlık yakışır. Otuz kızın geçitleri tamamlandığında, Yarışmaya yarım saat ara verilir.

Bu arada popüler bir bayan sanatçı sahne alır. Sahne gerisinde Suzan büyük bir heyecan içinde sonucu bekler. Jüri üyeleri ilk on beşe kalan kızları seçerler. Okan Bayülgen ve Çağla Şikel’ in sunumuyla finale kalan on beş kız sahneye davet edilir. Suzan, ilk on beşe kalabilmenin sevinci içerisinde havalara uçar. Fakat asıl zorlu sınav yeni başlayacaktır. Jüri üyeleri kızlara bazı sorular soracak, dünya görüşlerini ve bilgilerini sınayacaklardır.

Finalde; jüri, on beş güzel arasından önce on güzel seçer. Bu güzeller jüri üyelerinin sorduğu soruları yanıtlamaya başlar. Sıra Suzan’a geldiğinde jüri üyelerinden Veli Bey sorar:

FENERBAHÇELİ VELİ KÜPELİ: “Çocuk mu, kariyer mi?”

SUZAN: “Ay çok heyecanlandım. Sizin fanatikman bir hayranınız olaraktan, çocuk diyorum. Çocuk olursa, cennet ayaklarımın atında olacak zaten! En güzel kariyer annelik duygusudur herhalde. Değil mi yani?”

ŞADAN YANDAN: “Bravo... İşte bu soruya, bu kadar güzel bir cevap verilebilir. Peki bu on beş kız içerisinde senin yerin neresi?”

SUZAN: “Aslında birer birer alınırsa hepsi birbirinden güzel. En güzel kim diye sorarsanız tabi ki ben...”

ANU KALKAN: “Benden sonra…”

PROF.DR.MÜMTAZ DOĞRAYICI: “O... Güvenin de tam!..”

SOSYETİK GÜZEL AYNUR ÇELEBİ: “Aşkın tarifini yapar mısınız?”

SUZAN: “Aşk gözle başlar, dudak ile beslenir, dokuz ay sonra “baba...” diye seslenir…”

Salonda kahkaha tufanı kopar. Aynur Çelebi verilen cevaba biraz bozulur:

AYNUR ÇELEBİ: “Kaslarınız kadar diliniz de çok sert. Peki... Asgari ücret nedir?”

SUZAN: “Askeri birliklerin askerlere ödedikleri ücrete, asgari ücret denir... Istakozu sorarsanız elle yenir!..”

AYNUR ÇELEBİ: “Ha ha haa.. İşte bu soruyu bilemediniz küçük hanım... İstakozu da bu işe karıştırma, tepemin tenceresini attırma!..”

Gazeteci Uğur Manşet durumu kurtarmak adına söze karıştı;

UĞUR MANŞET: “Mecazi anlamda söylediği doğrudur. Ben bir gazeteci olarak bu bayanı kutluyorum. Bizlere ince bir mizah gösterisi yaptı. Bu kızın zekasına hayranım...”

Aynur Çelebi iyice sinirlenmeye başlar:

AYNUR ÇELEBİ: “Haçlı seferleri nasıl çıktı? Bunu bilsin bakalım!..”

Suzan dudaklarını büzüştürür ve biraz düşünür:

SUZAN: “Ay çok basit bir ilkokul sorusu. Poponun kışkırtmasıyla, Pardon PAPA’nın kışkırtmasıyla… Şey dilim sürçtü de…”

Salondaki seyirciler gülmekten yerlere yatmaya başladı. Sahnede duran Cemal Kavran ve Çağlar Tikel gülmekten yerlerde sürünüyordur. Eynur Çelebi bozulur:

AYNUR ÇELEBİ: “Ay yeter!.. Çıldırmak üzeriyim. Ben bu jüriyi şimdi burada terk ederim...”

Söylenerek ayağa kalkar ve dışarıya çıkmak ister. Barbaros Ruhsal kadını zor ikna eder de jüri koltuğunda kalmasını sağlar:

MÜGE KARLI: “Kadın hakkı var mıdır? Özetler misiniz?”

SUZAN: “Valla hiç kadın Hakkı duymadım. Hakkı benim bildiğim erkek ismidir!..”

MÜGE KARLI: “Pahahaha... Bu kız resmen bizle oynuyor. Spor Akademisinde okuyan biri için çok fazla. Kızım burası basket sahası mı? Fakat senden iyi dizi oyuncusu olur!..”

ANU KALKAN: “Mübarek geceleri say bakalım!..”

SUZAN: “Kına gecesi, gerdek gecesi. Zifaf gecesi de diyebiliriz!.. Ayrıca Dolunay...”

ANU KALKAN: “Ay müthişsin hayatım. Çok etkileyici bir cevap verdiniz. Geçmiş günleri aklıma getirdin, ben zifaf gecemi, milyarder sevgilimle, Kanarya Adalarında geçirmiştim. Paris’ten kıyafetlerimi almıştım, Roma’da saçlarıma kına yaktırmıştım. Bu cevaba on puan veriyorum...”

