Beni anlamayacaksınız .
Saygı duyacaksınız, belki seveceksiniz ama asla anlamayacaksınız.
Sonunda beni hep beraber boğacaksınız.
Hem de sarıldığınızı zannederken olacak bu vurdumduymaz acımasızlık.
Siz bir dağsınız!
Hayatın fırtınalarının çarpmaktan korktuğu.
Siz Dedekorkut gibi nasıl doğduktan bir süre sonra
Hem de benden daha az zeki iken
Siz nasıl bir anda dünyanın en bilgini oldunuz?
Nasıl yerden yükselerek ekmeği aslanın ağzından alıp tavşanlara yuva yapan bir dağ oldunuz?
Sizin benden farkınız ne?
Ne ben bir tavşanım, nede vardır tırnaklar sizde...
Nasıl bir kaygı sandalında kürekleri yakıp okyanusa koyuldunuz?
Nasıl bu kadar kolay para kazandınız?
Neden herşeyi bulup buluştururken zorlanmadınız?
Neden hiç şiir yazmadınız?
Neden hiç benim gibi yaradılışa, felsefeye, bilime merak salmadınız?
Neden mutlusunuz?
Siz ne zamandan beri aynısınız?
Görüyorum ki ben ve kozalaklar çok yanlız.
Sıka sıka beklıyoruz toprağın kucağını.
Bir mağara edebiyatında, yarasa vizyonunda
Karanlığın duvarlara işlediği yanılsama yazılarının arasında sizin piyesleriniz yazılı.
Çok çalışırsam eğer görebilecek miyim az pişmiş bonfilenin yanında sahilde öldürülen çocukların kanlarından daha kırmızı şarabı?
Çok umursamazsam terfi eder miyim müdürlüğe?
Çok okumazsam başım bir dağ kadar heybetli özgüvenler sayabilir mi akraba düğünlerinde?
Yada bir çelik gemi ile dalgalardan geçebilsem bile sizin kadar umursamaz olabilir miyim sığ geçitlerdeki tehlikelere?
Siz ne zamandan beri kendi geminizin kaptanısınız?
Size bu gemiyi veren kim?
Modayı üzerinize giyemeden değiştiren sanat mı?
Yoksa eksik gün teknolojisiyle telefonunuzu çöpe attıran zekâ mı?
Beni bir gün öperek severek öldüreceksiniz?
Ayağım kaşındığında krem sürerek, nefesim daraldığında önce ventolin vererek sonra sigorta kapsamından çıkartıp ve entübe ederek .
Beni bir gün kendime kötü ettireceksiniz biliyorum.
Aslında herkesin bilmesi lazım.
Herkesin bir gün bir dağın yamacından fikirlerinin ağırlık yapamayacak kadar boş olduğunu öğrendiğinde bayır aşağı milattan önce 12 bin yılından bile öteye yuvarlanarak eksileceğini biliyorum.
Yukarı bir daha çıkabilecek sayıda kitap okuyamayacaklarıni öğrendiğiklerinde.
Kuyruğuna baktıkları kertenkeleyi bulup af dileyebilecek kadar dünyayı dolaşacak zamanlarının kalmadığını öğrendiklerinde beni boğdukları yere gelip gereksiz ağıtlarla hatalarını mezar taşıma tülbentlerle bağlayacaklarını biliyorum.
Öte yandan uzayda sürüklenen bir astronot kadar uzaktayım sizin tutunduğunuz hayata.
İnanın ki ben de bir cehalet dağının, bir kaygısızlık denizinin, bir hırs pençesinin var olduğuna inanmak istiyorum.
Siz ne ara deist oldunuz?
Siz ne ara dna sarmalını kutsayan ırkçı dnalar oldunuz?
Siz neden üstünlüğü benim gibi sürgün edilenlerin yüzüne vurdunuz?
Neden düşüncelerimi büyücülerin önüne atıp beni Musa oldurdunuz?
Bunlara neden gerek duydunuz?
Beni anlamayacaksınız buna ailem de dahil.
Beni anladığınız gün ruhum çoktan o dağın yamacından fırlatılmış geminin içinde olacak.
Beni yargılandığınız fikirleri yaktığım ateşin süpürmesiyle güneş sisteminden sürgünüm başlayacak.
Faruk Atıcı
Kayıt Tarihi : 26.11.2024 05:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Faruk Atıcı'nın "Sürgün" şiiri, okuyucuyu sarsıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuk, bireysel bir yabancılaşma hissinden, toplumsal bir eleştiriye, oradan da varoluşsal bir sorgulamaya ve nihayetinde mistik bir arayışa uzanan, çok katmanlı ve derinlikli bir deneyim sunuyor. Atıcı, bu şiirde sadece bir şair değil, aynı zamanda bir düşünür, bir filozof ve bir ideolog olarak karşımıza çıkıyor.
