Aslında fark etmedik kırlangıç zamanlarını, içimize gömülmüştü düşlerle. Önümüzdeki setleri aşma telaşı sardı başımızı.
Kim bilir kaç mevsim geçti fark bile etmedik.
Aslında kırlangıç mevsimi kendinle çoğalma zamanlarıydı. Düşüncede hür olma zamanlarıydı. Bir kanat sallamayla umuda koşma zamanlarıydı.
Sevilme zamanlarıydı geç kaldığımız sevmede. Yılları düşlerken ele ele olacağımız zamanlar için. Oysa dağıldık, tarlalara tohum atılırcasına ve yorulduk düşlerin yaşama sevdasından.
Bu günlere sarkan sadece beyin diplerimize sızan düş yorgunlukları idi... Oysa gözlerimizin bakışları hasret yollarındaydı...
Bana sevgiden söz ederken içinde boğulduğum sevgilerden söz etme, onlar belki de kesik nefeslerimde sürdürüyor varlıklarını...
Beni benle düş yorgunluklarında bıraktın sevgili…
Aslında tüm gülüşlerimizin arkasına saklandığımız kendi kendimizle barındığımız hüzünlerimiz vardı…
Ya sen fazlasın bu yaşamımın karelerine veya ben çok eksik sevdim bu yaşamı. Seni daha fazla severken, acıların küf kokusu yayılınca bedenime anladım ben seni cidden çok özlemişim...
Benim insan tarafım bu aslında kudurasıya kıskanırken seni sevgi adına, sen beni benden de çok sevdin diye,
İşte bu yaşamın belki de hayali idi...
Kudurasıya sevmek, bangır bangır bağıramadan içine içine sızmak, karanlık düşüncelerin baş edilmez isyanı bu çileli düşlerle...
Yasaklı ve de yasaklanmış sevdaların içinde raks ederken düştük diz üstü. Ve artık kanama içimize içimize sızıyor...
Yaşam mı seni çok sevdi, yoksa ölüm istekli yaşamı mı sana ağır geldi?
Aslında ne kadar da hafiftik birbirimizi sırtımızda taşırken, hiç ama hiç şikâyetsiz...
Senden öncesi veya senden sonrası yaşanmamış saydığım bir hayattı ama şimdilerde küskünlük çökmüş dileklerimin üstüne...
Geçiyor bu hayat, sensiz de geçiyor oysa ama sadece içimde kanama sızıları durmayasıya acıtıyor canımı...
İşte böyle sevginin tutsağının dizleri hep kanamalı sızılarla kaplanır mı?
Nedense yaşam bundan sonra hep kanamalı sızılarla ulaşacak son nefese...
Ve bu yaşamın son anlarına kadar yaptığımız hataların bedeli muhakkak bir şekilde ödenecekti… Oysa sen en büyük yanlışlarımdan biriydin… Çoğu kez tüm korkular gece bitmeden yaşanırdı gariptir geceler boyu yaşamım sendeki çile bedelini ödeyerek geçti…
Zaman senden yana uzayıp gidiyor şüphesiz…
Sen umarsız ve de umursamaz tavırlarınla, mutlular arasında yaşam tavırlarında iken, bense yaşamın çivilerinde yaşam savaşında idim…
Aslında sensizlik belki de yaşamdan kusmakla uzaklaşmaktı belki dxe ama var olmaya inat etmiş bir benliğin hazmedilemez hırsları ile uğraş içinde yaşam nefeslerindeydim sevgili…
Kime karşı kendimi koruyacaktım?
Kimlere karşı var olma savaşı verecektim?
Sevmenin uysal çocuğu ve esir canı iken şimdi nasıl kükreyecektim hayata ben varım demek için?
Özlemlerimi avuç avuç sılama gömüyorum, sanki içimde biriken isteklerle nefeslerim ağırlaşıyor… Kendime karşı ve çocuklaşıyorum nefeslerime.
