ŞURA SURESİ
Şura: ortak aklı, kollektif aklı harekete geçirmek, istişare yapmak demektir. Mekkidir. Şura ayeti Akabe Biatına tekabül eder.
Konusu: Vahiy ve vahyin inşa ettiği insan. Resulullah’ın şahsında insan inşası. Ha-mim ailesinden olmasına rağmen Ayn-Sin-Kaf indiği ortama inat, müşriklerin karşı koyuşlarına inat, meydan okumasıdır. İki dünyalı, dengeli bir hayat tasavvurunu anlatır.
Allah’ın insana olan ilgi ve merhametinin gerçek bir tezahürü olan bu vahyin iniş yöntemi hakkında en ayrıntılı anlatım bu surenin 51. ayetinde yer alır.
1. 2. Hece harfleri, kelime-i mukattaa. Ayn, görmeye. Sin, işitmeye. Kaf, kalbe delalet eder. Ayn, vahyin kaynağına. Sin, insana. Kaf, kalp manalarına gelebilir. Vahyin kaynağından hedefine gidiş süreci de denebilir.
Bu surenin 51. ayetinde vahyin peygamberlere 3 geliş biçimi anlatılır. Bu üç biçimden 1. siz görmeye, 2. si işitmeye, üçüncüsü de kalbe ilkaya delalet eder. Dolayısıyla bu surenin başında yer alan o Haa miim den sonraki ayn, siin, kaaf harfleri böyle bir sembolik manaya delalet eder denilmiş.
3. Tüm vahiyler aynı kaynaklardan beslenirler ve aynı hakikati dillendirirler. Peygamberler birbirlerini tasdik ederler, filozoflar ise yalanlar.
4. Mülkiyet insanoğlunda emanettir. Mutlak malik Allah’tır. İnsan dünyaya malik olmak için değil şahit olmak için gelmiştir.
“Aliy”: görünmeyen varlıklardan, Azim ise varlıklardan büyüktür.
Sadece insanların Rabbi değil, meleklerin de Rabbi, şeytanlarında Rabbidir.
Yani onun eşi, benzeri yoktur, zıddı da yoktur. Yani kendine eş değer ve bir karşıtı da yoktur ki onun yaptığını engellesin, buraya koyduğunu buradan alıp şuraya koysun.
5. Gökler titriyor ey insan! Sana ne oluyor. Neden tüylerin ürpermiyor.
İnsanın emrine amade kılmış bütün varlıkları, insana af diletir. Rabbim bana boyun eğ dedi, ben eğdim. Ey insan sen niye eğmiyorsun. Senin için af diliyorum.
Her şey insana Allah’a teslimiyet dersi veriyor.
6. “Hafiyzun aleyhim.” Göz altında tutar onları. Neden? Benden başkalarını sığınak, barınak, sığınılacak dost ediniyorsunuz ha? Haydi, bakalım sizi korusunlar, sizi benden korusunlar, benden kaçırsınlar, benden saklasınlar.
7. Modelin dili olmaz. Model evrenseldir. Modelini seçer ve sonucuna katlanırsın.
8. Fakat dilemedi. İrade verdi. İradeye ihanet etme. Sadakatini göster.
“Menyeşa” ibaresi dileyeni rahmetine kavuşturur. Çünkü insanın dileğine zaten hemen üstteki ayetlerde iradesine atıf yapıldı, seçme yeteneğine atıf yapıldı.
Zalimler kim? Kendisine kıyanlar, en büyük kötülüğü kendine yapanlar. Kendini Allah’tan uzaklaştıranlar.
9. Allah’ın var neye muhtaçsın. Allah’ın yok neyin var. Allahsızlık en büyük anlamsızlıktır. Allah’ı kırma da kim kırılırsa kırılsın.
10. Yani benim rabbim olan Allah kendisine güvenilecek ve kendisine güveneni asla mahcup etmeyecek zattır. Peki, sizin kul olduğunuz kullar, kul olduğunuz eşya, ya da başka şeyler, tanrılık atfettiğiniz Allah’a ait sıfatları çalıp ta bir başkalarına yakıştırdığınız o şeyler hiç güveninizi denediniz mi? Onların, yarın büyük hesap günü sizi kayıracaklarına dair bir garanti aldınız mı?
