Süreyya Şiiri - Nihat Malkoç

Nihat Malkoç
1611

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

Süreyya

I./…umumi manzara…

İntizarın kalbiydi esrarlı şehir Mekke! ...
Çölleşen yürekleri sulayan nehir Mekke! ...
Salâsı okunurken boynu bükük güllerin
Önüne katılmıştı(k) boz bulanık sellerin
Öznesi muallakta; mazeret, bunca neden…
Ruhlar dar’a çekildi, boşlukta kaldı beden
Akıl hükmünü verdi, gönül infaz edildi
Cam ve can kırığında, çıplak ayak gidildi
İdrakler kilitlenmiş, bu ne garip bir şehir
Göklerden habersizce tersine akar nehir

Zaman bir alev topu, dokunursan yanarsın
Puthanedeki taşa, nasıl olur kanarsın?
Mekke semalarında kapkaranlık bulutlar
Saman alevi gibi kırık dökük umutlar…
Güllerin yangınında damlayı esirger har
Eline kan bulaşmış kışın remzidir bahar
Putlardan medet umar, Ebu Leheb, Cehiller…
Âlime kan kusturur gözü dönmüş cahiller…
Kara kış ortasında baharın adı vardı
Aydınlık sabahlara Hakk’ın muradı vardı

II. /…veladet…

Kâinat hamileydi apaydınlık bir çağa
Titredi cümle âlem tohum düştü toprağa
Amine’nin evinde bir kutlu sabi doğdu
Yüzündeki aydınlık karanlıkları boğdu
Muhammed’in nurundan nura gark oldu dağlar
Gönüller sana meftun, hasretti sana çağlar
Hasretin yangınında küller güle dönüştü
Rahmet panayırında payımıza nur düştü
Sen geldin ey Sevgili, meyveye durdu dallar
Birler bine dönüştü, birleşti kutlu yollar

Yolların kavşağında çıkmazlar çıkar oldu
Rahmet deniz misali, akmazlar akar oldu
Çağlara sen öğrettin haysiyeti, onuru…
Güneş senden almıştı aydınlığı, o nuru
Didarının şavkıyla gölgede kaldı güneş
Zifiri karanlıkta oldun Süreyya’ya eş
Gökler tebessüm etti, çalkalandı denizler
Mekke sokaklarında güle döndü benizler
Karanlık gecelerden âleme yıldız yağdı
Sensizlik kör karanlık, güneş seninle doğdu

Bir adın Muhammed’dir, öbür adın Ahmet’tir
Varlığın ab-ı hayat, bengisudur, rahmettir
Salavat kürsüsünde, gönüller seni andı
Yaralanmış idrakler aşkınla kanatlandı
Sen bir yakut sütundun, ümmet sana yaslandı
Seni hedef alan ok, sadağında paslandı
Hakem tayin edildin, sen Muhammet’ül Emin
Cihanı aydınlattın, rahmetellil âlemin
Altın çağa vurulmuş mühürsün ey Sevgili! ...
Allah’a kul oldukça hep hürsün ey Sevgili! ...

III./…risalet…

Ey hüzün peygamberi, tenimizde cansın sen
Alnımıza düşen ak, kutlu heyecansın sen
Ahmet’sin, Muhammed’sin; sıfatındır “el-emin”
Sensin Hakk’ın habibi, gözbebeği âlemin
Çağlara hayat verdi getirdiğin kitabın
Kalplere tesir etti o yumuşak hitabın
Zamanın münkirleri, hepsi bir lâf ebesi
İzinden gitmeyenler, şeytanın talebesi
Lisan-ı hâl kâfidir, hacet var mıdır söze?
Çağlara ışık saçan Kur’an büyük mucize

Tebliğ ağır vazife, neler neler çektin sen
Taşlaşmış yüreklere aşk tohumu ektin sen
Allah’ın davasında çilelere taliptin
Bu yolda yenilmedin, yenilsen de galiptin
Ümmetin derdi derdin, aşın hüzündü senin
Gözünden akıttığın yaşın hüzündü senin
Kimi kalplere inat yumuşadı taş bile
Ayrılığın korundan alev aldı yaş bile
Ötenin ötesinden haber saldı ulaklar
Kör vicdanlara inat, duydu sağır kulaklar

İffet abidesiydin, başlarımızda taçtın
Ucu cennete varan mübarek bir yol açtın
Sineye çekip durdun o kurşunî âhları
Ümmetine bıraktın gül yüzlü sabahları
Sen olmazsan sevgili kime sığınırım ben?
Selâmet sahiline, mim’e sığınırım ben…
Canına kast edenler, seninle hayat buldu
Mesajın her dem taze, yolun aydınlık yoldu
Ruh kıvamına erdi, yanmakla piştik Resul! ...
Hicran uçurumundan boşluğa düştük Resul! ...

