Yağmurlar yine hızını arttırdı, yollar ıssızlaşmış, buzkırması kar çarpmasında yüzüm donuk, içimde öfkeler yangın taşması, düş kurma zamanlarından uzak yaşam uğraşı bu gün sonu artığı gece…
Gök yüzü pırıl pırıl kar cümbüşündeki alacalık tunuk beyazlıkla, yüzümde kar yanışlarının ürkekliği, az önce yürümek için aracımdaki müzik çarpması ile toprağa basmak, asfaltın kayganlığı ile uzaklaşmak istedim düşlerden…
En son araçtan iken Kayahan sözlerini mırıldanarak dinlediğim şarkının bedensel yorgunluğu bu…
Yorgun bir yaşamın baş ucu kitabındaki konuları ile yığılmış düş kurmalarının sonucu bu aniden yollar düşmem…
Bir gidip bir gelen portakal kokuları ile yalpalayan düşlerimin arasındaki diğer şarkının tınısı ile güç uğraşında idim, “bu yüzden ömrümden giden gidene“ sözlerini bastıran Kayahan cümleleri içinde ruhum dağılıyordu…
Sahilin oldukça uzağından bir dağ virajındaki ıssızlık ve yabancı seslerin uğultusu kulaklarımda titrerken, dumanı kaybolmuş dağların beyazlaşmış görüntüsüne ay ışığı serpmeleri ile bakınırken, yaşamın tüm girdapları ile boğuşuyordum sanki…
Caddedeki hareket halindeki araçların, akışkan yoğunluğu az, araç boşluklarından ürkmüş adımlarla uzaklaştığım aracıma doğru ilerliyordum…
Geri kal, geride kal diyordu içimdeki tanıdık ses, oysa yıllar önceydi onu gördüğüm gün…
Zaman onunla baş etmeye çalıştığım dar günler, yokluklar, öfkeler arasında baş etmeye çalıştığım kahır zamanlarındaydı bu sese kırgınlığım, her gün bu sese bir zamanlar en uzunundan saygı duyduğum yaşamımın en önemlisiydi…
Kayıp zamanlar vardı veya kaybolmuş ve kaybolacak umutlar vardı. Çoğu pişmanlıkları istem dışı olaylarla doğuyor ve mücadelesi oldukça sert ve sarp oluyordu…
Öncelikle saygı duyulan dünler vardı, oysa yarınlar daha güçtü ve daha yükseklere ulaşan sarp yamaçlar ve zirveler vardı acıyı taşıyan…
Öncelikle güven ve öz güven düşünceleriydi direnci sağlayan. Benlik direncimi arttıran en önemli duygu, yarınlara olan umuttu. Ve bu geriye kalan var oluştu…
Yaşam tüm acılanmalara rağmen sadece kendi seyrindeydi. Tüm ağır yaşam ve hava şartlarına rağmen…
Aslolan başlangıcın tüm şartlarının açıklandığı, sonuna karada tek taraflı devam etmesine rağmen, birçoğu kurgudan öteye gidemeyen bu sevgi köprüsündeki yürüyüşte asıl olan sevginin saygınlığıydı. Ve yaşamın içinde devam eden şartlar, açık ve netti…
Sadece kendince güçlü olan bir sevginin içinde var olmak, güçlenmek demekti yaşama…
Bu sevgi, yaşamımın tam da ortası farz edilen zamandı ki tüm düşünce ve umutlarım içinde yaşanan farklı duygu ve düşüncelerle kopuştu bu bağlar… Gözyaşları yıllar sürecek acılanmaları da beraber getirerek kayıp zamanlar farz edilen bu geçmişin galiba unutulmaza gömülecek zamanlar yaşanıyordu…
Ve uzaklardan uzaklara bu feryat ve çığlıklar, çok zaman duyulduğu gibi bir çok çoğul zaman daha sessiz seslerle bu yaşam anlatımları tekrar yaşanıyormuş gibi belki de bir daha yazılacak, kim bilir dar nefeslerin genişleme zamanlarına, belki o zamanlarda ulaşılacak ki yaşam ebedi sürprizlerle doludur ki fark edilemeyen bir çok anı belki de tekrar yaşanır gibi ortaya çıkacaktır…
Kendime saygımı kaybetmemem için verdiğin uğraşın dışında kalan benliğimle seslemek isterdim sana bu kadar yıl sonra, "Sen benim kaybettiklerimle kendine yeni bir yaşam kuramazsın, çünkü yaşam adalet hudutları içinde var olmaya izin verir ki artık seni düşlemenin tüm güzelliklerini unutmuşken senli yaşamdan kalanları düşlemek oldukça da anlamsız kalıyor artık..."
