Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 32.

Bilinmezlerin en çözülmezi, yalnızlığın içinde olan zamanlarda yaşanırdı…
Ve gizemi yıllara uzayan zamanlara sarkardı…
Ve içinde gizli kalan düşler hiçbir zaman ifşa edilemezdi. Hem de kendi kendine itiraf edilemez, sadece kendi gizemini kendine saklardı…

Sevginin hep çoğulunu verdik, hep çoğulunda vererek kaldık…
Ölçü duygusu buydu her an, en çoğu her daim, sevgi derken hep çoğullardı duygularımda hissettiğim.
Karşılıksız ve de saygı dahilinde bile sevgi için ağlarken çoğuldan akardı gözyaşlarım…

Yüreğimin ritmi bile hep limitteydi…

Yaşamda acılanmaların çoğulu limit aşımındaydı ve işte biz bu sevgiye sadakat dedik ve iz düşümleri uzun yıllara uzadı…
Kahır zamanlarının bile yaşarken ihanet farzettik ki dayanma gücüm arttıkça arttı çoğul limite doğru…
Artık bu ihanet yıllarında bile sevgi adına bağışlanmayı bile def ettim başımdan…
Sevgiydi bu anlatımların merkezi…
Sevgi adına acılanmalara göğüs vermeydi, sevgi adına sabırdı yaşama, yaşam adına, ardı sevgiye inanmaktı…

Kayıp zamanlara atılmıştı tüm istekler ve kendi kendime verdiğim sözdü sevgi adına, içinde yaşadığım acılanmalar veya aldatılışlarım.
Sadece var olan umuttu sabrın sonunda, hatta aşsa bile dayanma gücüydü sevgideki var oluşa.
Yılları umut içinde başa alırken, sonu sadece sabır kelimesi ile bitiyordu bu yaşamın serüveninin bitişi…

Düşe kalka yolculuktu bu arkada bıraktıklarınla önüne çıkacaklardan korkularla yaşama uzamak, öylesine de pek kolay olmuyordu…
Cesaret ve özgüven sadece an zamanlarında sakladığım bir kuytuluktu sadece korkuların ve hasret acılarının sindiği bir öfke zinciriydi yaşama tutunmak…
Vaz geçmek mi asla imkânı olmayan düşünce zincirleri olsa da korkaklık içerirdi…
Katlanmak, tüm öfkeleri ve acılanmaları içime sindirerek yaşamın bu son zamanı dar sokaklarında efelenmeden, kısılmış sadece sığınmak yürek dolusu heyecanı bitmiş yaşama…

Anlaşılan tek şey gerçeklik idi, kimseye güven duyulamayacağı bir gerçeklik…

Ömrünü adadığından nefrete ulaşan duygularımın kopukluğu ile kandırılmış bir yaşam sonuydu sanki tüm sözler, tüm şarkılar yalandı, artık yaşamımda…

Çok güzel yalanlar öğretilmişti bana. Mesela sevmeye, mesela ihanete veya tüm söylenmiş sözlerin unutulmuşçasına inkârcılığı tanımıştım.
Mesela sen benim gerçeğimsin, mesela sen ömrüme adadığımsın veya sevginin ölçüsü yoktur veya sen benim adadığım hayatsın gibi cümlelerin gerçeklik hükmü yoktu…

Sadece katıksız bir yaşamdı bu kalan kurumaya yön tutmuş bir şaşkınlık başlangıcı idi…
Artık ıslanmak istiyorum, saçımın her telinden akmalı yağmur suyu… Ve ben artık ömrüme veya kalan ömrüme arınmak istiyorum… Ve artık senin, senin de en çok ıslanmanı istiyorum, çünkü ikimizin de arınması gerek sanırım…

Yaşama dahil olmuş en büyük acılanmalarım “uzun yaz gecelerinde aracın iç ışığının yüzüne düşmüş ışığın gözlerinde kalan, yüzüme, göz diplerinin derinlerine öylesine savunmasız, öylesine korkularımı içime gömerek, gözlerine baktığım anları şimdilerde düşündüğüm zamanlardır içimden vazgeçişleri unutarak seni düşlememdi acılanmalarımın en uzun süren şimdiler sanki…

Koyu bir karanlığa gizlendi,
geçmişim.
Geçmişime yas tutarken,
bedenim.
Yalnızlaştıkça yalnız kaldı,
karanlığa…
Sensizlik öfkesine geçmişin,
Uğultusu ne?

