Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 37

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 37

Karanlıklarda da yaşam vardı…

Şu an nefes aldığımız yerler bizim isteyip de düşündüğümüz veya yaşamak istediğimiz yerler miydi?

Zorunlu olarak kabul ettiğimiz, yaşadığımız bu yerde yaşamaya rıza gösterip, en doğruları yaparak tam da nefes almak istediğimiz yere gitmek miydi bugüne kadar yapılan mücadele…
Olmayacak veya olamayacak düşler mi kurmuştuk?
Veya sahip olamadığımız hislerle mi biri ile yaşama devam etmiştim…
O yaşamı ben mi seçmiştim, yoksa sonuna kadar içinde var olduğum tesadüfler mi idi? Yoksa aniden düştüğüm sevgi çukuru muydu mecburiyetle içinde var olduğum?

Veya sen benim her şeyimsin derken içten gelen iç baskılar ile bir serüven miydi bu güne değin yaşadıklarım?
Korkular ve tesadüfler, isteklerle birleşmesiydi bugüne kadar süren sevgi serüveni…
Zamanı geldiğinde bir gülüş mor ötesi bir buluz ve akustik bir ses ile tesadüfi başlayan bir sevgi serüveni ile yıllara uzayan, önceleri bir merak sonraları özel cümleler…
Ve özel düşlerle devam eden yaşamın bu kısmından sonra yıllara uzayan güçlü bir sevgi bağı ile yaşamdan kaçışla başlayan, bir akustik serüven ile sevdik cümlelerini içine alan, onlarca yılı veya zamansız düşlerle kurulmuş bir serüven duruşu ile yaşama tutulmuş.
Ve de güç deneyimleri varlığının gücünü kabul edilen bir sevgi ile yaşamın mucizelerle geçecek zamanları…

Ve ardına yapışan kaybetme korkuları ile bedensel direnç yükselişi…

Sıkça görülen sevinç rüyaları gibi düş kurmaları içine alan belki de yarınsızlığı içine alacak bir yaşam kesiti…
Vay be, derken tek kelimelik cümlenin arkasından gelen mıhlanıp çakıldığım bir yaşamın karelerini içine alan heyecan ve tutsaklık yıllarım…

Farklılığın kendini hep öne atışında idi, bunu düşlemek seni yaşamak gibi bir şeydi...

Karanlıklarda da yaşam vardı, bilirsin.
Önceleri saklanırsın, sonra ürkek adımlarla sollarsın kaldırım kenarlarını sonra bir ışık görürsün ve farkında olmadan yürürsün yol değiştirmiş adımlarını bile fark etmeden yürürsün…

Zaman sadece düşüncelerin, hatırlanınca önem kazanır…
Oysa o kadar çok unutmuşluğum vardır ki, düş sıralamalarında…
Ama unutamadığım bir duygum hep vardı, korkmak…
En önemlisi kaybetme korkum ve ardından oluşan baş edilmez düşünceler…

Bir başlangıç, bir bitiş zamanı vardır düşlerin tümünün ortaya veya arada kalan zaman için sadece sahiplenme duygusu ile kapışmak gerekti…

Hep giderdin, sonra durup arkana bakardın…
Hep giderdin, çoğu zaman da durmaz, arkana bakmadan giderdin.
Ben bilirdim, ağlayarak gittiğinde durmaz, arkana bakacak takatin yoktu sanki.
Hep giderdin, saymazdın kaçıncı defa gittiğini, sonra pişmanlıklarınla ve de yalnızlığınla dönerdin…

Düşlemezdin yarınsızlıklarını, yalnızlığını anlamı olmayan çaresizliklerini düşünür, başın öne düşmüş zoraki dönüşünü yaşardın, bense ağlamaklı gözlerle susardım sana…

Gelişinde sessizdi çığlıkların, dönüşünde pişmanlıklarını yaşardın gidişinin...
Sonra gitmenin çaresizliğini yaşardın, ben hep susardım…

Çoğu zaman bana sustuğunda gözlerinden yaşlar akardı, ben sessizliğimi yaşardım ki artık kendime de susardım…

Ağlayışların da olurdu gidişinden dönünce, ben gözlerimi önüme eğer, nefesimi kısar, sahipsizliğime ağlamak isterdim, senin gözyaşların akardı…
Ve ben yine sessizliğime kavuşur, ağlamakla gülmek arasında kısık nefesler alırdım…
Sen suskunluğuna düşerdin. Sessizliğin gözyaşlarını akıtırdın, ben görmeze gelirdim, üzüntünü azaltmak için…

Birden sesini uzatarak gülerdin, ben aracın ıssızlıkta kornasını çalar, sağ sinyal vererek, sığınırdık asfaltın karanlığına, sen gülerdin benim telaşıma…

Sen gülerdin, ben sabahın oluşuna sevinirdim,
bilirdim ki gecenin çaresiz kalıp, zor nefesler alındığını
ve sen bu telaşıma da gülerdin…

Bir müzik çalardı banttan,
“ahtım olsun” derdi tok bir ses, uzatmalı haykırışını kısarak
ve sen evet, “ahtım olsun” derdin içinden fırlayan bir sesle,
ben, gülümserdim nefes alışına…