11. Zevç: Eş, çiftlerden her biri anlamına gelir. Varlığın çift kutupluluk yasasına bir atıftır. Varlığını ötekinin varlığına olması demektir. Buda acziyetin simgesidir.
Böyleyken sen Allah’a nasıl küstahlık ediyorsun? Hiçbir şey ona benzemez. Kur’an’ın Allah’ı birleyen ayeti. Onun benzeri yoktur ki eşi olsun. Her ne ki aklına geliyor, o Allah değildir. Sonlu olan sonsuz olanı kavrayamaz. Biz aslında sonsuzluk kavramını da kavrayamıyoruz.
“leyse kemisliHİ şey’un” hiçbir şey O’na benzemez. Bu cümle, bu cümlecik Kur’an da ki tevhidi ifade eden en öz kalıplardan biridir. Tevhidin şartı olan Allah tasavvurunu inşa eder. Hacmi küçüktür ama manası çok derin ve büyüktür.
12. Benim dediğin her şey Ona aittir. Sen bile O’na aitsin. Benim diyen dilin bile O’na aittir.
Keser demiyor, azaltır diyor. Rızkını kesse nefes alamazsın.
13. Neden Nuh. Çünkü insanlık onun döneminde sapmıştı. Dolayısıyla sapmadan yola gelmeye ilk davette onun döneminde oldu.
Tefrika: Farklılığı tefrikaya dönüştürmek muzırdır. Hakikati malı bilmek, başkalarından kıskanmaktır. Bana gelmediyse ona da gelmesin. Bende yoksa onda da olmasın.
Her putperestin canını en çok sıkan şey kula, eşyaya kul olmama çağrısıdır. Her putperestin en çok canı buna sıkılır. Kula kul olma, eşyaya kul olma, Allah’a kul ol dediğiniz zaman sıçrar yerinden, fırlar yerinden. Oysaki kula kul olmakla kendi onurunu beş paralık ediyor ve siz ona, onun onuruna sahip çıkıyorsunuz.
Elçisini kimi seçeceğini size mi soracak?
14. Vahiy gelinceye kadar birbirleri ile iyi geçiniyorlardı. Ama ne zaman ki vahiy geldi birbirlerine düştüler. Yani vahiy mi azdırdı (haşa) Hayır, hakikat turnusol kâğıdı gibidir de ondan. Vahiy iradeyi aktifleştirir. Aktifleşen irade seçici olur. Ya iyiyi seçer, ya kötüyü.
Allah unutmaz, ihmal etmez, süre verir.
“şek ve muriyb” bir arada geldiğinde; Kuşku içinde, ama kaygılı da. Ya öyleyse, ya gerçekse, ya doğruysa, ya peygamberse. Hatta peygamber olduğu kuvvetle muhtemel.
15. “vestekım kema ümirt” ve emr olunduğun gibi dosdoğru ol. Yani duygularını işe karıştırma. Bu ayetlerin geldiği zaman diliminin Mekke’de ki 8. yılın sonu olduğunu, yani Resulullah’ın ömrünün en zor dönemi olduğunu hatırlayacak olursak, yine de sana yapılanlara bakarak duygularını işe karıştırma.
“ve ümirtü lia’dile beyneküm” Ben aranızda dengeyi sağlamakla emr olundum. Çünkü en adil olmak değil bizce en dengeli olmayı ifade ediyor. Yahudileşme ve Hıristiyanlaşma arsında, yani ne Yahudileşin, ne dini törene mahkum edin, ne vicdana mahkum edin. Ne peygamber taşlayın Yahudiler gibi, ne peygamberi melekleştirin, tanrılaştırın Hıristiyanlar gibi. Ne dinin formunu yok edip dini zahirinden bozun Hıristiyanlar gibi, ne de dini forma havale edip dinin ruhunu öldürün Yahudiler gibi. Yani dengeli olun.
