Hengâme arasında unutulmuş anılardan birinde
Erguvan yapraklarından seçemediğim saltanâtın
Mahşerin esrik sıcağında dört bir yana savrulan
Mest olmuş kuyulardan uzanıp teselli ediyor gibi
Dağ eteğinde bir deste, beyazdan yanık dumanı
Saydam gölgesinde dinleniyor ardında selvi yeleli
Öylesine heybetli, öylesine dîvâne ve âsi kirpiğin
Dizlerine kapanmış insaf diliyor cümlesi âriflerin
Semâi bir ezgi söylüyor sokağımda, çiçek derilesi
Panzehir uyuşturmuyor çardaklardan sarkan sesi
Ve uzanıyor talaş kokusuyla mermerden sedirine
Kan döküyor devrimin, kırmızıdan keskin gelincik
Karşıki mızraklar dayanır mı nazarınla savaşmaya
Nazarın ki kör kurşun, kaç beşik vuruldu uğrunda
Asrımın son gecesinde beyhûde parıldıyor hâlem
Kayboluyorum Süveydâ, ne sen varsın ne mâtem
Yarım kalan nakışlar gül duvağına dikilir serçenin
Dikilir ve bekler sabırla gelecek günün batmasını
Yakası açık, boğazı yumru, yutkunamaz can havli
Ölüm baş ucundaki misafir, geveliyor acı telvesini
Omuzları çökmüş bir ihtiyarsın, hazinesi sandıkta
Küf kokuyor son taneleri kum saatinin ocağında
Pusulasında pençe izi, kanat gerekirmiş vefâ için
Sen yorulmazsın kıvılcımdan yangının ortasında
Sahranın yamacında tutsak, koridorlar can çeker
Adındaki gümüş künye tutuşur firar nesnesinden
Tozlar bürünür emsâlin, sen pervazında beklersin
Pervazın ki müstakbel değil, şakağımda dipdirisin
Tutuklanır anılarım çarmıhına gerilen rengimden
Sana kara derler Süveydâ, aydınlıksın gecemden
Kayıt Tarihi : 27.9.2023 01:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!