Geçmişten bugüne alıştığım öyle çok yaşam kesitim var ki, bugüne uzayan öfke, yanıltılma, sahte sözler ve gülüşlerle riya artık o günler kadar etkili olamadan sür zaman devam edecek galiba…
Takvimler değişti, yapraklarındaki rakamlar değişti, belki de düzeldi, oysa sen ve ben aynı nefesleri farklı şehirlerde alıyoruz…
Artık gecelerden korkmuyorum, yalnızlık seslerinden de, düşlerimin tümünün kısımların yok sayarak bir kez haykırarak günaydın diyeceğim ışığını salmaya çalışan güneşe her gün doğumu ki, hep eksik saldı ışıklarını omuzlarıma, kaç öfke zamanını atlattıktan sonra in çok özlediğimdi dinginliğim…
Sana yazdım bunları ki artık beni sokmak istemediğin yaşamındaki eksikliğindeki yalnızlığını biliyorum
İşte o zamanlardaki yalnızlığındır senin ruhunu dağıtan…
Yaşam bu senin ardından sonraki omuzlarımda bıraktıkların ile oldukça ağırlaştı…
Hoş kal bile diyemeden gidişinin ardından, yaşamın boşuna uğraşları ile varlık savaşı verirken, altında kalıp, ezildiğim yüklerden artık korkuyorum ama ne olacaksa olsun derken bile dizlerimin bekleyiş yükü ile oldukça ağırlaşmasıdır ki yaşamıma bezginlik getiren…
Herkeslerin sana benzemesini sadece ruhumun dinginliğine gerekli olduğunu öğrendikçe, zorlaştı yaşamım…
Telafi edilecek ne kalmıştı tüm olumsuzlukların içinde gereksiz günlerle özüme dokunan derinliklerdi ruhumu sarsan…
Sen ki yarınsız umutları bıraktıkça bana, kendinin acılanmalarını hiç hesaba katmamıştın, eminim…
Yaşam aslında adalet idi, tüm acıları ikiye bölerek omuzlarımıza yükledi, oysa senin acılanman beni hiç mutlu etmemişti sadece nankör tarafına dokunmak istedi cümlelere…
Sen hiç gitmeyeceksin, hiç de bitmeyeceksin benden, zamanı kolladık yıllar yılı, kaç kez ağladık, birimiz değeri için, kaç kez soğudu ellerimiz kış ayazında ovuşturulurken, dedin ya hep kalacağım avuçlarında, derdin ya son nefesimin sesi olacak kulaklarında, sonra yeni yeni baharlar göreceğiz derdin ya…
Şimdi kasvetli kış geceleri, içinde endişe, içinde bozgunluk, içinde koyu bir karanlık, sensizlik kalmış tüm düşlerde, sonra ayaz, sonra dolu, sonra kırağı, sonra da geceye küs, geceden kaçış, sonra da kırbaç omuzlarımda ve de sonrası olmayan tüm olguların can acıtan tarafı gözlerimde en sona yakını ise garip bir boşluk sensizlik...
Zaman acımasız, zaman karanlıklardaki yaşamda, zaman, unutmaya dair her şeyin saklandığı an, korkuların koyu sıcaklığı bedende ve sensizlik içimizden fışkıran koyu bir kanla kapanan gözler, hepsi yarınsızlık belirtisi ve sensizliğe açılan kapı bu yaşamın bu anları…
Şimdi geriye kalan sadece karanlık bir boşluk, nefessiz zamanlar ve ürkeklik zamana ve sonu belirsiz bir yolculuk arda kalan ve viraj yaşama, bir dönüş bu düşüncelere. Belki de uzayacak yol sonu yalnızlaşmış yaşama…
Bir adım uzağım boşluk, düşlerim zirvede, umudum yoklukla baş derdinde, oysa yaşamıma kimsesizliğim hakimdi….