16. 17. Miyzan; Tartı aleti demektir aslında. Şu terazilerin Arapçada ki adı miyzandır. Vezn tartmak. Aynı zamanda terazinin iki kefesinin eşit halde oluşuna da miyzan denir, denge haline. Dünya ve Ahiret. Ne dengesi bu? Duygu ve düşünce. Ne dengesi bu? Beden ve Ruh. Ne dengesi? Fizik ve metafizik, bura ve öte. Denge. Yani bu denge alındığında sevgi de insanın başına bela olur, öfke de insanın başına bela olur.
18. İnanmayanlar erken gelmesini istiyor. Şayet gelse, en çok telaşa düşecekte o olacak. İnanmadığı için hadi getir de görelim. Tüm sapmaların temelinde sorumsuzluk vardır. Sorumsuzluğun en büyük nedeni, hesap vermeyeceklerini zannetmeleridir.
19. Aslında literal olarak tam çevirecek olursam dilediğine rızık verir. Fakat biz biliyoruz ki rızkı herkese veriyor, rızkı hiç kimseden kesmiyor, en inkarcı bile Allah’ın rızkıyla yaşıyor. O zaman dilediğine dilediği rızkı verir diye çevirmemiz bağlamı açısından doğru bir çeviri burada kastedilen de her varlık rızkını Allah’a borçlu olduğuna göre farklı bir rızıktan söz ediyor ki bize göre bu nübüvvettir. Yani nübüvveti dilediğine verir. Onu kime vereceğini size soracak hali yok.
20. Hars ekim demektir aslında, ekim yapmak. Ekilen yer, yetişen ekin manasına da gelir. Hasılat ve gelir manasına da gelir. Peki, nasıl artırır dedik? Yalnız dünyayı isteyen sadece dünyadakiyle kalır. Fakat ahirettekini isteyene nasıl artırır biliyor musunuz? Ya artırılarak ahirette yaptıklarından daha fazla verilir, ya da hem ahirette hem dünyada daha fazla verilir. Yani dünyada da verilir Biz Rabbimizden güzellik istiyoruz, servet değil.
21. Allah’ın yasakladıklarını yasallaştırmak hatta emretmek, ilahlığa kalkmaktır.
Yani bu ağır cürüm, bu ağır suç hiç ertelenemez bir suç. Aslında bu o insanı o anda helak etmek için yeterli bir nedendir. Fakat Allah’ın bu konuda yasası var, o yasa gereği sonuna kadar ona mühlet veriyor.
22. Ama korktukları başlarına gelmiştir bile. Keşke insan olmasaydık, toprak olsaydık. Bilinçli bir varlık olmasaydık, sorumlu bir varlık olmasaydık. Taş olsaydık, toprak olsaydık.
Ravdat içinde suyun, suların, çiçeklerin, çiçekli ve kokulu bitkilerin muhteşem armonisinin insanı bayılttığı, kendinden geçirdiği muhteşem bir güzellik ifade eder.
Kur’an ın inşa ettiği başarı tasavvuru, işte kariyer planlaması budur dostlar ve herkes bu planlamayı yapmak için şu soruyu, büyük çocuklar, küçük çocuklar, ihtiyar çocuklar herkes sorsun. Ölünce ne olmayı düşünüyorsun. Ölünce ne olacaksınız.
23. 24. Allah resulünü Allah’a iftira etmekle suçlamak. Aslında farkında mısınız bilmiyorum bir dindarlık gösterisi, ya da sahte dindarlıkla karşı karşıyayız. Yani olayın arkasında; Allah kendini savunamaz, o bundan acizdir, biz onu savunmuş oluyoruz Muhammed’e karşı çıkmakla, onun getirdiği mesajı inkar etmekle.
Bir şeyi mühürlemek; Kur’an’da o şeyin suç olduğu, günah olduğunun ispatıdır. Mühürlenen bir kalp, hakimi Allah olan büyük mahkemede mührü açılıp şahit kılınacaktır. Sahibi aleyhine tanık olacaktır.