PROF DR. MÜMTAZ DOĞRAYICI: “Canlıların ortak özellikleri nelerdir?”

SUZAN: “Yol, su ve elektrik... Sonuç olarak, hepimizin gideceği yer Kabirlik! ...”

Sebahattin Bey tarafından ayarlanan doktor, verilen cevabı Suzan’ın lehine çevirir:

DR. MÜMTAZ DOĞRAYICI: “Ana karnında yol alırlar ve doğarlar, su içerek büyürler, elektrik çarpar ürerler... Sonunda ölür, kabire girerler... Aferin evladım Süper!..”

Güzellerin sorgulamaları bitince, son bir kez daha sahnede geçiş yaparlar. Ardından, jüri, Türkiye’yi uluslararası yarışmalarda temsil edecek dört güzeli seçer. Dördüncü güzelden başlayarak finalist kızları teker teker sahneye çağırır. Sahne arkasında Suzan heyecan içinde kendi isminin okunmasını bekler. Nihayet Cemal Kavran ve Çağlar Tikel birinci seçilen kızın tanıtımını yapmaya başlar:

ÇAĞLAR TİKEL: “Bu yarışma sayesinde uslandığını söylüyor. Herkes kamptaki yemek porsiyonlarının küçüklüğünden şikâyet ederken, O yemek porsiyonlarını yarıya indirmiş. Kendini “hem çok duygusal, hem çok neşeli” diye tanımlayan güzelimizin özlediği tek şey Caco Cola... Adayımız en çok anne ve babasını özlemiş. Her zaman farklı görünmeyi ve farklı giyinmeyi tercih eden yarışmacımızın vazgeçemediği aksesuar, güneş gözlüğü.”
CEMAL KAVRAN: “O Aynı zamanda iflah olmaz Zeren Zerdali hayranı. Yarışmaya İstanbul’dan katılıyor. Doğum yeri İzmir... Spor Akademisinde eğitim görüyor. Uzun yıllar kas sporlar ve basketbol çalışmaları yapmış. En sevdiği şey, bir fincan kahve eşliğinde, Roman havaları dinlemek…

ÇAĞLAR TİKEL: “Yarışma sonrasında ilk yapacağı şey; arkadaşlarına hava atmak olacakmış. Kamp hayatını çok seven ve hiçbir sıkıntı yaşamayan güzelimiz, oda arkadaşı Almanya’dan katılan dördüncü güzelimiz Ebru ile çoktan sırdaş olmuş. Yemeklerle bir problem yaşamasa da börek ve Vişne suyu içmeyi istiyor. Evet sayın seyirciler ve ekranları başında bizi izleyenler... Yarışmamızın birincisini açıklıyoruz...”

ÇEMAL KAVRAN: “Suzannnnn ÇOK-A-TEŞ-Lİ...”

Heyecan içinde sahneye fırlayan Suzan’ın ayağı halıya takılınca yere uzanır. Okan Bayülken ve Çağla Şikel hemen imdadına yetişir ve Suzan’ın iki kolundan tutarak sahnedeki Kraliçe koltuğuna oturturlar. Kraliçe tacı, bir önceki yılın güzeli tarafından takılır. Yarışmada ilk dört dereceyi alan güzeller birbirinden değerli hediyelerin sahibi olur.

ÇAĞLAR TİKEL: “Kamp süresince güzelleri sigortalayan Garantici Sigorta, ilk dört güzele bir yıllık ferdi kaza sigortası yaptı. Birinci olan güzelin büyük ödülü son model bir araba oldu. Ayrıca, ETS’den yurt dışı tatil, ELS Amerika Dil Kursu, Breil marka saat ve Alain Mikli marka gözlük kazandı. Finalistlerin mayolarını Raki Triko, kıyafetleri Berille, ayakkabıları Kuzucu, makyaj malzemelerini ise Inglotice sağladı. On beş finalist kızın saç modellerini ise Saçkıran Kuaför Salonu yaptı.

CEMAL KAVRAN: “Buradan sponsorlara teşekkür ediyoruz…”

SAHNE 19: İÇ MEKAN – GECE VAKTİ – OTELİN BALO SALONU
KONUKLAR – SUZAN – SEYFETTİN BEY - - MUKADDES HANIM - KADİR

Yarışma bitiminde Otelin yemek salonunda, güzellerin şerefine kokteyl verilir. Sosyetenin çapkın erkekleri, Suzan’ın peşinde ve ona iltifatta yarışır hallerdedir. Kadir Suzan’ın yanına yaklaşır ve kutlamak için elini uzatır. Suzan uzanan eli geri çevirir:

SUZAN: “Sen de kimsiniz? Ben sizi tanımıyorum! Hem benim kaskom da yok!..”

Annesi kızına sarılır ve kulağına fısıldar:

MUKADDES HANIM: “Kadir’e yaptığın ayıp… Neden böyle davranıyorsun?

