kurutulmuş yapraklarla defter arasında kaldı çılgın yazlarımız
ölümlerle yıkanmıştı sabır, kara denizler kulaçlamıştık
gecenin nalları tenimizi arşınladıkça
virgüller açan yüzün benimsemişti ilk oluşumu susuzluğuna
ben denizi çoktan unutmuş nehir gibi akıyordum kuruyan yanlarına
saksıyı çatlatan neydi ki, toprağımızı süsledi çiy taneleri
kuşkusuzduk, kuşlar aşırdık, uçurduk kalbimizdeki yıllanmış pası
“giyotinle sevişen hisseder jiletin acısını” dedikçe
göğsünde büyüyen pembe güller, roze şaraplar, kız çocuklar, kızıl çocuklar
topladık güneşin eteklerindeki sıcak sancıyı
gizledi yırtılan yerlerimizi o soğuk yamalar
aşka tutunamayan giysileriydik tenha odaların
boşluk hissiyle yaşamakta ısrar eden iki düğme iliğine
zamanı sığdırabilen kaç kaçak kamçı şakladı şakaklarımızda
parantezler açma ustalarıydık uzak duygularımıza
ben seni bir kentin sessizliği gibi yaşadım sevgilim
sen kalk borusu gibi çaldın güzel rüyalarıma
beni düzyazı gibi okurken ben seni aynalı bir şiir gibi sevdim
sakın parantezi kapatma
saat kadavrası, içkin yasa, unuttu bizi uzaklığın gümüş atlasında
yeryüzünün yüzüne kezzap fırlatılmışlığıyla öksürdü alfabemiz
işaret fişekleri ateşleyen ellerde kirlenen geçmişimiz
arınabilir mi heyecansız yinelenen aşk sözlerinde
bir kapı daha açılsa birbirimize doyamamışlığımıza
evin içini görebilir miyim gözlerinde
sürç beni; herkes öyle ansın
Altay Ömer ErdoğanKayıt Tarihi : 7.12.2006 13:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!