Batıl aslında daimi bir varlığı bulunmayan, gerçekte hakikatten bir şey içermeyen demektir. Batıla ayarlı bir bakış, yalanı gerçek görür. Mesela bu dünyayı ahiretin yerine koyar. Kısayı uzun görür, bu kısa hayatı ebedi hayatın yerine koyar. Günahı güzel görür, sevabı ve ibadeti çirkin görür. Batıla ayarlı bir bakış aslında yalanı sahici görür. Yoku var görür.
25. Yamuk, yani aciz tanrı tasavvurundan kaynaklanan günahları bile bağışlar. Hayata müdahil olmayan bir Allah inancı, sizi duymayan, sizi görmeyen bir Allah inancı. Dolayısıyla ona ulaşmak için aracılar gereken bir Allah inancı. Vasıtalar ve vesileler gereken bir Allah inancı ve bu aracılarla ancak kendisine ulaşılabilen bir Allah inancı. İşte bu inançtan kaynaklanan tüm şeyleri dahi Allah affeder, eğer bu inançtan vazgeçerse. Allah’a yönelirse.
26. Fakat neden beklemektedir. O azap onları burada kuşatsa, o azap onları hemen bulsa. Neden onların burada, bu dünya hayatında bir elleri yağda, öbürü baldadır. Neden bazılarının dişi bile ağrımaz Nemrut gibi. Neden dünyanın tüm güzelliklerinden hoyratça ve sonsuzca istifade ederler. Neden bin bir türlü nimet içinde yüzerler. İşte o nedenlere harika bir cevap geliyor.
27. Bu ayetin tecellisi ve tezahürü etrafımızda birçok var. Karun’u, Haman’ı, Firavun’u, gösterebiliriz. Kendilerine sınamak için verilen nimetleri sanki bir emanet değil de bir mülkmüş gibi görmelerinden kaynaklandığını anlarsınız. O nimetleri kendiliğinden gelmiş zannetmelerinden, o nimetleri verenin Allah olduğunu unutmalarından kaynaklandığını görürsünüz.
O nedenle Allah kendinizi kaybetmeyesiniz, rabbinizle ilişkinizi bozmayasınız, ebedi mutluluğu 3 günlük hayata takas etmeyesiniz diye sınırlı verdi. Nimetlerini önünüze sınırlı serdi.
Yokken sabredenler varken çoğu zaman sabredemiyor. Mahrumiyet bize nimettir.
Allah sizin iyiliğinizi ister, hayrınızı ister. Vermiyorsa kimi zaman sizin için vermez. Yani vermemesinden çıkarı olan yine sizsiniz.
Size bir pay ayrılmıştır, fakat siz o ayrılan payı almak için el uzatmaz, çaba göstermez, çalışmaz didinmez, yırtınmazsanız o pay orada durur, siz de burada bomboş durursunuz, aç bilaç durursunuz ve bunun sorumluluğunu Allah’a atamazsınız, kendinize atabilirsiniz. Sorumlu sizsiniz. O payı almadınız için, hatta size ayrılan o payı almamakla da ayrıca sorumlusunuz.
28. Tükenen umut ve yağmur. Yağmur, vahyi simgeler. Çöle dönmüş yürekleri göle çevirir.
29. 30. 31. 32. Kâinat Onun kitabıdır. Hepsi birer ayettir. Sizde birer okuyucusunuz, talebesiniz. Ömrünüzde bir okuldur. Allah suya bile yasa koymuşsa, bana koymaz mı?
33. Allah’ın desteği rüzgar biçiminde ifade edilmiş. Rüzgârı arkasına almak, Türkçede de bir deyim var.
Sabrı ve şükrü hayat tarzı haline getirmek lazım. Çünkü Sen vermiştin, Sen aldın. Yine de verecek olan sensin.
34. “Ev yubıkhünne Bima kesebu” onları kazançlarıyla birlikte helak ediverir. Bu üçüncüsü. Birincisi rüzgarı arkasına almak, ikincisi rüzgara karşı kürek çekmek, bu üçüncüsü ise felaket, helak olmak, kazandıklarıyla birlikte, son şık bu. Batış, helak anlamına gelir.
Nasıl anlaşılmalı bu üç madde?
1 – İlahi desteği elde etmek.
2 – İlahi destekten mahrum kalmak.
