İçler acısı bir özlemle büyür sisli göllerde nilüfer… Solgun gölgelerde ağlıyormuşcasına salınır renk renk hüzün kokan gözyaşlarına… Aşk Leyla’ya nasıl yakışırsa, özlemek de bir o kadar yakışır mahzun yapraklarına. Gönülden severek, hasretleri bitirerek, acıları tümden silerek bırakır gönlünü çiğ damlalarının suskunluğuna... Bundandır mütemadiyen kendime benzetişim.
Ay, suların göğsünü öperken her gece bahar gibi kanar gülüşüm. Hüzünlü bakışımdır koynundaki vebal. Sular çekilir, hicrana dalar balıklar, gecenin yareleri sızlarken ömre bedel anlarda günaha girer nazlar. Bir perde çekilir geçmişe, ufukta gün solar, ellerimde siyah güller kanar.
Bal rengi gözlerimde sevdalı besteler ağlar. Düşlerin en derinine dalar gözlerim, deli kız türküleri yakarım nedensiz. Oysa sevda çağını kapattım çoktan, bir bahardır gönlüm. Nam-ı diğer güz. Sense umudumun gönül serveri… Uzatsam, tutar mısın elimi… Ellerinin birikmiş sıcağında kırmızıya çalar güllerim, hüzün gözlerinin sırrıyla yanar yüreğim.
Gamlı bir alemdeyim, ateş dağlarında sanki cehennemdeyim. Sesinle yaşat beni, bakışlarının nemiyle sızılarımı dindir, çek hazanımı. Sen ki sustukça yankılanırsın semalarımda; yıllandıkça yüzümde bir çizgi, saçımda ak. Her nefeste dudak, düşlerimde çiçek çiçek duvak. Dilim buselik bestenin tutkunuyken, inlesin nağmeler bırak. İnce bir sitem de olsa gözlerim, zamansız ölüm kuyularına atma ümitlerimi. Ne desem kar etmiyor bak, hadi gel gözyaşımın günahına gir.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış