Pınarlar soğutur, soğuk duvarlara akar çağrı
Nerde hangi cana mercan sundu ki denizler
Şiir burcu ve hüzzam bir makam öylesine durur
Ruhumu inletir name hücrelerime kadar kudurur
Vurur bestelenmemiş ağıtlar kıyılara
Kayalara haramilik hünkârdır dalgalarda
Bir daha bir daha sonra ağıtlarda sükût…
Gözler yolcular bekler eller duada.
Ağıtı yaylalarda saklı köylüler
Gurbete gidince niçin ölürler
Dökülürler yollara önlerinde bir hayal
Ağyar bir hayata sürükler ayakları
Yazları hiç göremedikleri köylerini
“Güzeldir köyüm” derler bilmeden
Oysa yarım bir yılda yaşadıkları
Karın üstünde hasta çekilen döven
Ne çok fotoğrafı var benim ülkemin
Fotoğrafı çekenlerin ve çekilenlerin
Çektiği üzre türküleri söylemedim daha
Kıyısından başlanınca kocaman bir hayata
Daha küçük görünmek mi normali
Hal-i pür melali toprak olma ihtimali
Yalnızlıklar mı biriktirir gelmeyecek yolculara.
birinci parantez içi
(Öyle bir hal-i pür melal ki bu;
yokluğu sıcak yer kabuğu
kıvamı hasret.
Çoğaldıkça acıyı bitiren
geldikçe gidilen
gidince,
güvercinler gibi
seyri eğri bir dal bırakmadan doğrultan
hayatın arkasından bakıp kaldık ya şimdi.
hangi ikindi dönüp de yurduna
aydınlatacak kimliğimizi ve dirliğimizi
ellerimizi
kaldırınca göğe gelir yüreğimize)
Melal çöllerinde sustu ceylan, avcıya ne gerek
Erek, atların nallarında parıldar, aydınlansın dünya
Anadolu dünyanın ortasında bükülmez direk
Şimdi gerçek gerçekleşmez denilen kutlu rüya
Bir daha olmamak için olmak nedendir ki
İkindi sofralarında yalnızlık çağrı mı dostluğa
Boşluğa koşmak kadar boşsa atılan ok
Hanidir? Hangi sultan yakındır koltuğa.
Yormadan hayatı yorulmaksa çare
Daha başlamadı ağlamaya şehirler
Yormadan hayatı yorulmaksa çare
Hikmeti yok, sözüm yok dağlara
Kalsın kakül yerinde aynalar biçare
Gençliğe küpedir açılan her yara.
Sürülünce tarlaya imrenir bider kuşları
Yağışları beklemeden taneyi toplarsa
Neyi kıskanmalı ki çiftçiler ve çocukları
Kastı kurt kuş hakkını bilmeden yaşamaksa
Sözü bitmedi yolcuların, çağrıysa yakın
Beklenen kelebekler ve çiçekler ve arılar
Bebeği geldi gelecek dedirten ağrılar…
Tersine tutulan bir kalem yazar mı mirim
Ölüm ve dirim üzre yemin ki geleceğim
Neyse can için cana susamış güneş
Canan için bildim ve bileceğim.
ikinci. parantez içi
(Çocukken haykırırdım yüce dağlara bakıp
gençken meşaleler tutardım caddelerde yakıp
hür bir ruhun arkasından gittiğim yıllar kadar
haykırmaya borçluyum şimdi biliyorum.)
Hadi yürü narına gark olan aşıklar tökezledi
Darmadağın halin kepçeye ne gam, kaşıklar çarmıh
Mıh mıhı sökse de çekiç örse tamah
Durmadan yürürse, nalbantlara han baki
Ta ki karanlıklar basıncaya kadar
Yaramaz yarasaları aydınlatınca çakallar
Tavşanlar kadar aydınlığa muhtaç yıldızlar
Kızlar aynalarınca kaldılar tarlasında burçağın
Denildi ki: adanmış türküleri yarım.
Dolunay ve aydınlık ve kitaplar harmana bereket
Terket ruhunun pütürlerini, salıncaklar sallansın
Arkana bakmadan yürüdüğün yıllar, değişmedi
Caddeler sokaklar taş kaldırımlar; müze tatil.
