Bir kayadan duman duman
On iki metre atlıyan,
Dağ kokusuyla yüklü su.
Boşluğa fırlayınca saç,
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.
Şimdi en açık renginde gözlerin
Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak
Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin
Şiir gibi bir şey seninle yaşamak
Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin
Devamını Oku
Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak
Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin
Şiir gibi bir şey seninle yaşamak
Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin
Edebi tasnif olarak didaktik şiir bir tür olarak vardır ancak didaktik şiirlerin gerçek şiir olup olmadığı konusu daima kuşkuyla karşılanmıştır..bazan şair o kadar güçlüdür ki eğitici öğretici dikte edici şiir yazsa bile yazdığı şey o sınırlar içinde kalmaz , kalamaz ve eserinde şiir dediğimiz şey oluşabilir..
Tanzimat bize batıdan bir çok şey taşımıştır...sanatın bir kolu olan opera ise benim bildiğim kadarıyla en radikal biçimde cumhuriyetin aldığı kararla ülkemize gelmiştir..Ecnebi birebir kopyalar yerine adaptasyon (uyarlama ) nitelikli eserler verilmesi çabası için mesela cumhuriyetin 10. yılı için bestekarı cemil reşit rey ? olacak sanırım lüküs hayat opereti hazırlanarak sahnelendi..ve yine orada sözleri yani güftesi nazım hikmetin olduğuna dair büyük ittifak olan '' şişlide bir apartıman '' var ..malumdur..Ancak nazım mesela bu parçasını şiir kitaplarına almamıştır..keza faruk nafizin cumhuriyetin kültür politikaları konsepti içinde ürettiği Akın , Özyurt , kahraman gibi operetlerdeki arka ses veya koro güftesi parçalarının bir çoğunu şiir kitaplarına almamıştır..Sanırım çoban çeşmesi gibi bir kaç örnek gerçekten şiiriyet gösterdiği için alınmıştır kitaplarına ..
Cumhuriyetin bir politikası da osmanlıcılık yerine anadoluculuk olarak tezahür etmişti..Bu vesileyle o zamanlara kadar normal resmi eğitim müfredatında olmayan etiler lidyalılar frigyalılar akhialılar v.b kadim anadolu uygarlıkları izlenen tarih politikasına bağlı olarak sanat takviyeli empoze cihetine gidiliyordu..
Bu politikaya bağlı olarak halktan gelen istekten çok halkı eğitmek maksadı güden bu tür sanat eserleri özünde bir sipariş hissi uyandırıyordu..Ve nitekim zaman içinde halkın kültür dokusunun bu düzeyde bir empozeye uygun talep oluşturmaması nedeniyle tedavülden kalktılar..
Ancak her yenilik gibi bunun da yerli ve halkın diline dönük örnekleri çıktı...yunus emre için yapılan mevlana için yapılan ve tutması beklenenlerin aksina az önce bahsettiğimiz gibi bir keşanlı ali destanı müzikali , lüküs hayat opereti hala talep oluşturmaktadır..Devekuşu kabaredeki kabare gibi elitsel kesifliği daha düşük profildeki oyunlarla bugün yeni bir kuşağın batı doğu ortalamasında bir yerlere taşındığı malumdur..
Bütün bunları niçin söyledik..veya bu kadar şeyin yerine kısa bir şey söyleyebilsek ne söylerdik orhan balkarlı dosta meramımızı anlatmak için...mesela bir dize gelse aklımıza..
Sen yürüyorsun geçiyor bir ırmak- Mehmet Sümer
yani şair varsa ırmak var
evet bu şiirde su akıyor ama sütüven sadece bakıyor..şiirde sütüven yok..bir arkases bir hikaye anlatıcı (storyteller) veya nörraytır (narrator) olarak var...Şiir efsanelerin kamerası olamaz bizzat efsanelerin kaynağı olur
sabah ilk yorumum yazarken böyle düşünüyordum..ve hala böyle düşünmekteyim..
Saygılarımla
Saygılarımla
Şiiri okurken bir çuval tuz yüklendi aklım. Bu şelale şiirde yüklendiği yükten yandı aklım. Su içinde susuzluk, tarih içinde tarihsizlik talihi kondu mekana.
Eros ve İlyada hemen gelmese bile,
Sabahattin Ali hikayesinden yetişti bizim Hasan, yetişti Emine.
Hasan boğuldu, kendini astı Emine.