Ben senin gözlerinin derinliklerinde bulurdum hep kendimi. Hep sesindeydi gözlerimi kapayıp seni dinlerken, yaşamdan huzur duymak, gözlerindeki gölgeliklerindi yıllar yılı unutamadığım düşlerim…
Şimdi sen sevgili tüm övgülerimin içindeyken, ne haldir bu bütün öfkelerimi kaplayan?
Umutlarım senin mutlulukların iken, neden şimdi korkulu düşlerimde sen görüntün cirit atıyor?
Sen sevgili, benim yarınlarım iken, neden dünlerden bu günlere sarkan öfkelerin ve de kâbuslarım oluyorsun?
Dünlerden iç huzuru ile dinlediğimiz şarkılar, niçin bu günlerde hırsla beden titremelerime sebep oluyor?
Ne3den anlatamadık kendimizi birbirimize, neden ben seni an an düşünürken, sen beni hasret cezasına sürgün etme çabasındasın?
Biz değil miydik, birbirimizin esirlikleri ve birbirimiz tutsak iken, neden şimdi her sabah dip kuyuluklarından, derinlerden nefes nefese uyanıyoruz?
Bu beden huzursuzluklarımın sebebi olurken içimdeki sevgiye merhamet nasıl prangalandırdın?
Kayıyoruz bu hayatın dip kuytuluklarına kendi kendimize bile yardımımız olamadan. Bir gülüşüne bir ömrü feda etmeye hazırken, bu ömür neden hiç yoluna tükeniyor kendi kendinden?
Belki de kendi kendimize sahipsizliğimiz den dolayı kopuşuyoruz…
Kopuşuyor ve de birbirimizden düşüyoruz yıllardır sevgili, yıllardır unutulamamazlık uğraşları ile nefes alırken senden gelen tek cümlelik bir öykü ile binlerce kez yıkılıyorum, hak etmediğim bir ceza türü ile bende ayakta kalama isteğim sadece sadece tiksinti yaratıyor bilesin sevgili…
Sevmenin tiksintiye dönüşmesi çok güç ama bir gerçek olursa artık beden titremelerim kendi kendine gölgeliklere siniyor…
El bet yarınlar var ve elbet yarınlarda ortaya çıkacak bu yaşam bozuntusu…
Aslında bir bilinmezimdin sen yıllardır, çözmeye uğraşıp da diz üstü çöktüğüm…
Her çöküşte, kanayan diz kapaklarım ve de avuçlarım olurdu ki sonra da acı sıçrardı sızmak üzere olan bedenime…
Sen sevgili biliyorum ki sen benim mafoluşuma uzayan yolumu kısaltacaksın…
Aslında bizim varlığımız, gerçekliğimiz üzerine kurulmuştu ve bu düzenle yaşam savaşında uğraşta vardık…
Sen gittin savaş durdu, yaşam durdu ve varlığımızın gerçeği durdu…
Ne güzelliğinle, ne buğulu sesinle ne de hüzünlerinle yıllar yılı süren direnişimle baş edemedim…
Yedi veren gülü resmi gözlerimde, duru beyaz bu buğulu nemli ve dik bir duruşla sanki bir deliveren düşünceler çıkıyor ortaya… Geçmişi kasıp kavuran şimdilere dalgın düşüncelerle dik durmak için ter döken, geçmişin siyah zamanlarına şimdilerde mor örtü örterek kendi kendinden de yenilenme sevdası şaşkınlığın bir iç huzuru doğuyor sanki buğulu bir resmin arkasına doğrudaki bakışta bir sakinleşme, bir geçmişe pişmanlık, yarının duruluğuna hasret bir bakış…
Anıların ve de pişmanlık nidaları ile kendini kendinde temizleme çabası ve yok olmaktan kurtulmak için hayattan bir şeyler beklemek daha acısı bir şeyler ummak, kendi kendine harcadığı zamanların ardına sinerek yitirilmiş heyecanların peşinden pişmanlıksız ama garip bir dudak bükme ile boş veriş zamanlarının içinde doğacak ümidin içinde buğulu düşler kurmak…
Nerelerde neleri terk ediyoruz? Bir başkası, bir başka umut için umarsız bir yaşamdan atlayıp yeniden doğan bir başka heyecan için…
Kopma hayattan, yoksa senin kopuşunla ölürüm ben diyen bir ses için, neler verilmezdi? Hangi yaşamın, hangi kesitlerinden vazgeçilmezdi?