Karanlığı korkutmak kadar çılgınlıktır mühür
Hür bir yalnızlığın bakiyesi, mutlu millet
Anadolu’nun her damına yol buradan gider
Milat ne ise hadi başlasın başlayacak olan
Bir koyunca birin yanına, on bir eder.
Takvim ucuz bir yaprak maliyede evrak
Toplu iğne paslı, yanaşsın gemiler isteyerek
Gerek duymadığın yalnızlıkların yekûnu, günlük
Kaç günlük ömre biçildi ki bu cümle hayat.
Kurşun kalem kıskanç poşet bardakta kahve
Telve olmasa da unutulmaz geçmiş; kimmiş
Mesaiye akortlayan sazları? Saat sıfır sekiz
Tek biz kaldık yar! Diyar diyar gezmeden konan.
Muhtarlar kadar kim alır hayatı ciddiye
İkindiye tamam senet; bakiye sonraya kalsın
Yıkılmadan yıldı yapıları kentlerin
Derin yaralara çare yazmaz kâğıtlar
Soyları tükenmeden koşsun atlar.
Kefili kimdi? Yazmıyor, senetlerin.
Canan; kaç çocuk kaç misketi tokuşturur
Kim yakıştırır bizi muşamba kaplı kondulara
İsterse felek yakayı yakaya kavuşturur
Tabip bekler ilaç görmemiş müzmin yara.
İşte kanatlandı gelecek, çocuklar bakışır aynalara
Ruhuna dem tutar kazma kürekte ahengi babanın
Ekmeği helal alnındaki ter en beyazı beyazların
Sahibinin sözünü tekrarlayan papağanlar neden anlamazlar
İki büklüm çapa kazanlara bakıp sıcağını yazların.
Kim yele yelken biçsin; direk dikmeden olmaz
Kanadı kırık her serçe mahkûm mu kedilere
Bilinir ki tabiat öcünü kimsede koymaz
Hangi aymaz itiraz etti tarihine kuşların
Yokuşların hatırı için aktığını ırmakların
Yalnız kuşlar bilir; üstünde uçarken yolcuların.
üçüncü. parantez içi
(Çocuklar sokakta, yavruları ağaçta büyür kuşların
Yarın, çocuklar için de, kuşlar için de aynı yarın
Bir taraftan sevincini yaşarken gelecek baharın
Hüznü yüklendikçe yüklenir yaşadığım güzün
Arkasından ırmaklar gibi akarım, koşuşan çocukların
Ve yukarıda telaşla uçuşan kuşların
Derler ki: “nolacak senin halin”
İflah olmam; bunu ben de biliyorum
Vebalim, günahım işte şiirlerim ve boynum
Olsun; kendi bağlamındadır her yorum.)
Kilit kalem kadar tırmanırdı, olsaydı duvar
Bahar gelince ölçülürse yollar, turnalar gelir
Leylekler bir daha unutmazlar yuvalarını
Gelir konarlar telefon direklerinin zirvesine
Yarını olmayan çocuklara haber iletircesine
Kanat çırparlar caddelere dükkânlara bakıp
Oysa kapılarını kasaları kadar koruyan mağazalar
Bankaları ve kredileri ve paraları kadar yalnızlar.
Bilsem dirilirdim, yalnız kalmazdı tarih müzelerde
Bir hayatçık kahkaha yetmez, gerisi korku ve yalan
Heyecan duyulan ne varsa binek taşlarında hazır
Mazur görülmeden dizilmeli hatalar iplerine zamanın
Martılar suskunsa uyarmalı deniz; haykırmalıyız hepimiz!
Göklerin derinleri duymalı, bulutlar yere inene kadar
Bahar geldi gelecek, istediği kadar yağsın yağmur ve kar.
Çocuk eğilip öperken suyu, ay ona selam salar, bebekler uyur
Yeni bir dünya kurulur, yeni bir hayat; ortasında hayatın
Denildi ki: Beklesin yüreği yanında olanlar; beklenen yakın.
Kayıt Tarihi : 30.10.2009 16:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!