Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 36

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 36

Belki de mutluluğun içinden fırlayan esaret. Veya bağımlılık zamanlarıydı zoru zoruna endişelerle kaybetme korkuları ile kaybolma düşleri ile sona yakın zamanlarda kendime olan güvensizliklerimin içinde belki son bir yaşam mutluluğu şansı olabilir mi diye umut yaşam zamanlarının da bile kendime yetememe…

Sadece boşluk ve sadece bu boşlukta kaybolma zamanlarıydı kendi kendime güven duygumu eksilttiğim yaşam çıkışlarım…
Korkuyu ve endişeyi öğrenmiştim ve bu şartların içindeki zamanları kullanırken kendime güven duygum gün gün eksiliyordu…

Güvensiz bir yaşamın içinde huzursuz, mutsuzluk zamanlarındaki korkuları yaşıyordum…
Kendime sorduğum nedenle başlayan soruların tüm cevabı olumsuz yaşama çıkıyordu…
Ve korkak, ürkek yaşam zamanlarının içinde varlık savaşımı sürdürme zamanımdı artık önüme baktığım umutlarla veya umutsuzluklarla sürecek yaşamın zorlukları…

Bir anda dünlerden vazgeçip yarını düşündüm.
Yarın ve yarınlar hayatıma ekleyecek neleri kalmıştı veya ne ekleyebilirdi?
Umut verebilir miydi bana veya sevinç, sevinçler verir miydi? En azından rahat nefesler veya denizin kokusunu hissetmemi sağlayabilir miydi?
Şarkıları veya şarkı seslerinden haz almama yardım edebilir miydi bana?
Veya sadece sıradan bir gün yaşamama izin verir miydi?

Evet dünler korkunç masallarla doluydu, bir varmış bir yokmuş diyemediğim binlerce masal karakteri vardı gözümün önünde yaşayabilme isteklerimle…
En azından çocukların gülüşlerinin anlamını duyumsayabilecek miydim?
Acımasız ve kuralsız zamanlar sonrasında yeniden başlayabilecek miydim hem de yazarın dediği gibi “bir gün tek başına” huzur şarkılarını benimseye bilecek miydim?

Sana yakın zamanlarının sonsuzluk hislerinde var olma şartı bana uyacak mıydı?

Güçlülüğün değil haklılığın zamanlarıydı artık beklenen kendine göre haklılık zamanlarında var olmanın iç rahatlığını yaşıyordum…
Ezilmişliğin altında kalan korkularla bilenmiş hayat duygularımın sivrileri atık tükenir halde kesilmiş, erimiş idi. Sadece özlem duygusunu acılanma hisleri ile uğraş oldukça uzayacaktı…
Kendime göre haklılığım ona göre eksikliklerimdi belki de yaşamımızın tümünü zora sokan…

Herkes sevebilirdi ölçüsüz herkes vefa örneği verebilirdi sınırsız ve herkes sevgiye zaman tahdidi olmadan bağlanabilirlerdi birbirilerine ama biz belki de sonsuzu göze almıştık. Veya kavlimiz sonsuz deyip dururken şimdilerde boşa düşen gülüşlerimize acıyorum…
Kavlimiz içimizde söndürülemeyen bir yangın gibiyken sonucun bu kadar acımasız devretmesi bedensel direncimizi aşıp geçmişti yaşam çukurunda…

Artık sevmenin zaman kıstası bitmiş yaşamın kesik nefesleri vardı adımladığımız yollarda…

Bir sonuç bu dağılmış umutlar ve yaşanacak zaman umutsuzluğuna rağmen sadece garip bir beklenti yaşamındaki yürüyüş zamanlarında ki bekleyişi olmayan kesik düşünceler zamanının yaşama umudu ile nefes almalarım…

Yokluğunda duysaydın beni...Sonuç ne olurdu kim bilirdi?
Yokluğunda hatırlat kendini bana unutmadım derken...