SUZAN: “Şahsi meseleme sen karışma lütfen anne…”
Tam bu sırada, Suzan'ın yanına otelin müdürü Seyfettin bey yaklaşır:

SEYFETTİN BEY: “Kraliçem... Olacakla öleceğin çaresi yoktur derler. Birinci olacağınızı ta başından beri biliyordum. Kutlarım seni. Size söz verdiğimiz gibi, otelimizin de çok küçük hediyeleri olacak. Fransa’da yarışmada giyeceğin tüm kıyafetlerin, bizden sana hediye.”

Komiye seslenir:

SEYFETTİN BEY: “Getir oğlum kraliçemizin hediyesini!..”

Kominin elinde büyükçe bir bavul vardır. Tekerlekli bavulu sürükleyerek getirir, Suzan’a teslim eder:

SUZAN: “Çok teşekkür ederim, beni ona re ettiniz…”

SEYFETTİN BEY: “Yarışma için, Paris’te bulunan Tilton otellimizin Kraliçe dairesini, siz ve anneniz için ayırdık. Bir hafta konuğumuz olarak kalabilirsiniz. Ayrıca terzimiz Matmazel Moreen otelde sizi yarışma günü giydirip, söküklerinizi dikecek. Sakın ola size verdiğimiz bavulu açmayın. Zira içindeki elbiseler bir sanat şaheseri, sadece terzimiz açacak!..”

SUZAN: “Ay çok merci... Bu güzel sanat şaheserlerini üzerimde taşımak, benim için bir şereftir. Çok müşerref oldum!..”

SEYFETTİN BEY: “Yarın akşam için benimle Boğaz’da yemek yemeye ne dersiniz?”

SUZAN: “Dur anneme sorayım! ...”

MUKADDES HANIM: “Kızım baban şimdi beni köyde annemlerde sanıyor. Babana yalan söyledim. Yarın Sen İngiltere’den, ben köyden eve döneceğiz. Baban gazetelerde filan resimlerini görmese bari... Ay çok korkar oldum bu durumlardan.”

SEYFETTİN BEY: “Neyse o zaman daha sonra birlikte yemek yeriz. Bu gece otelde misafirim olarak kalırsınız. Yarın sizi arabamla eve kadar bırakırım.”

SUZAN: “Ah sağ olun Müdür bey. Yarın babam işe gidince, kazandığımız eşyaları evdeki odama yerleştiririz.”

MUKADDES HANIM: “Aman... duyarsa duysun!.. İffet kavramımız revize mi oldu sanki. Kızım hala kız... Jinekoloji uzmanından aldığım, kapı gibi bakire kağıdı var elimde!.. Daha 3G noktasında çizik yok. Miadı dolmadan, yarın yine rapor alacağım kız sana. Hazırlan!..”

SUZAN: “Ay tamam anne. Ben kendime güveniyorum!..”

SEYFETTİN BEY: “Hadi açık büfemizden yararlanın Suzan Hanım. Yarışma süresince çok aç kaldınız...”

SUZAN: “Ay evet yani... Midem iki oda bir salondu, küçüle küçüle tek göz oda kaldı. Son iki gece gizlice odamıza yemek servisi yapmasaydınız, Akdeniz’de yaşayan, kısa boylu maki cücelere dönüşecektim!..”

SEYFETTİN BEY: “Maki benim bildiğim Akdeniz’deki küçük bodur ağaçlara denir?”

Suzan elindeki asasını Seyfettin’in kafasına şaka yollu hafifçe vurur:

SUZAN: “Unutmayın ben bir Kraliçeyim... Kraliçe ne derse o olur!..”

Seyfettin Bey referans yaparak, kraliçe önünde saygıyla eğilir:

SEYFETTİN BEY: “Bravvo... Kraliçe dediğin astığı astık, kestiği kestiktir... Ekmek bulamazsa pasta yer... Siz ne derseniz o olur mister!..”

SAHNE 20: İÇ MEKAN – GECE VAKTİ – OTEL ODASI
SUZAN – MUKADDES HANIM

Gece güzel geçmiştir. Suzan ve annesi Mukaddes Hanım güzel bir uyku çekip dinlenirler. Ertesi gün öğlene doğru uyanırlar ve hazırlıklarını yaparlar. Suzan Seyfettin beyi cep telefonundan arar:

SUZAN: “Seyfettin Bey biz uyandık, hazırız. Bizi bir araba eve bıraksın lütfen…”

SEYFETTİN BEY: “Olur kraliçem, aşağıda araba sizi bekliyor…”

Seyfettin Bey kendi özel arabası ve şoförü ile birlikte Suzan ve Annesini evlerine kadar bırakır. Şoför arabadan bavulları ve özel eşyaları indirerek Suzan’ın odasındaki dolaba, özenle yerleştirmesine yardımcı olur.

SAHNE 21: İÇ MEKÂN – GECE VAKTİ – SUZAN’IN OTURDUĞU EV
SUZAN – MUKADDES HANIM – SUPHİ BEY

Akşam olunca babası işten eve gelir. Kapıyı Suzan açar ve babasının yanaklarına öpücük kondurur:

SUZAN: “Hoş geldin babacım... Seni çok özlemişim...”