Kızıl bir öfke bu yaşamın dar,
kesitlerine.
Sadece öfke hâkim olmuşken,
Yaşamın,
kargaşalı nefes almalarına ki
mahsun,
bir gece sahipsiz düşüncelerle,
özlemle,
koyu bir öfke sarmışken ruhumun yalnızlığına sadece bir,
hasret,
ve sadece bir bedensel düşüşle,
özlemin,
içindeki hırpalayan kuruntular
ve
sensizliğin hüküm sürdüğü bir,
yalnızlaşma,
ruhu ile kendimle beraber senden,
vaz geçiş
ki
sonucu siyah bir leke gurubu,
ruhumda,
var oluş telaşı ile, sensizliğin,
içinden,
çıkış ve kayboluşa ilk adımla,
sen,
pişmanlığımın hüküm sürdüğü,
sevginin,
parçalara bölünüşü ile, ben,
yalnızlığının,
hüküm sürdüğü arda kalan
pişmanlıkları,
ile seni tüketişim zamanlarının içindeyim…

Oysa yaşamın o kadar rengi vardı ki, önceliği yeşil alırdı ilk nefesle baktığımızın özlemi ile, sonra portakal kokusuna bulanırdı bakışlar ki sona yakın zamanda uzakların rengi olurdu.
Denizin koyu rengi beklenirdi hep hasrete dahil olmuş, ardından hüznün kokuşunu taşırdı griliklerle açık yeşil ve çocuğun gözlerine düşerdi korkunun rengi siyah ve siyahın zamanları ile kararmış umutların bakışlarındaki koyu zeytini renkle yaşam çocukta ki o çocuk böylece büyür artık alışır siyaha dertlenerek taşır korkunun rengi olan siyah göz diplerini ve hep bekler umudun rengi olan açık maviyi...

Tüm bu geçen zaman bir yaşam oyununun sonuna ulaşıldıkça, kendimle güven savaşı yaratıyordu…
Haysiyetle benliğimin içinde kalmakla, kendime güvenle yaşam savaşı veriyordum.
Tek başıma, tek amaçla, haysiyetimi kaybetmeden ve onurla yaşamaktı bundan sonrası yaşam gücümü kendimle sınayarak…

Çok şey eksik kaldı yaşamımda. Bazılarına bilerek boş vererek umursamadım. Bazılarını da öfkeye dayalı iticilikle arkalara bıraktım.
Birçoğunu da zamanın geleceğine erteledim. Birçoğunda ise, korkulara kapılarak üstünü küllemeye çalıştım.
Asıl önemlileri hatalarımın içine saklananlara dönüp dönüp iç buruklukları ile bakıp bakıp çaresizliğime bıraktım.
En iç burkan acılanmalarla dönüşü olmayan terklere bıraktığımın bile farkında değildim…

En önemlim ise güven hatası ısırgan otunun dağlamasını bile bile onu avucumda tutmaya çalıştım.
Kendimi önemli zannedip sevgimin içindeki insanı en önemlim sandım.
Gereksiz güven duyguları ile kendi kendimi sınamadan, gözü kapalı avuçladım hak etmeyeni…
Aslında körü kürüne dalıştı bu sevginin merkezine ve o merkezde kendimi önemli sanarak değerini yitirecek adımların sahibi oldum…

“Susmak kadar acıydı sensizlik...”
Düşlemekten öteydi acılanmak yokluğuna, belki de öksüzleşmiş bir yaşamdı gündemdeki düşler, korkulardı yarınsızlık hisleri, kayıp yıllardı bel büken yoksunluk, acıydı, acılanmanın üstüne eklenen sahipsiz düşler, oysa yarınsızlık endişelenmekte iken benlikle, düş kurmaydı acı olan sevgi ile beklemeye, uzakları gözlemekti beter olan düş yorgunluğu...

En kıymetlisi olur muydu beklenen için düşler...

En iç burkan acılanmalarla dönüşü olmayan terklere bıraktığımın bile farkında değildim…
Geriye yüzlerimizin bile, birleştirilmiş bir fotoğrafın varlığı bile kalmamış bir yaşam kesitiydi nefes almaya zorlandığım bir sonu yaşatan...

Şimdilerde tek düşüncem belki de en büyük korkumu oluşturuyordu yaşam…
Bir soru sor bana, mesela eskisi gibi bir soru olsun, “beni seviyor muşu” de ki bakalım bundan sonra bu sorulara verebilecek miyim?
Ama sessiz sor ve sadece gözlerimde ar o cevabımı…
Senin dediğin gibi bir oyun olsun, bu ki kimse kimseye yalan söyleyemesin.