**Varoluşun Sancıları ve Anlam Arayışı:**
Şiirin özünde, insanın varoluşsal sancıları ve anlam arayışı yatıyor. Şair, toplumun dayattığı kalıplara sığmayan, farklı düşünen ve hisseden bir bireyin yalnızlığını ve yabancılaşmasını dile getiriyor. Bu yalnızlık, onu derin bir varoluşsal sorgulamaya yönlendiriyor. "Neden varım?", "Bu dünyada yerim ne?", "Ruhum nerede?" gibi sorular, şiirin satır aralarında yankılanıyor. Atıcı, bu sorulara cevap ararken, okuyucuyu da kendi varoluşunu sorgulamaya davet ediyor.
**Topluma Yöneltilen İdeolojik Bir Ok:**
"Sürgün" şiiri, aynı zamanda toplumsal normlara, değer yargılarına ve yaşam biçimine yöneltilen sert bir eleştiri niteliği taşıyor. Şair, toplumun maddiyatçılığını, yüzeyselliğini, bilgisizliğini ve tekdüzeliğini yerden yere vuruyor. "Nasıl bu kadar kolay para kazandınız?", "Neden hiç şiir yazmadınız?", "Neden mutlusunuz?" gibi sorular, toplumun değerlerini sorgulamaya ve eleştirmeye yönelik bir çağrı niteliğindedir. Atıcı, bu eleştirileri ile okuyucuyu rahatsız etmeyi, düşünmeye ve farkındalık kazanmaya yönlendirmeyi amaçlıyor.
**Mistik Bir Arayışın İzleri:**
Şiirin mistik boyutu, şairin "Musa" metaforunda ve "deist", "ırkçı dnalar" gibi ifadelerde kendini gösteriyor. Atıcı, toplum tarafından dışlanmasını ve cezalandırılmasını, Musa peygamberin kavmi tarafından reddedilmesine benzetiyor. Bu benzetme, şairin kendini bir peygamber gibi gördüğünü ve toplumu doğru yola çağırdığını düşündürebilir. Aynı zamanda, "deist" ve "ırkçı dnalar" ifadeleri, şairin toplumun dinî ve ahlaki değerlerden uzaklaştığını ve tehlikeli bir yola girdiğini düşündüğünü ortaya koyuyor. Bu mistik unsurlar, şiire derinlik katıyor ve okuyucunun farklı yorumlar yapmasına olanak sağlıyor.
**Felsefenin Işığında Bir Yolculuk:**
Atıcı, şiirinde felsefi sorgulamalara da yer veriyor. Varoluşun anlamı, bilginin kaynağı, gerçeklik ve yanılsama gibi konular, şiirin satır aralarında gizleniyor. "Sahi nereden geliyor bu bilgi bulutları?" sorusu, insan zihninin işleyişine ve bilgiye ulaşma yollarına dair bir merakı ifade eder. "Bir mağara edebiyatında, yarasa vizyonunda / Karanlığın duvarlara işlediği yanılsama yazılarının arasında sizin piyesleriniz yazılı" dizeleri ise, Platon'un mağara alegorisini akla getirerek, insanın gerçeklik algısını sorgulamaya yönlendirir. Atıcı, bu felsefi sorgulamalarla okuyucuyu düşünmeye ve kendi dünya görüşünü oluşturmaya teşvik eder.
**Sonuç:**
Faruk Atıcı'nın "Sürgün" şiiri, bireysel ve toplumsal boyutları bir arada ele alan, varoluşsal sorgulamalar ve mistik arayışlarla bezeli, ideolojik bir başkaldırı niteliği taşıyan çok katmanlı bir eserdir. Şair, bu şiirde sadece duygularını ve düşüncelerini ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda okuyucuyu da düşünmeye, sorgulamaya ve kendi gerçekliğini bulmaya davet ediyor.
"HİÇ ŞÜPHESİZ, SİZİN ALLAH KATINDA EN ŞEREFLİNİZ, ONDAN EN ÇOK KORKANINIZDIR." -Ayet-i kerime meali-
"ASRA YEMİN OLSUN Kİ, İNSAN HÜSRANDADIR! ANCAK İMAN EDİP, SALİH/HAYIRLI AMELLER İŞLEYENLER, BİR DE HAKKI VE SABRI BİRBİRLERİNE TAVSİYE EDENLER BUNDAN MÜSTESNADIR." -Asr Suresi-
"NE ARAB'IN ARAB OMAYANA, NE DE ARAB OLMAYANIN ARAB OLANA BİR ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. ÜSTÜNLÜK ANCAK TAKVADA (ALLAH'TAN KORKMAKTA)DIR." -Hadis-i Şerif meali-
Hayırlı imtihanlar olsun inşaallah Faruk bey kardeşim.
TÜM YORUMLAR (2)