SUPHİ BEY: “Sen hoş geldin kızım… İngiltere seyahatin nasıl geçti? Nereleri gezip gördün, bana ne getirdin? Anlat bakalım!..”

SUZAN: “Çok güzel geçti babacım. Devletimiz sağ olsun. Burs kazandım ve İngilizcemi ilerlettim. Sana Dubai çikolatası getirdim.”

SUPHİ BEY: “Dubai çikolatası mı, ne alaka? Bari Londra çikolatası getirseydin…”

Bu arada Melahat Hanım mutfaktan gelir.

MUKADDES HANIM: “Hoş geldin bey... Bir yorgunluk kahvesi yapayım mı?”

SUPHİ BEY: “Sen de hoş geldin hanım... Annenler nasıl iyiler mi? Köyden gelirken ovma tarhana getirseydin. Bilirsin çok severim. Kaynanam da güzel yapar doğrusu...”

MUKADDES HANIM: “Ay unuttum... Aklım defter mi kocacım. Bi dahi sefere elime çarpı kor, getiririm!..”

SUPHİ BEY: “Kızım aç şu televizyonu da haberleri dinleyelim!..”

Mukaddes hanım ve Suzan ne yapacaklarını şaşırmışlardır:

SUZAN: “Babacım bırak haber kanalını, sana bir müzik kanalı açayım da müzik dinleyelim. Seni çok zayıf gördüm, gıdaya ihtiyacın var, müzik ruhun gıdasıdır…”

Suzan müzik kanalını açar. Müzik kanalı bir süre klip gösterirken magazin haberlerine geçer:
Güzellik yarışması ile ilgili bilgiler vermeye başlayınca Suzan elindeki kumanda ile zapping yapar ve kanal değiştirir:

SUZAN: “Aman baba... Hep terör ve şiddet olayları... Bıktım bu Suriye ile ilgili görüntüleri seyretmekten. Şöyle güzel bir müzik dinleyip, göbek atsak olmaz mı?”

Suzan, babasının tv. izlemesine fırsat vermez.

Suzan günü kurtarmanın telaşı içerisindedir. Babası işe gidince, bir önceki gece aşırı dozda yediği yemeklerden karnının ağrıdığını hisseder ve tuvalete girer. Klozete oturur ve derin düşüncelere dalar. Fransa’ da yapılacak olan yarışmanın hayallerini kurmaya başlar. İçinden:

SUZAN: “Babama şimdi hangi yalanı söylesem de, Fransa’ya gidebilsem!..”

Odasındaki dolabın içerisinde, kendisine hediye edilen bavuldaki sanat şaheseri elbiseleri çok merak eder. Birden annesine seslenir:

SUZAN: “Anne!.. Bi dakka gelir misin?”

Annesi Mukaddes Hanım kapıyı açtı ve klozete oturmuş kolları arasında plates topuyla oynayan kızına sorar:

MUKADDES HANIM: “Yine ne var?”

“Ay annecim. Ayaklarım karıncalandı, sanki ayaklarıma krampon girdi… Çok merak ediyorum doğrusu. Şu bavulu açsak da, elbiseleri üzerimde denesem diyorum!..”

MUKADDES HANİM: “E… aklın başına ya kaçarken, ya da sıçarken geliyor evladım!.. Kucağındaki topla, topu tutma yetkilisi olan, Galatasaray kalecisi gibi görünüyorsun!.. Ay ben de çok merak ediyorum kız... Hadi(ç) işini bitir de ayaklarına karınca ilacı süreyim!.. Sonra da açıp bakalım şu elbiselere, üzerinde deneyelim.”

SUZAN: “Şu an tansiyonum ve kalbim durmak üzere. Olağanüstü hal durumundayım… Seyfettin bey sıkı sıkı tembihledi; Ya bavulu açtığımızda, sanat şaheserlerinin ütüsü bozulursa anne?”

MUKADDES HANIM: “Karşında eski terzilerden Mukaddes Hanım var kızım. Sana alasını hazırlarım anasını satim… Bulunmaz Hint kumaşı değil ya bunlar!..”

SUZAN: “Sana enteresan yerlerimle gülüyorum anne. Fransa’ya nasıl gideceğiz? Babama şimdi ne yalan söyleyeceksin? En iyisi sen, köye ovma tarhana almaya geri gideceğini söyle!..”
MUKADDES HANIM: “Kim inanır, tabi ki Kadir İnanır diyecem de, onunla da aran iyi değil. Babanı saf mı sandın kızım sen? Gideceğimiz yer mahalle mi? Ta... 350 km… Hadi hadi çabuk kalk da şu, bavuldaki elbiseleri üzerinde dene!..”