Koyu bir girdap bu son…
Obruk çukuruna yayılmış kimin nefes alıp verdiği belli olmayan, kimin ihanette, kimin girdapta yaşadığı bilinmeyen…
Belki de yarınlardaki cevabı yok bu sorgulamanın…
Ama tek cevap vardı yaşamı boyu “aşk için ulumak gerekmiyordu…”
Sadece bende çok sevmiştim yaşamda seni…

Gerçekler yarınki düşüncelerimize hiç uymaz…
En azından verdiğin emektir bir başkası için uygun olan ve bu emek onun yaşamına en azından faydalı olabilmişse, işte o zaman yürüdüğün yol düzgün bir adımlama ile biter...
Yalnızsındır bu yolda, hem de yorgunsundur bu zaman içinde, ama içindeki insan sevgisi, can cana yakınlığı varsa yüreğindeki merhamet duygunu elde ederek yaşarsın, bu dönüş yolu olsa da…

Portakal kokulu sahile gözlerim arkada kalarak dönüyordum kendi şehrime…
Uzun bir yol ve yolculuk olacaktı düşlerimin bir kısmı ardımda kalarak yeni düşüncelerimle yol boyu düşler kuracaktım…

Ama her şeye rağmen bir arınmaydı bu yolculuk ve portakal kokulu Akdeniz sahili...

Zaman çok şeyi benden yitirecek, birçok yeni yaşam zamanlarını verecek nefes aldığım sürece…
İçimdeki huzur, uzun yıllar olmadığı kadar kendini hissettiriyordu…
Artık yeniden var olmaktı uzun zaman sonrası kendi şehrimde ruhum arınmış olarak…

Ve bir gün, daha önceleri yazdığım gibi o bu şehri kaçarcasına terk etmişti…
Arkasında hıçkırarak ağlamaklı kendine kaçak yaşam yaratan…
Dünü düşünüp bugünü yaşayamayan, son sözlerini bir yerlere yazamadan sanki hep aklımda tutarsam, onunla olan yaşamım hep devam edecekmiş gibi düşler kurarken, her cümlesini günlük başlangıç sözüm olarak kullanırken, geriye dönüp tarih hesaplamaları ile, o güne kadar kaç yıl geçmiş ve kaç yaş daha atlamışık sonsuza yaklaşımları hesap ederken, peş peşe geçen yıllarda sanki ona akıl tutulmaları ile bağlanmışken, kendi benliğimden gün gün vaz geçiyor gibiydim…

Ondan sonra kaç kez gittim onun gittiği şehre…
Ve kaç gece orada kalamadan döndüm kendi sığınağıma… Onlu zamanlar ve onla beraber gittiğimiz sahillere kaç defa saymayı arkamda bırakarak gittim…
Son gittiğim portakal kokulu sokakları ve sahili olan şehirde kaç kez konuk oldum,
O, konuk odası sayısı bence belli olmayan otele…
Dedim ya, boşu boşunalıkla ömrümü yoluna heba etmişim.
Bu gereksiz ve değmeyen hislerle insan belki de çok şey öğreniyor, kendi yaşamındaki zamanların önemsizliğini, duyguların değmeyenlerle parçalanmasını kendine acımasızlık zamanlarının mantık dışı kullanışlarını ve kabullenilemez duygularının yaşanmış olmasının çaresizliğini fark ediyor insan…


Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 20.2.2018 13:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yüreğimin ritmi bile hep limitteydi… Yaşamda acılanmaların çoğulu limit aşımındaydı ve işte biz bu sevgiye sadakat dedik ve iz düşümleri uzun yıllara uzadı… Kahır zamanlarının bile yaşarken ihanet farzettik ki dayanma gücüm arttıkça arttı çoğul limite doğru… Artık bu ihanet yıllarında bile sevgi adına bağışlanmayı bile def ettim başımdan… Sevgiydi bu anlatımların merkezi… Sevgi adına acılanmalara göğüs vermeydi, sevgi adına sabırdı yaşama, yaşam adına, ardı sevgiye inanmaktı… Kayıp zamanlara atılmıştı tüm istekler ve kendi kendime verdiğim sözdü sevgi adına, içinde yaşadığım acılanmalar veya aldatılışlarım. Sadece var olan umuttu sabrın sonunda, hatta aşsa bile dayanma gücüydü sevgideki var oluşa. Yılları umut içinde başa alırken, sonu sadece sabır kelimesi ile bitiyordu bu yaşamın serüveninin bitişi… Mustafa yılmaz

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4