Oysa tüm hayat boyu aradığımız bu cümlenin içinden doğacak yeniden heyecanlardı aslında yaşamın tutunacak kulpu…
Aslında bir aitlik duygusu işte girdi tüm bu yaşamın içine sıkışıp kalan siyah nokta…
Çoğu zaman siyah zamanların içinde boğuştuğumuz anlardan belki de kurtuluş noktasını delip geçmekti yaşamın hür tarafı…
Ezilmiş bir neslin çocuklarıydık biz… Aslında sadece içe kapanık tüm anlatımlardan uzak, kendine kendi çemberinde dönmek bu olsa gerekti…
Bir türlü aşamıyorduk korkusuzluk korkusunun merkezinden çıkma isteğimizi… Tıkanıp kalıyorduk bu merkezi noktada ve hayatın kendine göre olan kulvarlarından, dalaşma becerisinden hep korkak ve ürkek kalıyorduk bağımsızlık isteklerini yenemeyerek…
Evet sevgili, bu pasifliklerdir ki, zamanı senden yana uzatıp götürüyordu benim yavaş adımlarımla…
Bir türlü sona doğru benden sana doğru koşmayı öğrenemiyordum…
Ve sen hep uzakta ve hep uzaklardan bakıyordun benim bu çaresizliklerime…
Çok garip bir duyguydu gerçekten sende var olmak derken bazen sensizliğin boşluğunda kolayca kayboluyordum…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 8.6.2015 21:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sen gittin savaş durdu, yaşam durdu ve varlığımızın gerçeği durdu… Ne güzelliğinle, ne buğulu sesinle ne de hüzünlerinle yıllar yılı süren direnişimle baş edemedim… Yedi veren gülü resmi gözlerimde, duru beyaz bu buğulu nemli ve dik bir duruşla sanki bir deliveren düşünceler çıkıyor ortaya… Geçmişi kasıp kavuran şimdilere dalgın düşüncelerle dik durmak için ter döken, geçmişin siyah zamanlarına şimdilerde mor örtü örterek kendi kendinden de yenilenme sevdası şaşkınlığın bir iç huzuru doğuyor sanki buğulu bir resmin arkasına doğrudaki bakışta bir sakinleşme, bir geçmişe pişmanlık, yarının duruluğuna hasret bir bakış… Anıların ve de pişmanlık nidaları ile kendini kendinde temizleme çabası ve yok olmaktan kurtulmak için hayattan bir şeyler beklemek daha acısı bir şeyler ummak, kendi kendine harcadığı zamanların ardına sinerek yitirilmiş heyecanların peşinden pişmanlıksız ama garip bir dudak bükme ile boş veriş zamanlarının içinde doğacak ümidin içinde buğulu düşler kurmak… Nerelerde neleri terk ediyoruz? Bir başkası, bir başka umut için umarsız bir yaşamdan atlayıp yeniden doğan bir başka heyecan için… Kopma hayattan, yoksa senin kopuşunla ölürüm ben diyen bir ses için, neler verilmezdi? Hangi yaşamın, hangi kesitlerinden vazgeçilmezdi? Oysa tüm hayat boyu aradığımız bu cümlenin içinden doğacak yeniden heyecanlardı aslında yaşamın tutunacak kulpu…
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!