Sürmeli Serçem Şiiri - Ergün Bilgi

Ergün Bilgi
39

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Sürmeli Serçem

Sürmeli Serçem

Belki bir filiz koparan
Belki kuzeyden puslu bir lodostu beni kıyılarına vuran
Denizden çıktım yağmurlu bir mayıs kucağında
Üşüyorum Süeda
Karanlıklar düşüyor gözlerime perçem perçem
Aç kapını sürmeli serçem
Sana ölümüne titrediğim
Son nefesimle yüreğime ektiğim
Hallaç gemilerden nagehan bir sevdayla geldim

Ah Süeda
Sen düşerken gülümseten düşlerime
Terek'te atımı sulayıp Kazbek'te nöbete duruyorum
Debisine dalıyorum Kuban’ın Sunja’nın Albina’nın
Ölümsüz sevdaların koynundan ıslak çiçekler deriyorum
Görmüyorsun
Deniz diplerinden, hürrem nehirlerden lotuslar uzatıyorum
Sen koklarken ılık gözyaşlarımı elalarında eriyorum

Ah Süeda
Sen düşünce aklıma
Meçhul şehirler yıkıyorum her sabah güneşin şavkıyla
Güller takıyor yanaklarına rüzgar, haziran kuşluklarında
Gölgesiz güzeller yürüyor bulvarlarımda ıtırlar salarak
Kentler kuruyorum kumral sokakları mavi kıyılara açılan
Bembeyaz Romalı kadınlar düşüyor mor salkımlı caddelerine
Kıvrımlı kumaşlar dökülüyor bellerinden
Mermer gülüşler yüzlerinden
Sonra samur saçlı bir ceylan iniyor göklerden
Eriyor dudaklarıma uzanan tüm ilaheler
Ve yerle yeksan oluyor kurduğum tüm şehirler

Ruhunla gel yurduma, Süeda
Ben
Babul Ebvab'dan, Daryal'dan Derbent'ten
Mahşeri geçitlerde yıkandığım kızıl göletten
Göğsümden söktüğüm paslı oklardan köprüler kurarak
Ve ağıtlarım epik şiirler haykırarak
Denizler ötesinden
Sürgünler ülkesinden koşuyorum sana

Sorma Süeda
Kaç asır aradım seni, sürmelerini kaderime asarak
Sen Kaf dağının ardında gökçek gölgeler yayarken
Ben ülke ülke, sürgün sürgün, bayır bozkır dolaşarak
Adını söylemeden
Söyleyemeden
Sana yazdığım şiirleri
Seher kuşlarına fısıldıyorum çığlık çığlığa
Demirliyorum gemilerimi sahillerine
Sonra kasemler çekip yelkenler uğurluyorum sonsuzluğa

Sen gelince bir yağmur boşalıyor yanık çöl gecelerime
Ve dağlar yaslıyor denizlerin dizlerine efkarlı başını
Dalgalar geliyor dile Süeda
Sonra ağlaştık oturup gözyaşlarımızı yağmur yağmur içerek
Seni kuzeyin zümrütlerinde simsiyah atmacalar,
Beni bozkırın kehribarında ateş gagalı martılar vurdu
Zordu sürmeli serçem,
Zordu
Bir sevda uğruna
İkimiz de su damlattık cellatlarımızın kuruyan dudaklarına
Dört makam, kırk kapı dolaştık beyaz güvercinlerin kanatlarında
Gül yurdumuza daldı Babil’in kör kuyusunda zincir kıranlar
Asma bahçeler çiğnendi Harut ve Marut'un ayakları altında
Sonra bir gülşen aradık
Vurulduk sevdiğim
Vurulduk Şeddat'ın irem bağlarında

Şimdi bir sen varsın Süeda bir de ben kışlayan iklimlerimde
Gerisi gönlüme hep ağyar
Zamanları dürüp dürüp koşuyorum sana tekrar tekrar
Lacivert gecelerime çağırıyorum bir ayı, bir yıldızı
Ey Kaf dağının samur saçlı bembeyaz kızı
Bir sen varsın bir de ben üşüyen iklimlerimde
Ötesi gönlüme hep ağyar
Bergüzar kalsın bu şiirim sana ey nazlı yar

Ergün Bilgi

Ergün Bilgi
Kayıt Tarihi : 31.1.2021 09:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Bekir Şahin
    Bekir Şahin

    Uzun uzun yazılmış yoğun ve güzel bir aşk şiiri...