3 – Batmak, tamamen batmak. Allah korusun tabii. İnsan Allah’ın yardımından mahrum kalırsa batmaktan başka gideceği yol yok.
35. Ahirette de rahat etmek istiyorsanız, Allah’ın koyduğu ahlak yasalarına uymamız gerekiyor.
36. Bir mümin için başarı sadece dünya ile sınırlı olamaz. Dünya sadece bir bütünün küçücük bir parçasıdır. Hz. Ali’ye göre bu ayet malının tamamını Allah yolunda sarfeden Hz. Ebubekir için inmiştir. 20’den fazla köleyi değerinden fazla ücret vererek hürriyetine kavuşturmuştur. İman, güvene dönüşürse, iman ahlaka dönüşürse böyle olur. Salih amel insanın dış göstergesi. Tevekkül ise iç göstergesidir.
Aslında burada güven; iman eden ve Allah’a güvenenler diye bitiyor. İman eden ve salih amel işleyen diye biterdi, hatırlayın hep bu ikili gelirdi. Aslında tevekkül salih amelin yerine konmuş burada Yani iman ve salih amel. Salih amel imanın dış göstergesi, tevekkülse imanın iç göstergesi sayılıyor.
37. Kebair: İnsanın yüzünü Allah’a karşı kızartan günahlardır. Fevahiş=İnsanın yüzünü, insana karşı kızartan günahlar.
Öfkelenmez demiyor, öfkelenince onu akıl ile karşı gelip iyilikle karşılık vermek. Öfkelendiğinde aklını öfkesine kurban etmemek.
38. Şura=Arının çiçeklerden bal almasını ifade eder. Birinci anlamı bir şeyi almak, ikinci anlamı alınanı istifadeye sunmak. Yapıcı muhalefeti de tavsiye eder. (Bedir Kuyuları) Huban bin Munzir kuyuların yerini değiştirmiştir.
Aslında istişare bir hak ve sorumluluk. İstişare edilen insan elini taşın altına koyuyorsa onunla istişare edilir ve istişare sonucuna da uyulur. Yok istişare ettiğiniz mevzuda hiçbir risk almıyorsa karşıda ki onunla istişare edebilirsiniz ama sonucuna uymak zorunda değilsiniz. Çünkü risk almıyor, hiçbir risk almıyor.
İstişare aslında akılların cemaatle namaza durmasıdır, akılların saf tutmasıdır.
39. Zulme karşı meşru müdafaa zemininde dayanışma Kur’an ın sadece izni değil bir mükellefiyetidir. Çünkü zulme rıza zulümdür.
40. Fakat kendinizi savunmayı karşıdakine eziyete, zulme dönüştürmeyin. Kötülüğü cezalandırmak adil olmalıdır. Eğer adaleti kaybetmişse kötülüğü cezalandırmak bizzat kötülüğe dönüşebilir. Yani haklıyken haksız duruma düşürecek bir karşılık yasaktır.
41. 42. 43. “Min ‘azmin umûr” Yani bu öyle kolay bir şey de değildir. Dolayısıyla bunu yapabilen insan, yapabiliyorsa bunu tercih etsin anlamına gelir. Güçlü iken affetsin. Zayıfın affetmesi zaaftır, güçlünün affetmesi erdemdir. Güçlüyken karşılığını verebiliyorken affetsin.
44. Allah şaşırtmaz. Sapanın sapmasına izin verir.
45. Hüsran geçiyor, aldanış, kaybediş. Karşıtı fevz dir, kazanmak.
46. 47. O’nun daveti aslında kendisi için değil sizin için, sizi mutluluğa davet ediyor. Sizi yaratan sizi davet ediyor. Sizi yediren ve besleyen sizi davet ediyor. Dolayısıyla bu daveti reddetmek en büyük nankörlük olur. Allah sizi saadete davet ediyor, cennete davet ediyor, kula kul olmamaya davet ediyor. Sizi, size davet ediyor, sizi başka bir yere değil. Bu davetten tek çıkarı olan sizsiniz. Allah’ın hiçbir çıkarı yok.
