Düşmekle korkmak arasındaki bağı düşündüm…
Yıllara yayılmış bir korku bu ardından gelen düşmekten önce…
Yaşamın içindeki tüm güven duygularını bir anda sarsan bir duygu bu düşmek korkusu…
İkisi de anlamda birbirlerinin yokluğunda bir hiçlik çıkarırdı ortaya… Bazen düşerdim ve en büyük korku yeniden tutunabilecek miyim var olan yere? Ardından kaybetme korkuları peydahlanırdı içimde…
En mutlu ve huzurlu olduğum zamanlarda ortaya çıkardı bu korku…
Ya o giderse ben nasıl düşerdim ve nasıl tutunurdum yaşama?
Bel bağlama ve alışkanlık duygusu bu sadece sonundaki korku bir kayboluş olurdu veya baştan sona dağınıklık ve ters düşünceler…
Geriye dönüşü tutulamayan bir düşünce boşluğu… Sebepsiz korkuların atak halinde bedene yaptığı baskılar…
Unutması çok zor zamanlara yayılan sabırsız düşüncelerin ataklara kalktığı anlar…
En çok kaybetme korkusunun bedendeki boşluğu…
Zaman ve korku birbirini zayıflatma etkisi ile bedenin iç huzura doğru ataklarla, titremelerle, ağlamalarla veya pişmanlıklar yaşanan her şeye duyulan
pişmanlıklar…
En önemlisi yarınsızlık korkusu ile düşme veya nefes almalardan kopma korkuları…
İşte bedensel direncin başladığı dayanma gücü ile var olma istekleri…
Hepsi garipsenecek duygular ardından gelen telaşlar ile dönüşüm arayan dirençle yavaş yavaş zayıflayan hislerle ağlamaların içinden çıkan haykırışlarla “sende gitme yol uzun yaşam dağılır sabır çöker” derken bile zorunlu ağlamalar başlar…
Sen de gitme ruhum yalnızlığa gömülür, artık yaşam çok ucuzlar, cümleleri ile çene kemiklerini avuç içleri ile yukarı kaldırma zamanlarıdır en koyu haykırış “sen de gitme yaşam zorlaşır” demek bile artık ağırlığını kaybeder boşluğa doğru atılan adımlar başlar… Sen de gitme gün kararır derken sonunda da günler kararır anlamına dönüşür son iki kelimelik haykırış…
Hiçbir şey, hiç kimse veya hiçbir yaşam kesitinden de atamıyorum artık atmam gereken olaylarla atmam gereken seni veya içime işleyen sen varlığını…
Kaç yıl ardı veya kaç gün ardında ortaya çıkar bu düşünce soruları?
Tüm inanmışlıkların içine düşen bir yaşam bu… İnanmak en yakınımdasın denilene…
İnanmak en yakınımdasın dediğim, tüm ruhumla bağımlılık yaşadığım, tek amacım, tek düşüncem sen varlığı ile var olmak dediğim…
Neleri aldı götürdü yıllar, güven duygumla içime işleyen tüm yaşam zamanlarımın senli olan yıllarına bağlı kalarak nefes alma isteklerime sahip olma duygum…
Boş ver unut gitsin demekti en kolay rahatlatıcı çözüm…
Ya kaybettiklerimin pişmanlığı veya tüm ruhumla teslimiyet duygum ile bağımlı olmamın alışkanlıkları… Veya “bu bir hata idi” demenin sebepsizliği neydi?
Kendi kendimize diyebiliyor muyuz yaşamın uzun zamanlarını inkar edebilme düşüncelerindeki çaresizlikle diyebiliyor muyum kendi kendime tüm geçmişi inkâr edercesine “bu bir hataydı” bunları yaşamak yanlıştı, bunları düşlemek sonsuza uzayacak yanlışlarımdı diyebilir miydim?
Ya o günlerdeki huzurum, umutlarımın gerçekleştiğini sanmalarım veya bu düşüncelere tamı tamına inanmış olmamın gerçekliğini inkâr edebilir miydim?