    Beğeniyle okudum. Tebrikler

    Cevap Yaz
  • Filiz Kalkışım Çolak
    Filiz Kalkışım Çolak

    Duygulu coşkulu bir üslupla bizleri ağırlayan bir zenginlik "Bergüzar Kalsın Suskularım" nitekim şairimiz, duygu yoğunluğu oldukça yüksek olan bir değer.
    Kullandığı sözcüklerin zenginliği, estetiği ön planda tutuşu, ahenk ve iç sese fazlasıyla verdiği önemle de şiirde dikkatleri üzerine çekiyor. Şiire yeni bir soluk getirdiğini düşündüğüm sevgili dost Ergün Hocanın şiirinde diğer dikkatleri çeken husus şiirinde tekerleme sözcüklerin dizilimi ve ustalığındaki uyum.
    Evet şiirin dokusunu bozmayan bu sıralama şiire farklı bir soluk da getirerek şiiri daha da okunası kılıyor. Sanıyorum estetik kavramıyla güzellik kavramı arasındaki o ince çizgiyi iyi bilmenin, şiire ressam aydınlığıyla yaklaşmanın da etkisinden kaynaklanıyor tüm bu dokunuşlar. Evet dokunuşları deli bir ırmağın denize kavuşma arzusuyla sürüklenişindeki ahengi gibi. Kah soluksuz, kah yorgun, suskun ve nezih. İnceliğini hemen hemen her şiirinde fark ettiriyor. Kanatlarıyla severken döven, döverken seven tavrı adeta bir nisan yağmuru gibi ruhunu kamçılıyor insanın...Tıpkı nazlı, edalı akarken; kol kol, budak budak, sizden ayrılan Albina'nın giderken sizde bıraktığı etkisi gibi. Kelebeğin gözyaşlarında yıkanan meyveye durmuş ayva çiçeğinin külleri gibi. Çığlıklarını ardında bırakarak gelişindeki gibi Albina'nın.
    Evet sevgili dostlarım kitabın en nadide eserlerinden biri Albina'da Kafkasların sesini fazlasıyla duyacaksınız. Sürgün sessizliğini, Karadenizin çığlıklarında yırtılan karayelin üzerinize parça parça sıçrayan sessizliğini, ve o sessizlikte işittiğiniz, duyduğunuz acıların içinizde delinen yokluğunu. Kayıplar neden bu denli bizimdir bir kez daha anlayacaksınız. İçiniz sızlayacak, ağlarken şafağa yakalanacaksınız. İçin için üzerinize yağacak sızısı şafağın. Siz denizlere, alev alev denizlere koşturacaksınız. Ve yanıklarınızın cızıltısını dağlandığınız denizlerin her sizden gidişinde, her sizden gelişinde bulacaksınız. Nazlı kar beyazı bir gelin edasında süzülürken karşınızda Albina, kan kırmızısı esintilerden dağılan gelinciklerin ruhunuza saçılırken nasıl için için kanadığını, nasıl tüm nehri kana buladığını göreceksiniz. Çaresiz kalmak nedir bir kez daha yaşayacaksınız. Çırılçıplak mayıs türkülerine tutulacak üşüyeceksiniz. Ağlamak mı? Sanırım az gelecek tüm bunlara sokuldukça Kafkasya'nın kucağına. Kiminiz acıyı Balkanlar'da duyacak, kiminiz Orta Asya'da, Afrika'da, Orta Doğuda... Dünyanın her yerinden acının sessizliğiyle bir kez daha sağır olacaksınız ve onun kafkaslardan esen özgürlük rüzgarıyla evrenselliğini yoğurduğunu göreceksiniz ve acı bir kez daha yakına düşecek. İnsanın hiç ırağına düşmeyen acı! Ağlarken yanı başınızda sessizce gelincikler...Bir "Sürmeli Serçe" gelecek, konacak yüreğinizin ucuna tüm güzelliğiyle. Bembeyaz bir kız! Kuzeyin bembeyaz kızı! Henüz tomurcuğa durmuş bir şafak ağrısında gülümseyecek size... Hayaller kuracaksınız, aşık olacaksınız, sevmek isteyeceksiniz, coşacaksınız deli deli..O şakırken yüreğinizin ucunda siz alev alev şulesinde yanacaksınız vaktin. Onun ruh güzelliğini ön plana çıkardığı ve kendi dünyasında kuguladığı güzelleri tanıyacaksınız... Belki sonra bir ıssızlığa, bir yalnızlığınıza sarılcaksınız beyaz güvercinler uçuşurken gözlerinizin önünde... En çok özlediğinizin yokluğuna sarılcaksınız, gülümseyeceksiniz sonra; çünkü hep ışık var hep şafak dokunuşlarında Ergün Hocanın. İçtenliği, inceliği, insana verdiği değerle... Karanlığı sevmiyor ve karanlıktan korkuyor; her fırsatta kovmayı da başarıyor, eşikten içeri girmesine izin vermiyor karanlığın. O fısıldarken, şairimiz fırçasını daldırıyor maviye dağıtıyor karanlığı, sonra beyaza yazıyor aşkı sevdayı.
    Böyle olmalı sahi şiir, umudu aşılamalı yarınlarına okuyucunun. Yoksa arabesk tıngırtılar arasında boğulur, ölür seven yürek. Ve sevda acıtsa da bütün aşkların sonu ayrılık olsa da ardında bıraktıkları nasıl gülümsetirdi ki bizi onca zaman sonra...
