Sütçü İmam Şiiri - Mehmet Hanifi Sarıyıldız

Mehmet Hanifi Sarıyıldız
179

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sütçü İmam

Bin dokuz yüz on dokuz yirmi üçü Şubat’ın,
İngiliz askerleri, Güneyinde Maraş’ın.

Amerikan koleji yanındaki kışlaya,
Bir alay kadar, gelip yerleştiler ilk defa.

İngiliz birliğinde sömürge askerleri,
Hintli Müslümanlar dan oluşmuştu ekseri,

Bu arada önceden sürülen Ermeniler,
İşgali fırsat bilip grup grup döndüler.

Şu var ki İngilizler, hain Ermenilere,
Umdukları fırsatı vermiyordu nedense,

İngiliz Askerinin çoğu Hintli Müslüman,
Zulme pay vermiyordu kalplerindeki iman.

İngiliz’in, kendine göre hesabı vardı,
Taksimde düşündüğü, Musul ve petrollerdi.

İşte bu yüzden de İngiliz’ler Maraş’ta,
İleri gitmeyerek kan dökmediler boşa.

Ermeni teklifi de dikkate alınarak,
Dediler Maraş ili, Fransız’a müstehak.

Yirmi dokuz ekimde ve aynı yıl içinde,
Fransız askerleri, Şeyh Adil mevkiinde.

Ancak bir olay var ki, şeref verir ırkına,
Bir kipti, (Aptal Halil) hayranım şuuruna.

Hain Ermenilerin, ileri gelenleri,
Davulla zurna ile yapalım der töreni.

Davulcu Aptal Halil, bu din bahsidir ağa,
Ben bu işi yapamam elim varmaz tokmağa.

Davulun kasnağını altınla doldursanız,
İstemem eksik olsun, sizin olsun paranız.

Parça parça etseniz beni, yine çalamam,
Hele din kardeşimin bağrına hiç vuramam.

Maraş’ın kıptisi bu, gerisini sen anla,
Ey davulcu! Şimdi vur patlasın davuluna.

Yerleşti Ermeni’si, Fransız’ı Maraş’a,
Girmişti her ikisi zulmetmekle yarışa,

Zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu,
Ermeni’nin zalimi,Fransız dan da çoktu.

Maraş’lı kan ağlarken gavur,zevki sefada,
Böyle rezil insanlar, demek varmış dünyada.

Durum bu ahvalde iken tarih,otuz bir ekim,
Bir kurşunla değişti kara bahtım, kaderim.

Bir ikindi vaktiydi, güneş solgun ve mahzun,
Bir türlü batmıyordu, zaman kısa, yol uzun.

Fransız ve Ermeni devriyesi bir grup,
Kışlaya dönüyordu zil zurna sarhoş olup.

Çarşaflı üç Müslüman Türk kadını, bir çocuk,
Göründü bu sırada yer ise Uzunoluk.

Hamamdan çıkmışlardı, ürkek ve de dikkatli,
Sarhoş devriyelerse hem alçak hem meraklı.

İçlerinden birisi sokuldu kadınlara,
“Nedir bu giydiğiniz, yüzü örten kapkara.

Dedi, attı elini çarşafı yırtmak için,
“Bura Türk değil artık bu siyah peçe niçin? ”

İffetli Türk kadını, toparlandı çabucak,
Ne yapmak istiyordu bu kahpe dinli alçak?

Namusuna uzanan bu el, kırılmalıydı,
Bu şerefsiz küstahlar derhal vurulmalıydı.

Bağırdılar sesleri çıkıyor mu bilinmez?
Bir Türk görür de bunu, bilmem nasıl delirmez.

İşte Çakmacı Sait deli gibi atladı,
Yazık gavur mavzeri, Çakmakçı’yı hakladı.

Gözü dönmüş Fransız, hedefsiz atıyordu,
Çakmakçı Sait yerde Hâla kıvranıyordu.

Karşıda Sütçü İmam, dezgahının başında,
Halim selim ve muti kendi nafakasında.

Allah rızası için imamlık yapar İmam,
Günlük nafakasını temin etti mi tamam.

Kadın çığlıkları ve patlayan silahları,
Duyunca Sütçü İmam, fırlattı bardakları.

“Durun bire dinsizler, durun köpek soyları,
Bir nara ile çekti hemen altıpatları.

Dan dan bastı tetiğe,
Geberdi bir devriye.

Yürekten atılan bu, düşmana ilk kurşundu,
Namusuna el atan Fransız vurulmuştu.

Artık Sütçü İmam’ın, yoktu nafaka derdi,
Allah yarattığını nasıl olsa beslsrdi.