Suzan ve annesi büyük bir iştahla bavulu açarlar. Suzan elbisedeki Türk motiflerine hayranlıkla bakar. Vişneçürüğü kadife kumaş üzerine, gümüş simlerle işlenmiş işlemeler tablo gibidir sanki. Elbiseyi hemen üzerine giyer. Büyük boy aynasında kendini seyreder:

SUZAN: “Of… Anne ben bununla, sahnede yürüyemem ki, çok ağır…. Etekleri gelinlik gibi çok uzun, yakasında kocaman bir gül!..”

MUKADDES HANIM: “Dur kızım. Zaten modeli çok klasik olmuş, pek beğenmedim. Daha modernize edeceğim, ben bunu şimdi hallederim!..”

Mukaddes Hanım elbisenin yakasındaki gülün içerisinde uyuşturucu maddenin olduğunu bilmeden bir güzel kesip, daha modern bir elbise haline getirir. Yeni elbisesini üzerinde deneyen Suzan;

SUZAN: “Harika bir elbise oldu annecim. Ellerine sağlık. Hem taşıması da kolaylaştı. Bavulun üçte ikisi boşaldı. Eteği de kesince mini etekli şahane bir elbise oldu. Millet bacak görsün!..”

SAHNE 22: 1Ç MEKAN – GÜNDÜZ VAKTİ – OFİS ÇALIŞANLARI ÜÇ MASA
SUPHİ BE- - MÜMTAZ BEY – NESRİN HANIM

Bu sırada Köy Hizmetlerinde Ziraat mühendisi olan Suphi Bey’in masasının üzerine, arkadaşları günlük gazeteleri bırakmışlardır. Oda arkadaşları toplanmış meraklı gözlerle Suphi Bey’in ne yapacağını, nasıl davranacağını merak ederler. Suphi Bey masasına oturur ve gazeteleri okumaya başlar. Ana gazeteyi bitirip, ilavesini eline alır. Kızının boy boy bikini ile çekilmiş resimlerini ve Kraliçe seçildiğini görünce şaşırır, sinirlenir. Gözlüklerinin altından yan masadaki arkadaşlarını süzer. Arkadaşı Mümtaz Bey seslenir:

MÜMTAZ BEY: “Suzan da büyümüş pek bi güzelleşmiş maşallah... Allah sahibine bağışlasın inşallah... Güzellik kraliçesi olmuş bizim kız. Arabayı da babasına hediye eder herhalde. Köşeyi döndünüz. Artık emekli olabilirsin, bundan sonra kızın sana bakar…”

Oda arkadaşı Nesrin Hanım;

NESRİN HANIM: “Ne güzel bir kızın var, sen bunlara bakma kızınla iftihar etmelisin. Bak ben yirmi senedir çalıştım da ne oldu. Alacağım emekli parasının on katını, kızınız kazandı. Yeter ki o mutlu olsun. Biliyoruz ki çok tutucu bir insansınız. Fakat kızınıza sakın kızmayın. Orada olmayı isteyen yüzbinlerce kızın hayalini, kızınız kraliçe seçilerek gerçekleştirdi. Ne mutlu size. Biz sizinle gurur duyuyoruz… Değil mi kıskanç arkadaşlar?”

SAHNE 23: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – EVİN SALONU
SUPHİ BEY – MUKADDES HANIM - SUZAN

Suphi Bey neyi, nasıl yapacağını bilememenin şaşkınlığı içerisinde, süratle eve gider ve kapıyı açar. Kocasının erkenden eve döneceğini beklemeyen Mukaddes Hanım, aynanın karşısında prova yaparken yakalanır:

SUPHİ BEY: “Hayırdır yolculuk nereye? Bu kıyafetler de neyin nesi?”
Mukaddes hanım sıkıntı içerisinde lafı gevelemeye başlar:

MUKADDES HANIM: “Şey… Bey… Suzan Şey oldu da...”

SUZAN: “Babacım hoş geldin. Bu ne şiddet bu celal?”

Suphi Bey kızgınlıkla elindeki gazeteleri önlerine fırlatır:

SUPHİ BEY: “Beni kandırdınız, defolun bu evden!.. Gözüm görmesin sizi…”

Mukaddes Hanım ve Suzan çaresizlik içerisinde ne yapacaklarını bilmeden eşyalarını toplayıp kapıdan çıkarlarken Suphi Bey sakinleşir:

SUPHİ BEY: “Durun lan… Nereye gidiyorsunuz? Biz bir aileyiz. Kötü günde ve iyi günde ölünceye kadar sımsıkı birlikteyiz. Keşke bana daha önceden haber verseydiniz. Dumura uğrattınız beni, çabuk girin içeri!..”

Suzan sevinç içerisinde babasının boynuna sarılır:

SUZAN: “Benim aslan babacım. Seni çok seviyoruz. İnan kızın hala kız… Kadir beni terk edince ona inat katıldım bu yarışmaya. Tescilli güzelim artık…”

MUKADDES HANIM: “Kızınla övünebilirsin, dünya güzelliğine namzet aday…”

SUZAN: “Fransa’ya gitmeme izin veriyor musun?”