Bir gün ben yalnızlığı tattım,
sen yoktun.
Ardından acılar geldi,
Acılanmalar geldi,
Acılanmalarla gözlerim kızardı
İçimden bir şeyle inceldi
Kopuşan cidarlarıyla bedenim,
Sen gitmiştin…

Gidişine baka baka içim acıdı,
Gözlerim kızardı,
Sonraları,
Ağlamaları öğrendim,
Sen yoktun…

Karanlığa alıştım,
Karanlıktaki ışıltıların,
Salınımlarına alıştım,
Geçmişe dair her şey yığıldı, üstüme,
Üşüdüm…
Geceleri yollar asfalt kokardı,
Ben titrerdim, karanlık korkusuna,
Seni düşlerdim, ısınırdım,
İçimde, ince ince bir şeyler,
Erirdi,
Ağlardım,
Sesim çıkmazdı,
Karanlıktı yollar, bir de sessiz,
Öfkelenirdim,
Hurma yeşili tomurları ezerdim,
Sen çalışırdın,
Zifir, karanlık olurdu gece boyu,
Fuarın kuytusunda sana bakardım,
Korkardım yalnızlığımın, Üşümesinden,
Sen yine başka yerlere,
Başkalara bakardın,
Üşümezdin,
Ben donardım,
Kanım koyulaşır, sesimi yutkunurdum,
Öfkelenirdim, kaçardım kendimden,
Koşardım sana doğru,
Kendimden kaçarken,
Sen başını çevirirdin,
Ben korkardım yalnızlıktan,
Acıdan içim acırdı,
Gözlerimiz ovuşturur, ağlardım,
Ağlarken, haykırırdım, gecenin karanlık sessizliğine,
Sonra sesimi yudumlardım kesik kesik,
Sen saklanırdın karanlığın kuytusuna, başka karanlıklara giderdim
Ağlardım gölgelere,
Sonra gülerdim çıldırdım sanılırdı belki de,
Yalnızdım tüm eski kalabalıklarıma rağmen, sessizdim
Ve sen
Karanlıklarda gizlilerdeydin, yürüyordun,
Yürüdükçe kararıyordu yaşam,
Ve ben,
Hıçkırarak ağlıyordum,
Sen ardında beni fark ederek gidiyordun karanlığa,
Bir daha hiç dönemeyesiye veya dönemesiye,
Oysa bir daha hiç görmedim seni, sen uzağa uzaklara dönmeyesiye gitmiştin artık…
Kaç yıl oldu şimdi bilmek zor ama zaten bilmek istemediğim de hesapsızlıktı gidişine.

Bu anlattığım sen değildin, benim karanlık yüzümdü…

Tek noktalık bir sondu bu yaşamın birçok kesiti nefrete dönüşerek nefes almalar…
Ardında hiçbir şey kalmamış bir yaşamın azapları bile tükenmiş hissiz düşler bunlar, belki de düş kurmanın sınırsız düşünceleri bunlar kurgulanırken, hiçbir güzelliğinden elde kalan olmayan bir düş dünyası bu inanılası…
Belki de umutsuz bir sevme örneğiydi tüm acılanmalar…
Belki de uzun bir kâbus gecesinden korkuyla uyanıştı bu tüm yazdıklarımın kâbuslara dönüşmüş anları ki yeniden kâbussuz gece düşlerinin umuda dönüşmüş şekli ile…

Zor bir yaşam, yaşanması çok zor bir kader, kendimden korkarken, beynimin içinde dolaşan koca bir boşluğu dolduran bunca fotoğraf karesini an an sıralayan zor bir yaşam şekli…
Neler kayboldu, neler tekrar tekrar gözlerimin önünde kaça bölünmeli bu yaşamı, neler bitmeli, neler yok sayılmalı ki ruhumdaki sarsıntılar durulsun…
Bu soruları kaç defa sordum yaşamımda kendi kendime
Korkuluyor, her fotoğraf anısından, her renk değişiminden, bağımlılık yaratan kaç çeşit anı var, gün ardı günlerde karşıma dikilen?