    Sonra Asya gelecek kuzguni saçlarını savura savura rüzgara, menevişlerinizde yıkanacak baharlara. Bir kız çıkacak mayıslara yıkanmış gönlünden sabahın, için için yanacak şafaklara...Yüzünüzden inecek perilerin ayağı, yıldızlar dökülecek saçlarından ve gözpınarlarında dudaklarını unutmuş değgilerin tozağı...Her şeyi kızıl kısrak bir erimin oluşunda göreceksiniz. Fuşya ağızlı yağmur tanecikleri emilecek; koynunuza karışacak kanınıza kar beyazı o güzelin duduları. Ellerinden akacak üzüm bağları, bir çıvgın yırtılacak göğsünde, yarılacak boylu boyunca bir daha Albina ah! Kafkaslara Kafkaslara... estirecek Kafkas Dansı, kartallar çığıracak, kavislerinizden dökülecek perçemleri yavru serçelerin, gün doğacak kucağınıza, çırılçıplak kaldığınız koynunda Asya'nın öylesi yanacaksınız. Arılar sağılacak tadınıza, zehri koynunuzda lahzeha sürüleri oynaşacak köprücüğünüzde lezginkaya açılacak kolları sevdanın, karşınızda o yeşil gözler süzüleceksiniz en derinliklerine aşkın. Sonsuz rüzgarlar esecek, billur ırmaklar yeşerecek kuruyan yerlerinizden, çoraklaşmış gönül çağlayacak, için için gözelerinden içinizin, göğe fışkıracaksınız. Ah garmon acısı vuracak ama sevinçten bu defa yanlara açılan bir şahinin kollarında minik bir serçeyle göz göze geldiğiniz o anın coşkusunu duyacaksınız, tam şuranızda ve dinecek Albina, sürgün susacak. Kafkaslarda Adige Anadolu'da Hatti Mısırda Memlük, benim özümde can kardeş Çerkeslerin dinecek sürgünde yırtılan çığlıklarının Karadenize saçılan acıları, dinecek sürgün, utanacak insan hakları... Umut doğuracak tomurcuklar, sonsuz özgürlüğünü masmavi kanatların. Ve Karadeniz kucaklayacak tüm coşkusuyla bağrından koparılan canların türküsünü, kuzeye kuzeye yakacak esecek öylesi...Ve o serçe bu defa çırpınarak düşecek kucağınıza. Çırpınarak bir yavru serçe. Yanacak ya can ah, nasıl yanacak. Bir serçe böylesi çırpınırken can vermenin ne kadar zor olduğunu ve yaşatmak için bir canı ne kadar çaresiz kaldığını insanın anlayacaksınız, çaresizliği duyacaksınız şuranızda Seher Serçesi'nin çırpınışlarında, sonra mı yine susacaksınız uslandıkça huysuzlaşacaksınız. O çırpınarak tutunurken size dinecek ağrılarınız. Minik serçenin dev ağrısı şafağı doğuracak sancıyla kucağınıza. Karadeniz dinecek karayel susacak. Haykırmayacak içinizdeki o boşluğa öylesi acılar, dalgalar kan kusmayacak...Dinecek hepsi geçecek, şafak vakti gelecek, alacak minik serçeyi karanlığın pençesinden bırakacak huzura huşuyla ve cıvıldayacak sabah. Sabahlara cıvıltısı yakışırmış çocukların anlayacaksınız ve susacaksınız koynunuzda sayıklarken yavrunuz savunmasız bir serçenin çırpınışlarıyla...
    Sevgili Ergün hocanın ruhunun inceliğini hissetmemek mümkün değil inanın. Öfkesi, kızgınlığı bir söğüt ağacının duru ırmaklara dökülen dalı gibi. Hiç ağırlığı yok, hiç yormuyor, düşündürüyor evet acıtıyor lakin içten olanda bu, sonra usulca çekiliyor ırmağın üzerinden, güneşin su içmesine izin veriyor edayla... Bir serçenin yuvadan bakan meraklı yavrusunu koruması gibi acıtan dokunuşlarıyla. Sonra ne hikmetse acıya güneşi çağırıyor, masmavi yakamozları, kuzeyin bembeyaz kızını, yıldız perisini, bir taraftan garmon çığlıkları yükselirken, bir taraftan acıyı yıkıyor kirpikleriyle gönül çağlayanlarından su taşıyarak itinayla kor kor yangınlara... Sevgisi, içtenliğiyle şiire saçılıyor dizelerin arasında çiy taneciklerince, okuyucusuna kurum veriyor...Öfkesi, kızgınlığı zira değerli şairin sömürüye, kan emicilere, zalimlere ... Çocuklara ağlıyor, insanlara masumlara çığlıklarıyla yoksa kimseyi incittiği yok o güzel dokunuşların...Evet sevgili dostlarım elime aldığımda beni çok heyecanlandıran can dostum Ergün hocamın kitabından sizlere bir kuple sunmanın mutluluğuyla sözlerimi sonlandırıyorum .Ve sizlerin nezdinde değerli dostum Ergün Bilgi'yi bir kez daha kutluyor Bergüzar Kalsın Suskularım diyorum...sevgilerimle değerli dostum...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Ergün Bilgi