Sen ağlarken, ben sessizliği yeğlerdim,
susardım,
sağ elimle avucunu tutardım,
ara ara sıkarak, içimde, dünyanın, yaşamın,
insanların, vefasızlığına öfkelenirdim.
Sen bilmezdin,
benim kusmamam için çabalarımdaki, boğulası sesimi…

Sen üşürdün, ben senin üşümenin acısını çekerdim…
Yarın derdim, düşlediklerin olurcasına, sana çaresizliklerimi düşünürdüm.
Unutma çabasında iken ben senin, ağlamalarını duyardım,
kesik hıçkırıklarını…

Hızla geçerdi araçlar solumuzdan, biz susmalara alışıncaya kadar,
öfke doluşurdu içimize, başımızı döndüren hız etkisinden,
ben sana yine sessiz kalırdım…

Olmayasıya çaresiz düşlerdi düşünüp de hayıflandığımız çok şey. Üst üste içilen sigaralardı bu günkü sigarayı unutuşumun acısıydı senden gelen dumana, sana üzülüşüm…

Kaçıncı kezdir benim bu yalnızlığına ağlayışım ki üşüdüğün zamanlara yıldızlar kayardı, ışıkları yüzümüzde parlardı, sen ağlardın, ben çaresiz kalırdım…
Ben hep yalnızlığımda yaşardım, sen ağlardın…
Sen ağlarken, nefesim kesilirdi.
Sen susarken yüzüm alacalaşırdı…

Senin bildiğin çok şeyi ben bilmiyordum.
Sen bildiklerin için ağlıyordun, ben de bilmediklerim için düşler kuruyordum...

Ben korkardım karanlıklardan, içim titrerdi, üşürdüm, oysa sen hep karanlıklardan bakardın gökyüzüne yıldızları sayarken, sen hep kendine konuşurdun, ben duymazdım…

Sen camdan bakarak sessizliği dinlerken, arkanda karartılar görünürdü, ben ağlamaklı bakardım yüzüne, sen göreceksin üzüleceksin diye…
Kar yağıyordu camlara sevgili, kar kokusu avuçlarına sinmiş gibi bakakalıyorum yarınsızlık düşlerimle sana, sen düşünüyorsun, görmüyorsun ağladığımı...

Beklenmeyecek olanı beklemeyi bilir misin sen? Veya kaç mevsim beklersin, bir kış mı yoksa çok yaz mı beklersin?
Veya ömrümce beklerim diyebilir miydin sen? Güzel bir yalan değil mi bu cümleler, hani derdin ya ömrümsün…
Boş ver hiç kimsen bile olamadım ki kendimi ömrüne dahil edeyim...
Seni sevmenin bir güzel yanı varmış ki yalanlarına inanıyor gibi davranmam…

Yaşamın en mahrem kısmıydı ona göre gün batımından gün doğumuna kadar geçecek zaman…
Başlaması ile bitimi anlık zamana sığan tüm umutların içine giren acılanmalardı baş edilemeyen zamanın ruhsal uzunluğu…
Tüm düşleri içine alan bu zaman kesitidir ki ruhsal var oluşun bedensel etkinliği bunun ardına gizlenen tüm umutlardı gerçek zamanlı yaşam…
Ve her şey bu zamana sığan gelecek hesaplarının yapıldığı sorgulanamaz düşünceler…

Sevgi ve daimiliği ile bu zamana sığdırılan başı ve sonu belli olmayan kurguların daimiliği…
Gecenin önünden sonuna kadar uzayan zamanda sonsuza uzayacak düşler kurmaktı asıl bu düşü yaşama düşüncesi idi. Sonsuza kadar sevgide kalmak…
Belki de en büyük bir düş umudu idi yaşamı sarsan korkuları barındıran zamanlar…

Karanlıklarda da yaşam vardı… Sen bunu benden iyi bilirdin, beni bilmez mi sanıyordun?
Geceyi bekleyenler geceden hep korkardı, beni, bilmez mi sanırdın…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 30.3.2018 16:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Veya sen benim her şeyimsin derken içten gelen iç baskılar ile bir serüven miydi bu güne değin yaşadıklarım? Korkular ve tesadüfler, isteklerle birleşmesiydi bugüne kadar süren sevgi serüveni… Zamanı geldiğinde bir gülüş mor ötesi bir buluz ve akustik bir ses ile tesadüfi başlayan bir sevgi serüveni ile yıllara uzayan, önceleri bir merak sonraları özel cümleler… Ve özel düşlerle devam eden yaşamın bu kısmından sonra yıllara uzayan güçlü bir sevgi bağı ile yaşamdan kaçışla başlayan, bir akustik serüven ile sevdik cümlelerini içine alan, onlarca yılı veya zamansız düşlerle kurulmuş bir serüven duruşu ile yaşama tutulmuş. Ve de güç deneyimleri varlığının gücünü kabul edilen bir sevgi ile yaşamın mucizelerle geçecek zamanları… Ve ardına yapışan kaybetme korkuları ile bedensel direnç yükselişi…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4