Kara bir yazgı bu sevmeye dair, gökkuşağının renklerini saymaktaki sevinçlerdi çocukluğumda saklı olan…
Sevmenin uzak bir yol olduğunu hiç düşlemedim, hiç de umursamadım… Karanlıklardaki yolculuklardı geniş ufuk çizgisinde yürümek…
Sadece umut, sadece beklenti, koskoca bir dünya, küçük adımların altında adımlanıyor…
Uzaklar derken zirvedeki umudu görmekti düşünceler...
Oysa kendine bir hiç yaşam, oysa umuttu koca dağ zirvesi.
Kısa bir uzun atlamaydı hayatın zoru…
Ve çok uzak yaşam düşü bile değildi seni sevmek…
Öylesine başlayıp, iliklerime işleyen bir çile olsa ne yazar ki adı sevmekti… Veya sevilmek sanmaktı…,
Oysa kış, oysa omuzlarımda kırağı çiselenişi…
Sonra garip bir karanlık, adına düş yorgunluğu denen çile…
Arkasında hazmedilemeyen öfke sebebi. Sevmeye dair tutkunluk.
Ardı arkası bir uzun nefeslenme zamanı küçülmüş düşlerle uzağa bakmak…
Uzağın zirvesindeki umudu görmek…
Sonra yarına salınan umutsuzluklar ki artık sonu başa dönmüş bir çile boyutu…
Olmayacak tüm renklerden sonra senin sesinin rengi, kaç yıl sonu bu şarkının tınısındaki bakışların, korkularındı pembe lokumun kokusundaki veda cümlesi, geleceğe saklanmıştı tüm kokular, tüm düşler…
Artık yavaş yavaş mutlu sonların acılanmış yaşamlara dönüşmesi ile önemli birileri olarak yaşanmışlığın artık değer yitirerek, önce ondan başlayarak bana sıçrayan önemsizleştirme duygularım yoğun kabullenişleri ile yaşanacak son zamanları kabullendiğim önemsiz duygular gibi yaşamıma dahil etmem, belki de kendi varlığımı göz ardı etme duyguları ile yoğunlaşmaya başlıyordum sanki…
En önemlimin önemsizleşmesi kendime olan güveni de yitirmişti bana ve yavaş yavaş tüm değerlerim de kaybetme düşüncesi idi beni perişan eden ama gerçekleşmiş bir yaşamdı artık bu yalnızımsı duygularla önemsiz kalan…
Garipsediğim bu kadar konu arasında onu bu kadar önemsizleştirmem, gerçekten çok garipti bunu düşünmem…
En önemlim dediğimi artık çok derinlere düşen önemsiz duygularımın beslenmesiydi bu düşünceye ulaşmam. Bunun adı ise sevginin nefrete veya ona ait olan sevgiye tiksinilmesiydi…
Garip olan da buydu her şeyimsin dediğimden artık tiksiniyorum adından bile bu da ebedi bir kopuş demekti…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 7.1.2018 15:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şimdi kasvetli kış geceleri, içinde endişe, içinde bozgunluk, içinde koyu bir karanlık, sensizlik kalmış tüm düşlerde, sonra ayaz, sonra dolu, sonra kırağı, sonra da geceye küs, geceden kaçış, sonra da kırbaç omuzlarımda ve de sonrası olmayan tüm olguların can acıtan tarafı gözlerimde en sona yakını ise garip bir boşluk sensizlik... Zaman acımasız, zaman karanlıklardaki yaşamda, zaman, unutmaya dair her şeyin saklandığı an, korkuların koyu sıcaklığı bedende ve sensizlik içimizden fışkıran koyu bir kanla kapanan gözler, hepsi yarınsızlık belirtisi ve sensizliğe açılan kapı bu yaşamın bu anları… Mustafa yılmaz
Suskunluklar benlik direncimizi aştı başlığı ile yayınlanmakta olan bu kadar uzun bir yazımın tek kelimelik anlatımındaki şaşkınlığım hala devam etmektedir... "Sabır" ve "Sabır taştı ifadelerim tüm yazımın tek kelimelik "Sabır") kelimesinin yüceliğidir tüm anlatımdan doğuşudur anlam olarak.. Teşekkür ederim ...Saygılarımla..
Arzu ederseniz arkadaşlık isteğinizi yapabilirsiniz...
TÜM YORUMLAR (1)