Sürmene Sahilinde Kış

Hilmi Sancak Dedeoğlu
18

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sürmene Sahilinde Kış

Mevsim ağır kış, dağlarım karla kaplı, coğrafyam bembeyaz
Karadeniz kıyıya atıvermiş karı, bünyesinde asla barındırmaz
Tıpkı diğer kirlilikleri olduğu gibi su yüzüne çıkarıvermiş
Bu deniz kendi renginden başkasına meğer tahammülsüzmüş
Maviye çalar hamsinin kokusu da bembeyaz kara bulamış
Derin vadiler kış uykusunda, yaprak kımıldamaz olmuş
Köprübaşı Deresi sanki bir göl, su akışı hızını kaybetmiş
Her bir damlacık buz tutmuş, akarsular baştanbaşa donmuş
Yükseklerden sürüklenip gelen tek bir toz taneciği bile kalmamış
Dağların kirine, çamuruna Karadeniz ne de susamış
Şimdi mevsim kış; coğrafyam bembeyaz, dağlarım denizine muhtaç

Karadeniz’i ilk taşladığım bahar gününü şöyle bir hatırlarım
Dalgalar arasından sektirerek fırlattığım yassı taşlarımın uzağa gidişini
Çok uzaklara, en yüksek dalgalara, Rusya’nın kenar mahallelerine kadar değişini de
Ufuklarda; koyu maviliklerin tam ortasında bulurum kendimi
Arkamda yüksek dağlar beni gerisin geri çağırmakta
Halkımın maviliğe, açık renge, aydınlığa tahammülü olsa da
Hurafenin sarı idrarının rengini görürüm ayna gibi berrak sularımda
Dağ köyümde yakılan mermilerin boş kovanının peş peşe gelişini
Toplumumun geri bırakılmışlığının her türlü izlerini de
Karadeniz ne kadar da korunmaya muhtaç, ne kadar da masummuş
İçinde bunca kirliliği barındırdığı için gerçekten de kutsalmış
ve de hasretine meğer hiç dayanılmazmış…

Hamsinin tavasıyla Sürmene Türküsü çıkıverdi sonradan
Biz hamsiyi kiremitte yerdik az pişmiş haliyle kılçıklarıyla birden
Kuyruğun tadı damağımda, soğanın acısıyla gözlerim hala ıslak
Karadenizliliğimin ilkbaharı var ya, karın erimeye başladığı an
Coğrafyamın dirilişiyle derin vadiler harekete geçtiği zaman
Akarsular kavuşma coşkusuyla ve hasretle denizle buluşabilmek
Her canlı için bir sevdadır doğasına tıpatıp benzeyebilmek
Yörenin her bireyi olarak birbirini çiğ çiğ yiyebilmek
Ya da denizi taşlamaktan başka bir işe yarayabilmek
Sonra da Karadenizliliğini ilk günkü gibi yaşayabilmek
Ve yüzde yüz olmaktır gerçek Karadenizli olarak ölebilmek…