Gelmiş geçmiş bütün şair, yazarlara derin saygılarımla,
kutlarım çok güzel bir anlatım su gibi. su hayattır
Şiiri okuyunca,sanki bir ayazmanın altında yıkanıyormuş gibi hisstetim bir an kendimi.
Şair duygu ve birikimlerini bir şelelenin havuzunda harmanlayarak mitelojik bir örgüyle örmeye çalışmış.Tıpkı o günlerden günümüze aka gelen bir ırmak gibi.Ben şiirdeki kahramanlardan ziyede.Su temasına değinmek istiyorum.Burada su teması çok zayıf kalmış verilmek istenen mesaj bir çağlayan ve ırmakla sınırılı bırakılmış.Oysa suyun öyle halleri vardır ki,anlatılmakla bitmeyecek kadar geniş. Nuh kavmini helak eden,Atlantis denen kayıp ülkeyi yutan,Lut kavmini gölün dibine batıran da suydu.Netice olarak şiir zayıf ve tarihe düşülen küçük bir nottan ibaret kalmış,Hamam ve kaplıcalara değinilmemiş olsa da ,bu adamaların ve hatunların , yıkanacak kapalı bir yerleri yokmuymuş ki gidip şelalenin altında yıkanmışlar hep.Herhalde hicab duyguları tam manasıyla kemale ermediğinden olsa gerek.
Bu şiiri okuduktan sonra suyla alakalı bir şiir yazmak bize farz oldu sanırım.
Biz hala büyük çoğunluğu Eros’u bir don, iç çamaşırı markası,Afrodit’i Banu Alkan zanneden bir toplumuz ne yazık ki. Onun için bu şiirde geçen çeşitli mitolojik kahramanlar, islam öncesi Anadolu’ya ait çeşitli tarihi öğeler ve figürler bize garip gelmekte. Ve ne yazık ki Sinyali bey gibi entellektüel birikimi yüksek birisi tarafından bile, şiirde şiir olmayan bir taraf aranmakta.Canım ağbim, oysa biliyoruz ki ne şiir olmayan şiirlere boncuk dağıtırsın hatır belasına.
Şairler böyle, kimi tutar elinden okurun, gezdirir kırda bayırda, çeşme başındaki kızlara ışmar ettirir Karacaoğlan gibi, kimi tutar bir taşın üstüne oturtur seni on iki metre yükseklikten gürül gürül akan şelaleyi, canlı dipdiri sarılasın gelecek bir kadın gibi tarif eder, Mustafa Seyid Sutüven gibi.Buna üslup farkı desek daha iyi olmaz mı ağbim?
Oturduğun kayanın üstünden aşağıda Afrodit’i cillop gibi hatunu görüyorsun suya girmiş yıkanıyor ne göz alıcı manzara.Şiiiri okuyan hangi okurun o suya cumburlop atlayası gelmez.Namahremdir deyip ellerini yüzüne kapatanlar bile, ‘’parmak aralarından bir şeyler görsem günah olur mu acep?’’ diye iç geçiriyordur.
Bak Kemal ağbimin nasıl da bir gümüş tas alıp da koşası geldi o suya.Tellaklık yapam ücret bahşiş istemem diyor.
Bu benim şiire ilişkin yorumum değil tabii ki; Sinyali ağbime, Kemal Ağbime ve tüm okurlara bir sabah selamı vereyim dedim.
Güzel şiir vallahi
Saygılar şiir gönüllü tüm güzel insanlar
Mehmet Kaplan sanırım o meşhur cumhuriyet dönemi şiir tahlilllerinde tek şiirlik şairler olarak niteliyordu Sutüven i..ki soyadı şiire isim olmuş gözüküyor..nakış nakış bir şiir olsa da pastoral bir çerçeve çizse de şiirde şiir olmayan bir taraf var..
Mesela karacoğlan ''ÇUKUROVA BAYRAMLIĞIN GİYERKEN'' şiirinde nasıl bizi tabiatın içine alıyordu..yani bir manzara resminden seyreder gibi değil bir romandan tasvirel bir anlatıdan dinler gibi değil bizzat o yerlere bizi zaman makinasıyla uçurur gibi yazıyor daha doğrusu söylüyordu..söylüyordu sözcüğünü bilerek seçiyorum çünkü söylemekle anlatmak arasında çok fark var..
Edebiyat analizcileri için mükemmel bir kadavra bu şiir..şaire rahmet diliyorum
Bu şiir ile ilgili 46 tane yorum bulunmakta