IV./…hicret düş(ünce) leri…

Ya tahammül ya sefer, beyhûde üçüncüsü
Gönüllerin ışığı, iman kalplerin süsü
Bir hüzünlü seherde umutla yola düştü
Ayrılık şafağında intizar kula düştü
Ebubekir Sıddık’la revan oldular çöle
Bu kutlu yolculukta gökler göz kırptı güle
Aşkın limanlarında gemileri yaktılar
Karanlık gecelere yıldız yıldız aktılar
Eyüb’ün hanesini şerefyâb eyledi o…
Söylenmesi gereken son sözü söyledi o…

Mekke’de açan gonca Medine’de gül oldu
Muhabbet iksiriyle gözyaşları sel oldu
Taşlaşan yürekleri yumuşatır nazarın
Tertemiz gönüllerde kurulur aşk pazarın
Sedefte saklı inci, damlada okyanussun
Hakikat konuşurken yalan ebedî sussun
Muhabbetin tılsımı bakışında gizlidir
Hayatın düzlükleri yokuşunda gizlidir
Gönül göğümde aysın, mihrimsin ey Sevgili! ...
Kapıları altından şehrimsin ey Sevgili! ...

V. /…sonsuzluk kervanında….

Varsın diye yarattı kâinatı Yaradan
Bir şeyler eksik kaldı, çekilince aradan
Ey hüzün peygamberi, yoldaşındı acılar
Yokluğunda yaş döktü analar ve bacılar…
Kardeş eylemiştin sen, siyahı ve beyazı…
Her mevsim kıştır şimdi, neyleyim sensiz yazı
Karanlık gecelerde aydan arıydı yüzün
Senden uzaklaştıkça dağ oldu bana hüzün
Derman saydığım ilaç, gönülde yaram oldu
Kırpmadığım gözüme uykular haram oldu

Getirdiğin her ayet şerbet oldu bizlere
Yokluğun bir baldıran, gurbet oldu bizlere
Gittiğin günden beri firarda uykularım
İçim Yusuf kuyusu, karmaşık duygularım
Her yolculuk bir sancı, elbet hesap sorulmaz
Sevmek ruhun kanadı, kalp sevmekten yorulmaz
Ömrün yokuşlarında yüküm hicrandır benim
Yokluğun yağlı urgan, dünyam virandır benim
Muhabbetle beslenir, aşka yürür erenler
Ölümde hayat bulur, hakikati görenler

Yürüyen Hakk’a varır, Süreyya’nın izinde
Cenneti görüyorum o mübarek yüzünde
On dört asır evvelki çağrına uyanım ben
Vicdanın kulağıyla sesini duyanım ben
Nazarın değdi göze, bozduk aşk orucunu
Hakikatin ipinin muhkem tuttuk ucunu
Kalpler seninle aydın, gönül sensiz gecedir
Adın dudaklarımda büyülü bir hecedir
Ümmetin olmak yeter, başka postu neyleyim
Dostumun dostusun sen, gayri dostu neyleyim

VI./…altmış üçüncü basamak yahut özleyiş…

On dört asırdan beri, özlemin yürekte dağ
Her ne varsa kokuşmuş, seni özlüyor bu çağ
Hasretin kumaşını gözyaşlarımda yundum
Uzağına düştüm yâr, hasret narında yandım
Hedefi düşleyen ok, sadağımda paslandı
Hasretin şebneminden kirpiklerim ıslandı
Pervaneyim narına, sevmek yanmak demektir
Vuslatına susamak, aşka kanmak demektir
Başka mülkü neyleyim, aşkınla abat oldum
Ayrılığın narında yandıkça berbat oldum

Sensiz geçen baharlar ağır kış oldu bana
Gördüğüm her ne varsa, kırık düş oldu bana
Göçtüğünde dünyadan sırılsıklam ıslandım
Aşkın darağacında sille yedim, uslandım
Sükût düştü payıma, gözlerimde nem oldun
Hüzünkâr gecelerde efkârıma dem oldun
Barut kokan bu çağda özledim gül kokunu
Kalbin orta yerinden yedim hasret okunu
Gönlümün tenhasında hep nihandır hasretin
Mükâfatı çok büyük, imtihandır hasretin

Boşlukları sarmaya müşfik el oldun bana
Hafakanlar basınca kutlu yol oldun bana
Ayaklarına değen kum tanesi olsaydım
Bu dünya gurbetinde yâr aşkıyla dolsaydım
Boynuma geçirmişim firkatin urganını
Zemheride örtündüm hasretin yorganını
Uzağına düşmüşüm, elemim var Sevgili! ...
Mürekkebi aşk olan kalemim var Sevgili! ...
Tarif edemez seni, aciz kalır her kelâm
Selâm olsun ey Nebi, sana binlerce selâm! ...

Nihat Malkoç
Kayıt Tarihi : 7.5.2016 22:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nihat Malkoç