Silah sesini duyan diğer devriyeler de,
Kan gören kurt misali toplandı aynı yerde.

Kahveci Kel Hasan’ın atını aldı hemen,
Ahır dağına doğru atını sürdü İmam.

Süleymanlıdan gelen Fransız devriyeler,
İncebel de İmam’a tesadüf eylediler.

Yok idi haberleri Maraş’taki olaydan,
Ancak şüphelendiler,İmam’ın telaşından.

Aradılar durdurup buldular silahını,
Ve ondan sanmışlardı İmam’ın telaşını.

Alarak silahını bıraktılar İmam’ı,
Kaçırdılar bilmeden değerli avlarını.

Böylece Sütçü İmam Bertiz’i mekan tuttu,
Ellik gavuru fakat sanma bunu unuttu.

Her gün bir günahsızın basılıyordu evi,
Mel’un Ermenilerin ispiyondu görevi.

Ancak yiğit Maraşlı ne yıldı ne de sindi,
Düşmanın ne gücünden,ne zulmünden çekindi.

İcabında göksünü siper yaptı kurşuna.
Elhak zül getirmedi şerefine, şanına.

Bir bakardın birisi ateşlerdi evini,
Düşmana mermi diye atıyordu kendini.

Her taraf kan ve duman, düşman ürkek çaresiz,
Ne var ki yakan da biz yananda yine biziz.
Gün günü kovaladı, ateş ve kan bitmedi.
Dünya bu şahlanışa,göksünü ilkledi.

Maraş kaynayan kazan,
Kış ortasında hazan…

Dökülen yaprak gibi kelle,kol ve bacaktı.
Bu uğurda ölmekten korkan hain, alçaktı.

Maraşlım ne korkaktı ne hain ne de alçak,
Bu kavgada çok şükür çıkmadı tek bir kaçak.

Yediden yetmişe dek,can verip can aldılar,
Tarih sayfalarında altın nişan aldılar.

Hepsi Sütçü İmam,hepsi bir kahramandı,
Bu ancak masallarda görülen bir destandı.

Bin dokuz yüz on dokuz yirmi üçü Şubat’ın,
İngiliz askerleri, Güneyinde Maraş’ın.

Amerikan koleji yanındaki kışlaya,
Bir alay kadar, gelip yerleştiler ilk defa.

İngiliz birliğinde sömürge askerleri,
Hintli Müslümanlar dan oluşmuştu ekseri,

Bu arada önceden sürülen Ermeniler,
İşgali fırsat bilip grup grup döndüler.

Şu var ki İngilizler, hain Ermenilere,
Umdukları fırsatı vermiyordu nedense,

İngiliz Askerinin çoğu Hintli Müslüman,
Zulme pay vermiyordu kalplerindeki iman.

İngiliz’in, kendine göre hesabı vardı,
Taksimde düşündüğü, Musul ve petrollerdi.

İşte bu yüzden de İngiliz’ler Maraş’ta,
İleri gitmeyerek kan dökmediler boşa.

Ermeni teklifi de dikkate alınarak,
Dediler Maraş ili, Fransız’a müstehak.

Yirmi dokuz ekimde ve aynı yıl içinde,
Fransız askerleri, Şeyh Adil mevkiinde.

Ancak bir olay var ki, şeref verir ırkına,
Bir kipti, (Aptal Halil) hayranım şuuruna.

Hain Ermenilerin, ileri gelenleri,
Davulla zurna ile yapalım der töreni.

Davulcu Aptal Halil, bu din bahsidir ağa,
Ben bu işi yapamam elim varmaz tokmağa.

Davulun kasnağını altınla doldursanız,
İstemem eksik olsun, sizin olsun paranız.

Parça parça etseniz beni, yine çalamam,
Hele din kardeşimin bağrına hiç vuramam.

Maraş’ın kıptisi bu, gerisini sen anla,
Ey davulcu! Şimdi vur patlasın davuluna.

Yerleşti Ermeni’si, Fransız’ı Maraş’a,
Girmişti her ikisi zulmetmekle yarışa,

Zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu,
Ermeni’nin zalimi,Fransız dan da çoktu.

Maraş’lı kan ağlarken gavur,zevki sefada,
Böyle rezil insanlar, demek varmış dünyada.

Durum bu ahvalde iken tarih,otuz bir ekim,
Bir kurşunla değişti kara bahtım, kaderim.

Bir ikindi vaktiydi, güneş solgun ve mahzun,
Bir türlü batmıyordu, zaman kısa, yol uzun.

Fransız ve Ermeni devriyesi bir grup,
Kışlaya dönüyordu zil zurna sarhoş olup.

Çarşaflı üç Müslüman Türk kadını, bir çocuk,
Göründü bu sırada yer ise Uzunoluk.