Suphi Bey başıyla onaylar:

SUZAN: “Yaşasın…”

SAHNE 24: GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKAN - HAVALİMANI
SUZAN – YOLCULAR – MUKADDES HANIM – GÜVENLİK GÖREVLİLERİ – KURT KÖPEĞİ – KUAFÖR CENGİZ – MAKYÖZ BAYAN

Missis Avrupa Güzellik Yarışması’nı temsilen katılan heyeti umumiye, Paris’e gitmek üzere hazır ve nazır olarak olarak havaalanında bekleşiyorlar. Nihayet beklenen anons yapılır ve teşkilati esasiye heyeti; makyözcü, kuaförü, sponsoru, finansörü, terzisi, Suzan ve annesi ile birlikte uçağa binmek için, bilet kontrol merkezine doğru yönelirler. Arama kontrol noktasından, ekipte bulunan herkes içeri girişini yapar. Sıra Suzan’a geldiğinde güvenlik görevlisi bir bayan ve bir erkek yanına yaklaşır:

GÜVENLİK GÖREVLİSİ BAYAN: “Bayan bavulunuzu açar mısınız, adınıza bir ihbar aldık ve arama yapacağız?”

SUZAN: “Tabi ki memure hanım. Ne arıyorsunuz ki?”

Mukaddes Hanım olanları meraklı gözlerle izler ve şaşkındır:

MUKADDES HANIM: “Hadi artık memur bey. Biraz acele edin! Kızım Türkiye güzeli, ülkemizi temsilen Paris’e gidiyor. Gazetelerde boy boy resimleri var kızımın, tanımadınız mı?”

GÜVENLİK GÖREVLİSİ ERKEK (YANINDA UYUŞTURUCU KOKLAYAN KURT KÖPEĞİ): “Tanıdım bayan, kızınızın elbiselerinin içerisine gizlenmiş uyuşturucu maddesi ihbarı aldık Fakat yanlış ihbarda bulunmuşlar, temiz çıktı. Beklettiğimiz için özür dileriz. Şimdi geçebilirsiniz Suzan Hanım. Allah yardımcınız olsun!..”

Mukaddes Hanım yaşadığı olaylardan kuşkulanmıştır:

MUKADDES HANIM: “Kızım, içime bir kurt düştü. Sakın bu Seyfettin Bey’in sana verdiği elbisenin içerisinde uyuşturucu filan gizlenmiş olmasın? Zaten bu adamı hiç gözüm tutmamıştı!.. Elbiseden kestiğim yaka kısmındaki kocaman güle iki kat dikiş atılmıştı. Şimdi hemen geri dönüyoruz ve kimseye çaktırmadan durumu idare ediyoruz. Yarışmaya nasıl olsa üç gün var. Yarınki uçakla gideriz.”

Bu sırada ekiptekiler seslenmeye başlar:

EKİPTEKİ KUAFÖR CENGİZ: “E... hadi artık Suzan Hanım, sayenizde uçağı kaçıracağız!..”

SUZAN: “Pasaportumu evde unutmuşum. İçeri giriş yapamadım. Siz gidin, biz yarınki uçakla geleceğiz!..”

KUAFÖR CENGİZ: “Tamam, o zaman, yarın otelde görüşürüz. Sana konum atarız.”

SAHNE 25: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – PARİS’TE BİR OTEL
KUAFÖR CENGİZ – TELEFONDA SEYFETTİN BEY – TELEFONDA SUZAN – MUKADDES HANIM

Kuaför Cengiz, Paris’e iner inmez Seyfettin Bey’e telefon açar:

KUAFÖR CENGİZ: “Patron, ne yazık ki Suzan uçağa binemedi. Salak kız, pasaportunu evde unutmuş. Annesi de binmekten vazgeçti ve yarınki uçakla gelecekler. Yarım saate yakın polis tarafından tutuldular ve aramada bir şey çıkmadı sanırım. Sadece pasaport meselesiymiş. Sana haber vereyim dedim.”

SEYFETTİN BEY: “Aferin Cengiz!.. Kuş uçsa haberim olmalı. Ben şimdi Suzan’ı arar ve durumu öğrenirim.”

Seyfettin Bey, Suzan’ a telefon açar:

SEYFETTİN BEY: “Alo kraliçem... Nasılsın? Yolculuk nasıl geçti, otele yerleştiniz mi?”

Suzan hiç bozuntuya vermez:

SUZAN: “Seyfettin beycim, Pasaportumu yanıma almayı unutmuşum. Yarını beklemek zorundayım. Yarın Paris’te olacağım ve hayallerimin şehrine kavuşacağım. Eyfel Kulesi’ne tırmanmak istiyorum!..”

SEYFETTİN BEY: “Yarışma gecesi ben de orada olacağım. Kulenin en tepe noktasında baş başa yemek yeriz. Görüşürüz kraliçem...”

Mukaddes Hanım kafasını sağa sola sallar:

MUKADDES HANIM: “Vay kurnaz herif vay... Bak senin ağzından laf kapmaya çalışıyor. Kızım; gel bu inadından vazgeç!.. Hemen Kadir’i arayıp haber verelim de eve gelsin!.. Kadir seni çok seviyor ve yaptığı hatayı affetmeni istiyor.”