Yanlışlarımın farkında olarak yapmaya devam ettiğim her şeyi inkâr etme şansım var mıydı?
Veya geceler boyu sevgi düşleri içinde uykusuzlukla sabahlara ulaşma sebeplerime yanlıştı diyebilir miyim?
Kaç olguya yanlıştı diyebilirim veya hayatımın kaç yılını yanlışlarla yaşadım diyebilirim derken bile inkâr edebileceğim veya pişman olacağım kaç yılımı işaretleye bilirdim?
Bunların çoğu laf-ı güzaf olmaktan öteye ulaşamayacak düşünceler idi…
Galiba yaşamın en zor düşünce kararlarını veya düşündüklerini kendi kendine yok saymaktı ve insan hangi şartlar olursa olsun kendi doğruları olan her şeyi yok sayamazdı…
Sonuna kadar çelişkilerle yaşadığım bu duygulardı şüphesiz, korkularım yaşamımın tümünü şüphelerime sokarken, devamlı tedirgin zamanların korkak nefesleriyle varlık savaşında bulunmam, huzursuz zamanları yaşama duygusu yaratıyordu…
Her yeni gün tedirginlikle geçmiş, bir önceki günün ruhsal baskıları ile etken oluyordu var oluşuma…
Tedirgin düşünceler, karışık olayların düşüncelerini bedenime iliştirirken, ürkekliğin içinde çaresizliklerimle yaşam mecburiyeti yaratıyordu ve ben bu baskı ile zaman kovalamacasında idim…
Bu sebepledir ki uzun yolculuklar ve yollardaki umarsız yaşamlarla gitmek istediğim veya kalmak istediğim yerde zaman kovalıyordum…
Çoğul özlemler ve çoğulda hasretle geçen yaşam zamanlarının içinde var oluyordum…
Aslında pek de hoş olmayan zamanların içindeydim…
Düşüncelerden uzaktım kurgulardan korunmak demekti belki de…
Kim kime veya ne için, neler içindi içimdeki buruklukların cevabıydı… Belki sendeleyerek yaşamın içinde duruşum bu yüzden idi…
Beni en çok şaşırtan düşünce “beni bırakma, beni yalnızlaştırma, ben, sensiz boşlukta kalırım” diye şimdilerde beni boşlukta bırakmıştı. Ve ben gün güne uzadıkça yalnızlaşma yolunda kararsız ve ürkek adımlarla yolculuk içinde varlık umudu yaşıyorum…
Böyle anlarda ben susardım, o konuşurdu, çoğu zaman konuşmadan önce düşünürdü, düşündükçe, gözleri buğulanır, yavaş yavaş ıslanırdı, birden elindeki sigarayı söndürerek aracın camından atardı…
Ben de suskunluğa devam ederdim. Beklerdim konuşsun diye, konuşmazdı kendine konuşurdu, dudakları kıpırdarken, sessizdi…
Aniden bir sigara daha yakardı, ben yine susardım aracın hızını yavaşlatırdım…
Kendime sigara yakma cabasında iken, o hemen bir sigara yakar, bana uzatırdı…
Konuşmazdı… Ben susardım, kendimde eksiklikler arardım, kendi kendime hayıflanırdım… Yine susardım…
Uzun sürerdi bu suskunluklarımız ve aracımın ne tarafa gideceğinin hiç önemi yoktu.
Geceydi… geceler hep uzun olurdu… Ve ben artık sabahı hiç düşlemezdim…
Gözlerin sahipsiz bakışlarınla aklımda donuyor…
Uzakları düşlüyorum ve de bakışlarını…
Aklımdan düşmeyen donuk bakışlar bunlar,
Senin güldüğün, benim ağlamak istediğim zamanlara ait…
Gözlerinin bakışları dolanıp duruyor aklımda,
Senin ağlayışlarındaki sesin, sessizliğin,
Bakışlarındaki masumluğun,
Ve senin çaresiz zamanlardaki, akıttığın,
Gözyaşların beynimde mermerleşiyor.