Belki de yazmak, yavaş artık yaşamımdaki karelerde tükenmek ve belirsiz bir öfke, sahipsiz düşler sarılmış beynime. Bunlarla baş etmek gerek artık diye sessiz seslerle kendime konuşuyordum…

Korkmuyorum ve de ağlamayı unuttum artık demem gerektiğimi kendime öğütlüyordum.
Olur olmaz hisler tükendi artık… Acıma duygumu da küllendirmek istiyordum. Yaşanacak zamansa tük olumsuz düşüncelererime rağmen umrumda değil artık, kimin için nasıl geçecekse öyle geçmeli ki yaşam tüm öfkesini sadece bana yüklemekten vaz geçsin artık demem bir boş laftı, zaten adalet hak edene hak ettiğini verecekti muhakkak…

Düşsel sınırı olmayan bir yaşamın kesitiydi bu yaşandı bitti diyebilmek için geçen zamanın arkasına bakma telaşlarıydı bunlar…
Özel bir tarifi yoktu, özel düşleri de yoktu… Şartlar kendiliğinden yaşamın içine alıyordu, istesek de düşünmesek de sadece bir sabah uyandığında içinde kalıyordun tüm bedensel ve düşlerle beraber.
Nasıl doğma hakkımızı seçme şansımız yoksa, yaşamın içinde de neyi yaşamayacak sorusunda seçme hakkımız yoktu…
Önemli olan sevgi kutsaldı diyebilmemiz ve yaşamın içinde varken saygı gerektiren düşüncelerde var olmamız arzu edilirdi,

Bundan sonrası ömre yayılan özlemler ve nefretlere ulaşıldı belki de şans diyebilirdik ama şansta seçme hakkı yoktu. Yaşamda var olma isteği vardı çoğul düşüncelerde…

Düşler ve yaşanmışlıklarla, yaşamadıklarımızın ardına bakarak sonuçta sadece yaşantı ve bitti diye düşünmek bile farklı bir şanstı. İyiler ile daha iyiler beğenmediklerimizle daha çok beğendiklerimizin arasından sıyrılan tek düş vardı özlediklerimin ve nefret ettiklerimiz arasında yaşamımıza soktuğumuz düşler vardı silinmezler arasında ki yaşamın özlemine veya nefretine uzanırlardı…

Bu tercih şekli oldukça zordu vazgeçmeye öncelik taşırdı, sıralanırdı hayatımızda vazgeçtiklerimiz ve öfke içinde tekrar ettiğimiz vazgeçemediklerimiz vardı…

Ve bu vazgeçemediklerimizden elenenlerin arasından çıkan hiç vazgeçemediğimizdir ki artık bu da benim kaderime eklenen nefes derim artık. Sonun başlangıcıdır bu katlamak ve huzura özlem duymak…

Cevap veremediğim tek soru vardı buraya kadar neden geldin ve niçin buradasın?
İşte yaşamımızdaki ve bizi ağlamalara ekleyen yaşam içinde var olduğum yer özlemek veya nefret etmek…

Bundan sonrası ise artık ne tarafıma düşeceğim ve beynimde bir şarkı cümlesi düşer, gitmeseydin düşmezdim…
Bundan sonrası ise düşsel sınırı zorlamak olacaktı…
Belki de ötekilerden biri olarak…

Her şeye rağmen, geriye nefes almak, içini çeke çeke gözlerinin ıslanmasını umursamadan yaşamak kalıyor galiba…
Tüm acılanmalar, öfkeler, pişmanlıkları içine sindire sindire yaşamak kalıyor ortada...
Dönüşü olmayacak bir yol bu içinde olup üstünde adımlarımızın yalpalayarak yürüdüğü…
Çaresiz bir bulut gibi dökülecek yağmurların içinde yaşamak var kalan ömrün içinde...
Baş edilemeyen özlem ve adımların çapraşık yürüyüşleri ile nefes tüketmeler var yollarda…

Oysa karanlıktan korkardım, oysa susuzluk titretirdi bedenimi, oysa yollar umuttu, uzaklar işaretti umuda, umutla yaşama…
Sonrası bulanık kalan bir yaşam…
Yalnızlık karanlık bir rüya iken sadece benlik direnci vardı yaşama dair…