Hamamdan çıkmışlardı, ürkek ve de dikkatli,
Sarhoş devriyelerse hem alçak hem meraklı.

İçlerinden birisi sokuldu kadınlara,
“Nedir bu giydiğiniz, yüzü örten kapkara.

Dedi, attı elini çarşafı yırtmak için,
“Bura Türk değil artık bu siyah peçe niçin? ”

İffetli Türk kadını, toparlandı çabucak,
Ne yapmak istiyordu bu kahpe dinli alçak?

Namusuna uzanan bu el, kırılmalıydı,
Bu şerefsiz küstahlar derhal vurulmalıydı.

Bağırdılar sesleri çıkıyor mu bilinmez?
Bir Türk görür de bunu, bilmem nasıl delirmez.

İşte Çakmacı Sait deli gibi atladı,
Yazık gavur mavzeri, Çakmakçı’yı hakladı.

Gözü dönmüş Fransız, hedefsiz atıyordu,
Çakmakçı Sait yerde Hâla kıvranıyordu.

Karşıda Sütçü İmam, dezgahının başında,
Halim selim ve muti kendi nafakasında.

Allah rızası için imamlık yapar İmam,
Günlük nafakasını temin etti mi tamam.

Kadın çığlıkları ve patlayan silahları,
Duyunca Sütçü İmam, fırlattı bardakları.

“Durun bire dinsizler, durun köpek soyları,
Bir nara ile çekti hemen altıpatları.

Dan dan bastı tetiğe,
Geberdi bir devriye.

Yürekten atılan bu, düşmana ilk kurşundu,
Namusuna el atan Fransız vurulmuştu.

Artık Sütçü İmam’ın, yoktu nafaka derdi,
Allah yarattığını nasıl olsa beslsrdi.

Silah sesini duyan diğer devriyeler de,
Kan gören kurt misali toplandı aynı yerde.

Kahveci Kel Hasan’ın atını aldı hemen,
Ahır dağına doğru atını sürdü İmam.

Süleymanlıdan gelen Fransız devriyeler,
İncebel de İmam’a tesadüf eylediler.

Yok idi haberleri Maraş’taki olaydan,
Ancak şüphelendiler,İmam’ın telaşından.

Aradılar durdurup buldular silahını,
Ve ondan sanmışlardı İmam’ın telaşını.

Alarak silahını bıraktılar İmam’ı,
Kaçırdılar bilmeden değerli avlarını.

Böylece Sütçü İmam Bertiz’i mekan tuttu,
Ellik gavuru fakat sanma bunu unuttu.

Her gün bir günahsızın basılıyordu evi,
Mel’un Ermenilerin ispiyondu görevi.

Ancak yiğit Maraşlı ne yıldı ne de sindi,
Düşmanın ne gücünden,ne zulmünden çekindi.

İcabında göksünü siper yaptı kurşuna.
Elhak zül getirmedi şerefine, şanına.

Bir bakardın birisi ateşlerdi evini,
Düşmana mermi diye atıyordu kendini.

Her taraf kan ve duman, düşman ürkek çaresiz,
Ne var ki yakan da biz yananda yine biziz.

Gün günü kovaladı, ateş ve kan bitmedi.
Dünya bu şahlanışa,göksünü ilkledi.

Maraş kaynayan kazan,
Kış ortasında hazan…

Dökülen yaprak gibi kelle,kol ve bacaktı.
Bu uğurda ölmekten korkan hain, alçaktı.

Maraşlım ne korkaktı ne hain ne de alçak,
Bu kavgada çok şükür çıkmadı tek bir kaçak.

Yediden yetmişe dek,can verip can aldılar,
Tarih sayfalarında altın nişan aldılar.

Hepsi Sütçü İmam,hepsi bir kahramandı,
Bu ancak masallarda görülen bir destandı.

Mehmet Hanifi Sarıyıldız
Kayıt Tarihi : 23.10.2008 14:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuncay Akdeniz
    Tuncay Akdeniz

    Sevgili üstadım,Muhteşem bir eser.Allah şehitlerinize rahmet eylesin makamları cennet ruhları şad olsun .bu günkü varlığımızı onlara borçluyuz..ama şimdi daha çok sütçü imamlara ihtiyacımız var . fravun kafalıların akıl zaafiyetinden Allah bu milleti korusun duyarlı yüreğine sağlık selam ve saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Bilal Özcan
    Bilal Özcan

    Mehmet Bey!
    Mükemmel harikulade can-ı gönülden kutlarım
    Selam olsun ecdada selam olsun ecdat yolunda olanlara selam ve dua ile

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mehmet Hanifi Sarıyıldız