Senin güldüğün zamanlardı,
Benim en çok gülümsediğim,
O an uzaklar düşerdi gözlerimden,
Ben ağlardım…
Sen gülmeye veya gülümsemeye çalışırken,
Ben dişlerimi öfke ile gıcırdatırdım,
Kadere öfke salarak…
Sen zorlardın kendini konuşmak isterken,
Derdim ki ruhum bile senle beraber,
Yeter ki tut avuçlarımı…
Sonra gülümserdin, çalan müziği değiştirir,
Benim sevdiğim Kayahan şarkılarına dönerdin,
Ve başlardın mırıldanmaya, ki anlardım aklındaki konuyu,
Değiştirip ve sen sonra yine gülümserdin…
Biz birbirimize ağlama zamanlarını eşitlerdik,
Sen susardın benden sonra sen hep düşünürdün…
Olmayacak tüm renklerden sonra, senin sesinin rengi beklenen tek umuttu sanki...
Bu kadar anlatım sonunda düşündüklerimin arasında tek hatam vardı ki hayatımı darmadağın eden…
Evet o hatam ki yıllara sarkan acılanmalarıma sebep olan inanmışlık veya sana limitsiz inanmak…
Sonunda ortaya çıkan aldanıştı yaşamımı darmadağın eden, güven duygusu idi…
Şimdilerde artık zamanın geçi ve kendi kendime inanmışlığımın bedelidir yıllara sarkan sonuç “tiksinti” duygusunu öne atan…
Tüm yazmalarımın sonuna eklenen tek kelimelik tanı tiksintim…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 21.5.2018 16:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bunların çoğu laf-ı güzaf olmaktan öteye ulaşamayacak düşünceler idi… Galiba yaşamın en zor düşünce kararlarını veya düşündüklerini kendi kendine yok saymaktı ve insan hangi şartlar olursa olsun kendi doğruları olan her şeyi yok sayamazdı… Sonuna kadar çelişkilerle yaşadığım bu duygulardı şüphesiz, korkularım yaşamımın tümünü şüphelerime sokarken, devamlı tedirgin zamanların korkak nefesleriyle varlık savaşında bulunmam, huzursuz zamanları yaşama duygusu yaratıyordu… Her yeni gün tedirginlikle geçmiş, bir önceki günün ruhsal baskıları ile etken oluyordu var oluşuma… Tedirgin düşünceler, karışık olayların düşüncelerini bedenime iliştirirken, ürkekliğin içinde çaresizliklerimle yaşam mecburiyeti yaratıyordu ve ben bu baskı ile zaman kovalamacasında idim…
![Mustafa Yılmaz 4](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/05/21/suskunluklarimiz-benlik-direncimizi-asti-44.jpg)
Her yeni gün tedirginlikle geçmiş, bir önceki günün ruhsal baskıları ile etken oluyordu var oluşuma…
Tedirgin düşünceler, karışık olayların düşüncelerini bedenime iliştirirken, ürkekliğin içinde çaresizliklerimle yaşam mecburiyeti yaratıyordu ve ben bu baskı ile zaman kovalamacasında idim…
Bu sebepledir ki uzun yolculuklar ve yollardaki umarsız yaşamlarla gitmek istediğim veya kalmak istediğim yerde zaman kovalıyordum…
Çoğul özlemler ve çoğulda hasretle geçen yaşam zamanlarının içinde var oluyordum…
Aslında pek de hoş olmayan zamanların içindeydim…
Düşüncelerden uzaktım kurgulardan korunmak demekti belki de…
Kim kime veya ne için, neler içindi içimdeki buruklukların cevabıydı… Belki sendeleyerek yaşamın içinde duruşum bu yüzden idi…
Beni en çok şaşırtan düşünce “beni bırakma, beni yalnızlaştırma, ben, sensiz boşlukta kalırım” diye şimdilerde beni boşlukta bırakmıştı. Ve ben gün güne uzadıkça yalnızlaşma yolunda kararsız ve ürkek adımlarla yolculuk içinde varlık umudu yaşıyorum…
Mustafa yılmaz
TÜM YORUMLAR (1)