Geceye gidiyorum yine gecenin tam da ortasına…
Dışarda bedeni titreten bir soğukluk esintisi var. Sadece yorgunluğun direnç kırılması.
Tüm düşlerin bir anda yaşanmışlıklar ile karşılaşması ve birbirine karışım oluşuydu içimdeki titreşimin bedenime doluşması…
Gecenin bu saatinden ayrılmış anılar zincirinden kurtuluşum, kendi benliğimdeki dağınıklık ile ruhumdaki dinginlik bozukluğu ile kendimi geceye atıyordum…

Artık birçok düşten silkinip yeni bir ruhsal yapı ile nefes alma imkânı arıyordum içimdeki dağınık düşünceler ile…

Geceye ve gecenin içindeki tüm ürpertilerden uzak, kendi gezginliğime gidiyorum…
Garip bir önsezi ve kendine kaçıştı bu sadece ruhsal kurtuluş için…
Çok eskilerde sana söylediğim bir cümlem geldi aklıma ve ruhumun donuklaştığını hissettim…
“Sana yarınlarımı saklıyorum” derken, o günlerde senin için ne kadar donuklaşmış bakışlarımla ağladıklarım geldi aklıma. Ve buz kesen yüreğimle bu günlerdeki zaman aşımına rağmen ne kadar çok şey değişmiş ki hayatımda nerede ise hiçe yakın düşünce kopuşmuş bende. Sadece öfke ve nefret ki tüm düşüncelerimi kavrayan bir davranışımdı kalan…

Bu sefer dolu dolu kendime, sadece kendim için ağlıyordum. Yılların tüm öfkesi ve acımasızlığını benliğimde taşıyarak öfkemi sadece kendime yönelterek kendi kendime kendim için ağlıyordum…

Bugüne kadar bana ağır gelen en koyu ve ağırlıklı ağlayışımdı sadece acıma hislerimi tüm gülme hislerimi kilitleyip, zamanın içindeki hoyratlığımla sadece kendim için ağlıyordum.
Ve içimden bunlar da unutulacak, tüm unutulanları hatırlamadığım gibi, bunları da hatırlamayacaktım…

Yaşamında bir dönem kapanıyordu. Ve ben ruhumu ayakta tutabilmem için bedensel istekle ruhumu yenilemek içime bir umut akıtmak istiyordum…

Çok eskilerde dediğim bir cümle ile “yeniden sabah” tekrar benim için de parlayacaktı gün doğumu ışıkları ile…

Kalan yaşam kısmı ise sadece beklenenin ardından kurulan düşler, istekler ise gizliye düşmüş beklentiler oluyordu, çoğunu kendine itiraf edemediğin…
İçimde yıllardır bir çocuk ağlardı sen duymazdın, sevgiye dair sözler yazardın ben gülerdim, sadece "sevgi yoksunluğunu bilmez ki" derdim…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 19.3.2018 16:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sana yakın zamanlarının sonsuzluk hislerinde var olma şartı bana uyacak mıydı? Güçlülüğün değil haklılığın zamanlarıydı artık beklenen kendine göre haklılık zamanlarında var olmanın iç rahatlığını yaşıyordum… Ezilmişliğin altında kalan korkularla bilenmiş hayat duygularımın sivrileri atık tükenir halde kesilmiş, erimiş idi. Sadece özlem duygusunu acılanma hisleri ile uğraş oldukça uzayacaktı… Kendime göre haklılığım ona göre eksikliklerimdi belki de yaşamımızın tümünü zora sokan… Herkes sevebilirdi ölçüsüz herkes vefa örneği verebilirdi sınırsız ve herkes sevgiye zaman tahdidi olmadan bağlanabilirlerdi birbirilerine ama biz belki de sonsuzu göze almıştık. Veya kavlimiz sonsuz deyip dururken şimdilerde boşa düşen gülüşlerimize acıyorum… Kavlimiz içimizde söndürülemeyen bir yangın gibiyken sonucun bu kadar acımasız devretmesi bedensel direncimizi aşıp geçmişti yaşam çukurunda…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4