Hilmi Sancak Dedeoğlu
Kayıt Tarihi : 28.3.2011 21:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Evet, kırmızı kamyon kasasında Karadeniz kıyılarına ilk kez gelen bir dağ köyünün ilkokul öğrencileri olarak bugün gerçek kimliğimize-öz benliğimize kavuşmuştuk. Denize biraz daha yaklaşınca korkuyla olduğum yere çakılı kaldım. Hareket halindeki mavi deniz, olduğu gibi beni kendine çekiyor ve adeta yutmak istiyordu ki, öğretmenimiz geliş sebebimizi açıkladı; “Çocuklar! Bu gördüğünüz yere 'Deniz', kıyıya çarpan şu köpüklere de 'Dalga' denir ve uzaktaki şu cisim de hamsi avlanan kayıkçı teknesidir! Bu denizin adı ise, sizin varlık sebebiniz olan 'Karadeniz'dir ki, burası yaylalarınızdan, mezralarınızdan ve köylerinizden çok daha önemlidir! Şu gördüğünüz Karadeniz sizin gerçek vatanınız, öz malınız ve gelecekteki ‘Büyük Uygarlığınızın’ ortak noktası olacaktır. Dağlarınız, vadileriniz, ırmaklarınız, köyleriniz ayrı olabilir, ancak Karadeniziniz hep aynıdır ve burası bir buluşma, bir birleşme ve bir kavuşma noktanızdır! Sizler de bunun için Karadenizlisiniz! .. Bu sebeplerden dolayı Karadeniz'i korumak, kollamak, onu bağrınıza basmak birinci görevinizdir ve bu dediklerimi ömrünüz boyunca unutursanız hakkımı asla helal etmem size ha..! Şimdi ise korkmayın, gidin Karadenizinizle kucaklaşın ve serbestçe oynayın! ” dedi. Ne gariptir ki, Karadeniz’i ilk görüşümüzde sevip bağrımıza basacağımız yerde, onu taş yağmuruna tutmuştuk; üstelik ömrümüz boyunca korumamız gerekirken, hem de onu bize tanıştıran ve sevdirmeye çalışan öğretmenimizle birlikte… Ne acıdır ki, sevdiğini taşlama işi hem bugün, hem de gelecekte olduğu gibi Karadenizliliğin bir gereğiymiş ve bu iş sadece bizim coğrafyaya mahsus bir özellikmiş meğer... Bıkmadan usanmadan taş atışlarımız devam ederken içimde garip bir duygu belirdi; Evet, Karadenizliler olarak bizler bir yaşam boyu kendimizi, toplumumuzu hep bu şekilde taşlayacak ve tam hedefe isabet ettirene kadar kafa göz kırıp geçirecektik; üstelik kalbimize, ta ciğerlerimize isabet ettirene dek… Ve bu işin sadece Karadenizliye özgü bir davranış olduğunu tam yarım asır sonra nihayet anlayabilecektik! .. Evet, öğretmenimizin dediği gibi, bu Karadeniz ne kadar masummuş ve ne kadar da korunmaya muhtaçmış meğer! .. Zalimce, haince ve insafsızca akan kirli derelerin sürüklediklerine şimdiye kadar nasıl dayanabilmişti; üstelik dağ köylerimizde işlenen milyonlarca suçlar, adaletsizlikler, gariplerin gözyaşları, patlayan dinamit lokumları, yakılan mermilerin boş kovanları, dökülen kanlar, hurafenin kirli aptes suları ve Heykel'i taşlayan hainlerin sarı idrarlarına varana dek... şimdiye kadar Karadeniz bunlara nasıl dayanabilmişti Allah’ım? Kötülük adına, kin nefret dâhil her ne varsa küçücük su birikintilerine, derelere bırakmıştık ama hiç düşünmemiştik ki bu kirli sular nereye gidiyor ve nereye dökülüyor? Hiç düşünemedik, hiç algılayamadık ve hiç bilemedik; atıklarımızı içinde barındıran bir sürü dağ köylerin, mezraların, tezekli yaylaların kirli sularını kabullenen ve içine sindiren Karadeniz’in kutsallığını ve muhteşemliğini… Bütün bu tanık olduklarımızla bir kanıya daha vardık; Atatürk’ten sonra heykeli dikilecek tek bir canlı daha vardır ki bu, masmavi, hırçın dalgalı, baştanbaşa hamsi kokulu ve kara bahtlı Karadeniz’di... Öğretmenimizin Karadenizlilik adına söylediklerini hafızama kazımıştım ama tek başına olmuyordu. Kirletmeyi bir yana bırakıp, doğru işler yapılmaya çalışılsa, yüzlerce dağ köylüsünün sahil insanıyla buluşmasını ve 'Karadenizlilik Ruhu”yla ittifakını şöyle bir düşündüm. Sonra da içim depreşti, bir kasırga koptu, ardından bir feryat, bir kıyamet ve sonra da şöyle bir haykırış belirdi; “Bu durumda Karadenizli olmak bir ayrıcalıktır ve kim tutabilirdi koca Karadenizliyi? ” diye bağırdım ufuklara, Moskova'nın ta içlerine kadar avazım çıktığınca… Öğretmenimizin anlatmaya çalıştığı da işte buydu ama bütün bunları elli yıl sonra bile ne görebildik, ne anlayabildik ve ne de yaşayabildik; vah benim Karadenizliliğime vah…(“FIRTINA DERESİ” ADLI KİTABIMDAN)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hilmi Sancak Dedeoğlu