Sûrealismos rfiktiomana... Etherniccɒ
Tabletlerinde gerçeküstünün, dynentrin drajeleri alano direkte yaşayan;
Bisikletin selesi hızlandıkça dengelenen kıyafet
-okudukça artabilen ve kapılmadıkça anlamıyla Ve okunan anlaşılarak hızlandıkça;
salkım saçak kıyafet, salkım galaksilerden yıldıztozlarına köprü-
Sonunu belirliyor özelin, düzensizliği kılan akışkan şu dinamo
Esir, sonuna kötünün –aslında ilkbaharı yaratmak ister. Kar yağar, o başka…
Ne kadar canlı tabladaki balık, gözü açık delişmen
Ve oynaşıyor yel değirmeni-Don Quijote Eflak Boğdan,
Son derece hazır gölge yansımalar derede suda durak! …
Aaha aha, haa? Ō ō ! Erzsáénnet, Cacchii, Plas Teg’a;
Xhamimi etrüsk norfalder Posof tee san Plas
An mifoko loko ‘mastureyn hah, terr’ ‘Kas Hexrum’.
Derr Č ach Levi, aahab: ‘Hodo hodo, humm! ’ an’dek tanenen, tane ennen!
… ……………………………………
Uhuru Tepesi’nde, Kibo Krateri çemberinde belirdi,
Klimanjaro’da, bu dev stratovolkan’da; üç yüz altmış bin kere üç yüz altmış beş
Gün önceyse en şiddetli patlaması tarihin bi kanıtının,
Bir dahaki faaliyeti ne zaman olabilir? İki yüz yıl kere üç yüz altmış beş önceydi,
Önceki kayda değer faaliyeti! Beş bin sekiz yüz doksan beş kilometre yüksekte
Afrika’da; bu karater, onun ile sıvı magma arasında dört yüz metre mesafe var;
Bir saniye bile yeter, yüzlerce metreyi aşması için bir kıvılcımın aslına bakarsan!
O kıvılcım neler taşır, neler, düşünceler Ve düşüncelerin ulaşamadığı
Mesafeler! Kendini ver bana, gönülsüz; alayım! ...
Daha aşağıda, iki bin metre civarında, küçük çamlar ve çalılıklar;
Taşlı ve tozlu bir çöl, üç bin beş yüzüncü metreden sonraysa:
Ben şehirde doğdum, çalılıklarda saklanarak büyümedim, gizlenmeye ihtiyaç çekmem;
Ama bir adam böyle, nasıl belirir dünyada, bak hala yürüyor;
Hep yürüdü, koşmaya başladı, çevresinde kraterin,
Bir futbol sahası gibi algıladı orayı, çevresinden koşuyor koşu pistinde
Ve patinajlara hak tanınır; kah yağmur yağar kahsa kar ki bazense ortalık kuraktır.
Uykuda olan bir şeyler var, Kibo-libido halen gaz tütüyor!
Şu Ateş Çemberi, Büyük Okyanus kıyılarının ördüğü;
Bu dantela, bu yüzlerce yanardağ: başlayarak Yeni Zelanda’dan,
Endonezya’ya geçiyor vesaire; Kamçatka Yarımadası üzerli, doğru Kayalık Dağlar’a
Ve Orta Amerika’dan Güney Amerika’ya, sonunda Şili’de son buluyor!
Cape Horn gibi hey Mudanya, kurşuni! Kocaeli, Gemlik;
Bir otomobildeyiz ve kolumuz camdan dışarı aşşa, rüzgar yüzümüzde,
Patates tüccarları kenarda oynaşıyor birer beyaz kilometre taşı, Mütereke Evi bembeyaz!
Sarmış çevremizi Ateş Çemberi, Vezüv’ün eteklerine tutunarak büyüyen
Bruno zirveye doğru; sor bilime Nicolaus, şu an biz nerdeyiz?
O üç bin beş yüzüncü metrelerde bir şeyler var, bazı haller dolaşıyor,
Trenin içinde, trenin, vagonlar arası o ara bölmelerde ve yok ki, yokka cukka kondüktör!
Atlı bir şövalye dolaşıyor vagonları; kargısı elinde, miğferi maskesi yüzünü örtmüş,
Son derece sessiz ulan! hiçbir şey yok sanırsın!
Bir yanardağ, yüksek bilinç, yüksek basınç ve ısı etkisiyle eriyik Magma
Ki mineral, su, kristal ve sıvı haldeki gazlardan meydana gelir
Yerkabuğu yüzeyinden çıkmaya çalışıyor şu an eminim o, oO eminim
Ve püskürdüğünde sen, ortada bir şey kalmayacak; esas kalacak!
O üç bin beş yüzüncü metrelerde bir şeyler var, bazı hayaletler…
Çöl bitkileri kuraklık sevmez, kısa yağışlardan yararlanır:
Demiştik lan, aşağı doğru çalılıklar var, ben saklanarak doğmadım,
Bu ben herkesi silerim mi demek? Beşini elerim biri kalır
-ilk kertede, bir nargile de cakası bunun kenar köşede, gözler önünde ya
Ve kool loşsa- onunu elerim kalır ikisi; bin 1.’ye gelir bir bakarım,
On tane işe yarar miktar kalmıştır kirli ellerimde!
