I.
Oyup asanı çıkardım.. kürek kemiğindendi acının
zor belâ yaşam oynaklarında irinleşti sanrılar
ilk kavgadan sıyırıp attım gövdemi
iki aynalı kapı aymazlığındaydı git-gel aynı yüze varan adım
suyumu içmez, cenk oyunlarımda yırtamazdın denizleri
kıt kalınsa da yürümekleydi söylence varsıllığın
yol boyu kuyularda geçti erinliğim.. taş attığın
dilsizdim ve bilmezdim hangi kavimdenim
kervansaraylarında gezgin ateşiydi
asırlara sürgün bir sancının
göğünden yuttuğum
koyulduğum;
ayna ayna gelir giderdin sıyrıklarıma.. güneşle bir
kuyu kuyu önce bocurgatı inerdi gözlerimin
yamalı sırçası sonra
omuzlayamazdım ve güç dayanırdın karartmalara kendi saklambacından
çelik de değildim pamuk da; cenklerim dağılırdı kucağımda.. bilyelerim
kılıcımı bırakırdım sığınağıma, urganımı.. ışıyan ve yırtandın
savılırdı kuşatma.
II.
Yola çıkıyorsun; unutma kemendi geçirmeyi boyna
küfürlerini sıvazladığı eliyle tokalaşıp
kenti eskicinin birine ısmarla
çamaşır sepetinden, ipinden ve mandallarından söz et
hanidir, değiş tokuşla edinip yedeğinde tuttuğun
yavaşça kendi uzağına yeltensin içiyle avcun
soğuğu duymasın merdiven korkulukların
dokunma ki erimesin demir yanların
aşağından geçenlere örtülüne çık
içine döngü durup kalanlarına
var balkonuna, var; cümle-
‘ten yedeklerinle varsın
boynunlasın orada;
kendinden ırağına payladığınla sallan sallan avuç içinle senin
senin görülmüş son güneşin, son gölgenin arasına senin
oyuncaklarını ger, atlasını as.. onlar altında etinin
tüllerinden arala beni, aşağılarından geçenlerin
lodos da yok havada sus da.. yola çıkıyorsun
gör denildiğinde bakılan küllenişime dokun!
III.
Yola çıkıyorsun; kamçılı şairler de kalktı pus da
gör denildiğinde bakılan küllenişe dokun
kendi közüne değin
göçmen kuşlar kandırıldıkça yaraları dağlı mevsimlerin
yaban otları hışırtısında ateş böceklerine soyun
art arda sayma kaç cemre düşürüyorsun
kirinin, yokla ceplerini kininin; cümle-
‘tende damıtılan sütünü soyunun
uğramadı say konuklarını
çeliğini ve pamuğunu
ürperten senin;
tinler tarihinden birkaç ruh üfle, sırlansın kayıpların; çıplattığına bile kazıma
adını da kendini de.. sakın: birkaç fasikül aşk kalır tarihinden cümle-
‘tenlerin; kraterlerine yoldaş diye sökün edenin
üst aramasında geçmez adresi bir göğün, bir giyinmelerin, bir sevdaların
sokakların ve caddelerin hep vardığıdır dediğim maviliği
körebeliğin düğümünde bilmesin ense kökün;
martılar gülmecesinde iki mavi arasıydın kentin ve aşkın
maviden yanaydım, maviden yanaydın
siyahtı üveyimiz, beyazdı
birdenbire değer, yanıltmasın ıslaklığın; uçma buhurluğundan
ateş böceklerincesin yan yan savrul dinmesin yağmurun
ulağıdır bil, haberini taşır okyanusun; kulak kesilenin
gör denildiğinde bakılan küllenişime dokun
yola çıkıyorsun! ..
IV.
Yola çıkıyorsun; sözüm ona diyor hızırına tanrı
bulutlarından bakanlar var saklı saklı
sicim gibi gerilmeli gözlerimiz; bak, milâtlardan önce bile hüküm: sancı
kutsal kitaplardaydı yasak olanı.. topraktan testisinin kırılganlığı
ilk zehre kandın; kuyularımızdı yangın.. bir sürgün ortağı
iyi halden gönderilmişliğe yaşam betimimdi kanlın
buydu işte dünyalığın: ne çok başımız vardı
ne buldulardı, neydi telâşın bulutlardan
baktılar da ilmek ilmekti saçın, ama
çöz, darmadağındı rüzgârların
bir elmaydı, bir buğdaydı
bölüşmemizdi payın.
ne çok başımız vardı, ne buldulardı; neydi telâşın
hanidir kandım, tüm sözlerine sesimi kanattın
şimdi köpek ulumalarına sal karını ağrının
göğüne tüneller kazanım, dönencesinde yok ile varının
göçükler altında kıstır nefesimi buğulanır aynaların
suya vardığınca kendine bakınmandı aranacağın
çıplak ayaklarınla su birikintisine gömdüğün
ürkmesin yıldızların, söylen; soluduğu
zakkum kokusudur dağın, rüyasız
kalmalarıyla riyasızdır dürtüleri
bakir kalanıydı yalınlığımızın.
V.
Yola çıkıyorsun; adımlarına eş kenti üleş eksilttiğimize dargın
payıma düşene hınçlan yamaçlara diz üstü durdukça
yalvaç artığı bir tufandır hıncın; kül özünde öğütülen olsun benliğim
yıkık bir değirmene üfür avuçladığını; suyla ateşine maya çal
gecelerle vardığım ömürlerime azığımdır saçının karacası
rutubetli odalardaydı, pervazımdı; bir sarmaşığın
bir örümcek ağının prangasıydı dört duvarın
dört bilinmezlik arası gidip geldiğimiz
değil miydi yaşamak kaygın
pencerelere el verirdi
sığırtmaçların?
yola çıkıyorsun; sana biattır kentim, kor günlerinden indirdim
yola verdim, buzula erdir yüreğim; gör denildiğinde bakılır
doku küllenişimi, kor günlerinden eğirdim.
Yola çıktın
buzula erdin yüreğim
kor günlerindendi eğirdiğim.
M.Mustafa USLU
Mustafa UsluKayıt Tarihi : 14.9.2008 00:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ve hasret olmazsa olmazıdır şairin...
( ama hala -..- benim için bir muamma. )
çok beğendim.
çelik de değildim pamuk da; cenklerim dağılırdı kucağımda.. bilyelerim
kılıcımı bırakırdım sığınağıma, urganımı.. ışıyan ve yırtandın
savılırdı kuşatma.
Farklı bir yaklaşım şiirde. Çok anlamlı idi yüreğinize sağlık şair.
buzula erdin yüreğim
kor günlerindendi eğirdiğim.
Anlamın sınırlarını zorlayan dizeler. Kutlarım.
TÜM YORUMLAR (16)