“Ay evet anne. Ben de onu çok seviyorum. Bu yarışmaya da zaten, Kadir’e inat olsun diye katıldığımı biliyorsun. Tamam, şimdi arayacağım...”

SAHNE 26: İÇ MEKAN – GÜNDÜZ VAKTİ – EVİN SALONU

SUZAN – KADİR – MUKADDES HANIM

Suzan heyecanla telefonun numaralarında gezinir:

SUZAN: “Alo Kadir, çabuk bizim eve gel! Bak bu çok önemli. Gelmezsen küs!..”

TELEFONDA KADİR’İN SESİ: “Aradığın için teşekkürler aşkım. Önemli olan ne?”

SUZAN: “Eve gelince anlatırım. Hayat-bayat meselesi bu!..”

KADİR’İN TEL. SESİ: “Hemen geliyorum...”

Eve gittiğinde Suzan ve annesini, panik içerisinde bulur. Havalimanı girişindeki olayı anlatırlar. Melahat Hanım elbiseden kesip bir köşeye bıraktığı kocaman gülü getirir. Kadir onu eline aldığında, neredeyse üç kilo vardır. Kumaşın İçini maket bıçağı yardımı ile açtığında, kumaşların arasına gizlenmiş, toz şeklinde beyaz uyuşturucu maddeyi bulur. Hemen narkotiğe haber verme gereğini duyar:

KADİR: “Başımıza bir iş gelmeden, bu maddeyi narkotik şubeye teslim etmeliyiz…”

Kadir Google den bulduğu telefon numarasından en yakın Emniyet Müdürlüğünü arar. Durumu bildirir. Kısa süre sonra adrese narkotikten iki polis gelir. Malzemeyi alarak hep birlikte ifade vermek üzere Emniyet Müdürlüğüne giderler.

SAHNE 27: İÇ MEKÂN – EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ – GÜNDÜZ VAKTİ
SUZAN – KADİR – MUKADDES HANIM – EMNİYET MÜDÜRÜ – İKİ POLİS

Baş komiser söze girer:

BAŞKOMİSER: “Suzan Hanım, büyük bir uyuşturucu organizasyonu şebekesi içine düşmüşsünüz. Tesadüf eseri olaydan kıl payı kurtuldunuz. Şimdi oyun oynama sırası bizde. Bize yardımcı olursanız çok seviniriz... Olayı ihbar eden şahıs, sanırım Seyfettin Bey’in döverek komalık ettiği ve ayrıldığı, eski güzellik kraliçesi sevgilisi çoktandır takibimiz altındalar.”

SUZAN: “Ben ne yapabilirim ki?”

BAŞKOMİSER: “Şebekeyi çökertmeye yardımcı olacaksınız!..”

SUZAN: “Şey... Nasıl yani?”

BAŞKOMİSER: “Kıyafetin kesilen gül parçası yerine dikilecek ve içine un koyacağız. Fransa polisi ile diyalog halindeyiz, uyuşturucu simsarlarını sayenizde yakalayacağız!..”

SAHNE 28: HAVALİMANI – GECE VAKTİ – İÇ MEKAN
SUZAN – MUKADDES HANIM

Elbisenin kesilen kısımları Mukaddes Hanım tarafından yerine dikilir ve bavula yerleştirilir. Ana kız sınırdan sorunsuz bir şekilde geçerler, uçak havalanır. Uçak Paris havalimanına iner. Bir taksiye biner yarışmanın yapılacağı otele varırlar.

SAHNE 29: İÇ MEKÂN – GÜNDÜZ VAKTİ – OTEL ODASI
SUZAN – MUKADDES HANIM – MATMEZEL MOREEN – FRANSIZ POLİSİ

Ana kız Paris’deki Tilton oteline yerleşirler. Fransız polisi tarafından Suzan ve annesinin kaldıkları kraliçe dairesine güvenlik kamerası yerleştirilir ve olaylar takip altına alınmaya başlanır. Kuaför Cengiz, Suzan’ın geldiğini terzi Matmazel Moreen telefonda bildirir. Matmazel Moreen otele gelir ve bozuk türkçesi ile:

MATMAZEL MOREEN: “Hoş gelmek siz. Ben var sizi yarışma için hazırlamak. Size sunulan kıyafeti görmek ben...”

Suzan bavulu açar ve elbiseyi ilk defa görüyormuşçasına numara yapar:

SUZAN: “Ay ne güzel bir kıyafet, gerçekten de bir sanat şaheseri ile karşı karşıyayım. Ay durun üzerimde bir deneyeyim. Çok güzel gerçekten...”

Suzan elbiseyi üzerine giyer fakat Matmazel Moreen karşı çıkar:

MATMEZEL MOREEN: “Bu elbise size yakışmamak!.. Bak ben getirdi size yeni, daha modern bir elbise. Üzerinizden Çıkarıp bunu denemek siz...”