*
Beagle, dolaşıyor, Beagle dolaşıyor ve Galapagos’ta nihayetleniyor;
Kaplumbağalardan, bir kaplumbağa adasıyım!
Ateş Çemberi’nde gül oya; Tesla Uss Eldridge’de
Bir kişinin daha hayatını kurtarıyor ve reddediyor insanla çalışmayı!
Ölmesi mi gerek onca aciz karıncanın; yalnızın bu ayazda!
Sonra, sonra, vagonları dolaşıyor o şövalye işte, atının üzerinde o;
Malta’nın ücradan izbe dar sokaklarında gibiyim ve en tatlı şurup nefesin kulaklarımda,
Malt ve ayva, biraya benziyor şarap –ne kadar yakın!
Jetgiller gibisine, altı görünmeyen bir beyaz sedyede,
Digi digi kırmızı koltuğu mecâzı kanepede, hoplayıp zıplayan bir kediyim
Sahlebe dökülmüş tarçın ve fokur fokur görünüyor zerde
Kahve-renk kımız’dan safrana mücver hoplayış yiyimseli!
Kablolarla kuşatılmışım o sedyede, uzayda Ve yaşatılıyorum tık nefes;
Nereye kadar? Kafa nakli yapılıyor artık, kol ve bacak naklini
Bünyeye kaldıramayanlar arasında; burçlar kuşağı varır nereye!
Mağarada yaşıyor bir maymun ve yanındaki insana gözlerini kırpıştırıp açabildi;
O kafa nakli geçirdi! ne hissediyor, o bedeninden kopartılıp
Başka bedene kotarılmış, bakıp kaçtı hislerinde yanındaki insana.
Ortam son derece karanlık, bunaltı. Ben mi nasıl biliyorum? neyi biliyorum!
Ben ordayım diye maymunun yanında! İnsan büyüyecek, gelişecek! ..
Kendime petek gözlerden bakan arı gibiyim; ben ben değilim,
Beni sende görürken, yüce olan külüstürane şeyi,
Değeri, kendimden başka birinde de görebiliyorum!
Diyebilirsin, kapan ayaklarıma; itelenmişin gık’ı’yım
Belki sen bunu dediğinde, der olduğunda. Yaşamak için yaşamıyorum.
Dünya bir kız çocuğunun etrafıyla döner durur bazen, demişsin.
Aman, aman, savulun! ne kadar da büyük şu yıldızlar altındaki yeryüzü, kaşar!
Kendini aşarken bir günah çıkartan, kendini düze çıkaran ve gene devam eden böbürlenmeden!
Kelt görüntüsü ‘o devasa tahta kule ve arı vızıltısı’, ben de kılıçlı bir Amazon’um,
Titreşip duruyor hava, lanet olsun aynı olsak da sorumlu benzeşmeler değil;
Zaman zaman der feminist: gözün açık olması için gözü kapalı olmasına gerek yok kadının!
Ölüm olan hayat, hayat olan ölüm; neresiyim sefilin?
:Kolay Krubera’ya inmek, bir saniyede magmalar arasında;
Şaşırtıcı ki, hem atmosferim hem güneş, ama benim ben.
Leibniz’in monadları mı o şu de Sade, Marquii! ? Oh,
Bu bir idea mı Kim der ki, Planck sonsuz, bir de sınırsızı’na baksın ha!
Orda görecek asıl gazete gezegenlerine dağılmış olası makinalarını la Neumann’ın:
Kendine güvenen o şövalye sessiz vagonlar arasında hala dolanıyor,
Engeller üzerinden atlamaya programlanmış o asil at 0,
Ufak hareketlerle yeri göğü inletiyor ve hem de kendin yadsıyor;
Bakarken aynadan şövalyeye üzerindeki, hayat nadir bazı zamanlardır.
29 Şub. 2012
Akın AkçaKayıt Tarihi : 1.3.2012 15:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
- Bazı bilgi arkaplanı için ek adresler: Dünya yanardağlar eki, Gazete Vatan (Klimanjaro Volkanı, yanardağ ve Ateş Çemberi için) Dünya Bitki Örtüsü Atlası, Gazete vatan (Çöl) Dünya Dağlar Atlası, Gazete vatan (Klimanjaro Dağı için) *http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/0a/Open_back_rounded_vowel.ogg http://tr.wikibooks.org/wiki/Macarca/Alfabe_ve_telaffuz Tamamen türetme/ üretme olan ilk kıtadaki o bölümün bölümün ‘gerekli açıklama’sı: (an: and, derr: der, Č ach: cachtice, Levi: Leviathan, Cacchii: Caccini ile Hypatia’yı katlettiren dinci Cyril arası bi türetme karakter burada./ terr: ter, masatureyn: mastürbasyon yapan mono beyin, hah: to have/ Kas hexrum eski bi şiirimin adı burada açılım; ahab: aah be; tee: taa; tane: ten; enen: senle; loko:… şimendifer. Burada şunu unutmamalıyız, benim kullanımın şöyle: ‘tane ennen’ mesela ‘ennen tane’değil)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!