48. Peygamberlerin sorumluluğu davettir, gerisi davet edilenlere kalmıştır. Davetin yanında Tebliğ, temsil, teşvik davetin üçayağıdır. Tebliğ etmek kendisine bildirilen ilahi mesajı eksiksiz insanlığa iletmek. Bu mesaja uygun bir hayatı, ideal modeli ortaya koymak. “Üsvetün hasenetün” güzel model, örnek olmak. Bu da temsil, her Mü’min de temsil kabiliyetinin peşinden gitmeli. Bir daveti en çok etkili kılan şey temsil edebilmektir. Üçüncüsü teşvik, elinden gelen her yöntemle teşvik etmek. Tehdit değil, teşvik. (Ebu kubeys örneği)
Oysa Allah’tan razı olmayan dan Allah razı olmaz. Allah senden razı olsun demeden önce insanlara, Allah’tan sen razı ol demek. Allah’tan razı olmamış olandan Allah neden razı olsun. Ne diyordu Hz. Ali. – Kefâni fahren en tekuni liy rabben. Senin bana Rab oluşun benim iftiharım olarak yeter Ve kefani ‘izzen en ekûne leke abden. Ve bana şeref olarak benim sana kul oluşum yeter. Ben bundan büyük şeref, bundan büyük onur istemem. Ve ente kema ‘uhibbu. Sen benim tam sevdiğim, tam istediğim gibi bir Allah’sın Vec‘alniy kema tuhibbu sen de beni sevdiğin bir kul et yarabbi.
Sen tam benim sevdiğim gibi bir Allah’sın diyebilmek. Ben senden razıyım Allah’ım diyebilmek ve ondan sonra da sen de benden razı ol ya rabbi diyebilmek.
49. 50. İlahi irade bütünü görür. Parçayı gören, parçada iyi görebilir. Ama o bütünde kötü olabilir. Refah ile felah arasında bir ilişki yoktur.
Allah’ımız bir mutluluk tarifi yapıyor. Ele geçen, ya da elden çıkanla alakalı değildir. Dünya hayatı kendi içinde bağımsız bir bütün değildir, aşağı bir parçadır, bütünün en aşağı parçası. Dolayısıyla insanın Dünya hayatında ki varsıllığını ya da yoksulluğunu. Makam sahibi olmasını veya olmamasını. Yüksek sınıflar arasında bulunup bulunmadığını. İnsanın Allah nezdinde ki değeri ile ölçmeye kalkmak yanlıştır.
51. Vahiy, mana tohumunun kalp toprağına vasıtalı vasıtasız ekilmesi işidir. Bu tohum orada söz lafız halinde yeşerir ve dile dökülür. Vahit gaybi bir hakikattir nihayetinde. Kaynağı ve mahiyeti itibariyle aklı aştığı için, vahyi mahiyeti itibariyle asla kavrayamayız. Ama vahyi söze dönüşmüş haliyle işte böyle okuruz, anlarız, yaşarız.
Evet, yalnız şu üç şekilde konuşur.
1. Gizli ve içe işleyen ani bir ilham yoluyla. Ki vahiy bu manaya gelir.
2. – “ev min veraiy hıcabin” veya bir perde arkasından konuşur. Hz. Musa’ya olduğu gibi.
3. Ya meleğin asli suretinde ki. Necm suresine anlatılan bu, ya da insan suretinde gelerek vahyi bildirmesidir.
52. Nûr; ışık, vahiy. Yani vahiy bu manada ışık, akıl ise göz mesabesindedir. Vahiyden ayrı olarak Hz. Peygamberin misyonu da doğru yola yöneltmektir. Biz bu ibareden, vahiyden ayrı olarak Resulullah’ın da bir hidayet ışığı olduğunu anlıyoruz.
53. Allah’tan başkalarına kulluk edenler de, kul oldukları da sonunda O’nun huzuruna çıkarlar. Yolun sonunda değildir Allah, çünkü yolun sahibidir O. Yani yolun sahibini yolun sonunda sanmayınız. Yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir.
Osman Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 15.5.2018 20:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tefsir derslerinden aldığım notlar.
![Osman Erdoğmuş](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/05/15/sura-suresi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!