SUZAN: “Non.... Ben bu elbiseyi çok beğendim. İlla finalde bunu giymek istiyorum!..”

MATMAZEL MOREEN: “Okiy tamam. Çıkarın elbiseyi, var ben üzerinde biraz rütuş yapacak!..”

Suzan elbiseyi üzerinden çıkarır ve salona geçer. Bu sırada Matmazel Moreen çantasında getirdiği poşete, elbisenin etek ve yakasında bulunan uyuşturucu sandığı unları doldurur. İşi başarmanın sevinci içerisinde Suzan’a seslenir:

MATMAZEL MOREEN: “Bayan Suzan!.. Elbisenizin provası bitti. Artık yarışma gecesine hazır olmak siz. Bana müsaade, görüşmek üzere by!..”

SAHNE 30: OTEL LOBİSİ – GÜNDÜZ VAKTİ – İÇ MEKÂN
MATMAZEL MOREEN – KUAFÖR CENGİZ

Otelin lobisinde Cengiz’le buluşan Matmazel Moreen:

MATMAZEL MOREEN: “İşlem tamam. Seyfettin Bey’e var siz haber vermek. Ben malı teslim edecek, parayı hesabına havale edecek…”

Suzan Avrupa’ nın çeşitli ülkelerinden katılan güzel kızlarla birlikte, otelin havuz başında koreogrefi ve dans çalışmalarına başlar. Gece yarılarına kadar süren provalarda oldukça harap ve bitap düşmüştür.
Matmazel Moreen uyuşturucu sandığı malı teslim eder ve parayı alır. Poşeti açıp malın tadına bakan şahıslar, bunun un olduğunu anlarlar. Panik içerisinde kaçmaya başlarlar. Fransız polisi Matmazel Mooren’in takibindedir. Uyuşturucu simsarları kıskıvrak yakalanırlar. Polis tarafından, hiçbir şey olmamış gibi, para Seyfettin Bey’in hesabına yatar. Hesaplar narkotik polisleri tarafından incelendiğinde, bunun basit bir olay olmadığı, abcc gibi büyük bir televizyonun şirketi sahibinin organize ettiği anlaşılır. Bir çok eskort kızı kullanılarak, Asya ve Avrupa ülkelerine uyuşturucu gönderdikleri anlaşılır. Seyfettin Bey olayın rahatlığı içerisinde Paris’deki yarışmayı izlemeye gelir. Yarışma gecesi salona girer ve kendine ayrılan en ön koltuğa oturur. Kadir de onun arkasındaki koltuğa oturur. Yarışma başlar. Avrupa ülkelerinin güzel kızları, dans gösterileri yaparak, boy göstermeye başlarlar. En son olarak milli kıyafetler sergilenir. Suzan Anadolu köylü kızı kıyafeti ve elinde su testisi ile harika bir gösteri sunar. Salonda oturan izleyicilerden müthiş bir alkış tufanı kopar. Seyfettin bey, yanında oturan Cengiz’e sorar:


SEYFETTİN BEY: “Cengiz bu kız bizim elbiseyi giymemiş? Ben bir tuhaflık seziyorum!..”

KUAFÖR CENGİZ: “Evet, ortalık sivil polis kaynıyor. Sanırım Matmazel Moreen yakalandı. Buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıyız!..”

Olayların şoku içerisinde iyice sersemleyen Seyfettin Bey, birden sahneye fırladı ve belindeki silahı çıkarıp Suzan’ ı rehin alır. Sahnedeki kızlar ve salondaki izleyiciler korku içerisinde kaçışmaya başlarlar. Seyfettin bey rehinesi Suzan’la ara koridora çıkar ve asansöre yönelir. Asansörün en üst düğmesine basar. Polislerle birlikte heyecan içerisinde Tilton otelinin terasında toplanırlar. Polisler teslim olması için anons yapmaya başlar:

POLİS ÇAĞRISI: “kızı bırak ve derhal teslim ol…”

SEYFETTİN BEY: “Çabuk bana bir helikopter gönderin ve bu ülkeden çıkmamı sağlayın. Değilse kız ölür!..”

Suzan korku dolu gözlerle bana bakarak yardım ister. Kadir’in birden aklına bir fikir gelir. Hızla aşağı iner ve salonda bulunan plates toplarından birini alarak terasa çıkar. Suzan Kadir’in elinde plates topu ile görünce, oldukça şaşırır. Kadir ona göz kırpar ve topu fırlatır. Topu kaslı kollarıyla yakalayan Suzan, topu tuttuğu gibi Seyfettin Bey’in kafasına geçirir ve tek darbede onu nakavt eder. Birbirlerine kavuşmanın heyecanı içerisinde sımsıkı sarılırlar. Televizyon ve gazeteciler olayı naklen verirler. Bir anda günün kahramanı seçilen Suzan oy birliği ile Avrupa Kas güzeli seçilir.

Sedat Erdoğdu
Kayıt Tarihi : 10.12.2024 07:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!