Kardeşim, yolda giderken bir anda durakladı. Usul usul kaçırdığımız hayatın kolundan tutup çeken bir sesle, “Abla” dedi.
“ Gökkuşağına bak! ”
Kaldırdım başımı ve simsiyah cam binaya hınzırca gülümseyerek vurmuş gökkuşağı renklerine binmiş buldum kendimi..Tam o noktada kıpırdamadan durmaya başladık. Dondurulmuş da, içinde insanların hareket etmeyi sürdürdüğü bir film şeridi gibiydi, Kadıköy…
Binaların ötesinden akşam alacasının izini çizen gökyüzünün süsüne, çisildeyen yağmurun sesi karıştı. Önce kuyruksuz bir köpek geçti kareden; sonra tarihin sahnesinden bir tramvay. Ve kulağımızdan girip kalbimize doldu Vaya Con Dios’un ezgisi.
Çocukluk, o derin ırmak çağrısı
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Devamını Oku
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Modern öykünün güzel bir örneği...Günün küçücük, gözden kaçan bir AN'ını yakalamak ve bu an'da yaşam serüvenimizi sorgulamak; öncelikler listemizi yeniden düzenlemeye davet...Güzeldi
işte bu kadar basit bir güzelliktir yaşamak...
aynuru onun sanatçı yanlarını çok seviyorum dostlar,çünkü o bir çakıl taşı.bilirsiniz çakıl taşları nın tüm sivrilikleri suyun elleriyle yontulmuş ve güzelliğe dönüşmüştür...
dediğin doğruydu politik ve ticari kaygılarla sanat yapanlar; sahilde yürüyen insanların kumsalda bıraktığı ayak izleri gibi bir dalga ömründe var oluyorlar,işte bu duru öykü bilincimi bir çilingir gibi zorlayıp bir doğrunun kapısını daha açtı bana...
sağol...
Yazıyı iş yerimdeki koltuğumda okumaya başladım ama gökkuşağının mavisine tutunmuş yukarda bir yerlerede bitirdim.
Her akşam camlarında yangın çıkan üsküdar..
Daha eskilerden ''aldı da bir yağmur'' şarkısından(katibim) sonra anadolu yakası için en aklımda kalan dizesi yukarıda ki dizeydi
1975 ve civarındaki yıllarını tanırım Üsküdarın.Bol miktarda bağdadi evlerden vardı henüz o yıllarda.
Kadıköy ve Moda biraz yukarılarda...
Sanırım Barış Manço o zamanlar kalfalık dönemi eserlerini bestelemekte meşguldü.Sakız hanım ve Mahur bey den çünkü hala esintiler vardı demek ki..
Bilinç zamanı sündürür..
Peki ,
Bir bilincin toprak altına gitmesiyle hesab edilemez büyüklükte bir harddiskin acaba kaç pozu kayıp gidiyor yeterince iletişime girmeden henüz..
Aynada iskeletimizi görmek mi zor..
Yoksa O gözlere sinen sonsuz görüntülerin karşısında aklımız yitirmek mi
biz göğe kuşak bağlarız.. bazan da ebem kuşağı deriz.. ebelerimizin kuşağı bir zamanlar demek ki öyle rengarenkmiş..
İngilizler yağmur yayı demişler.. belki daha gerçekçi bir tanım ama biraz hayal gücü eksik sanırım
Öyküdeki kadıköye , görüntülere ve seslere karışsın istedim bu harfler
ı
kadıköy dendiğinde aklıma nedense ilk fenerbahçe geliyor benim ...
yediğimiz altı gol :)
attığımız beş gol
bazen aşırı coşku ,bazen aşırı durgunluk
oradaki gökkuşağında da kırmızı var ama
eh benim ki sırdanlık , öykü ise sıradandışılık ..
iki saattir demeye çalıştığımda bu !
'Usul usul kaçan hayatın kolundan tutup çeken bir sesle' gösteriyor ablasına.
'Gökkuşagına bak'
Vitrindeki güzel bir giysiyi de gösterebilirdi.
Fakat gökkuşağı gösteriliyor.
Yağmur sonrası yürüyorlar. Sulardan süzülmüş renkler, dilerseniz at gibi binin uçun mitolojik zamanlara.
Yağmur. Yolda iki kişi ve gökkuşağı ve Kadıköy.
Kuyruksuz köpek nereye? Tramvay. Hayat. İspanyol ezgisi.
Anlık bakışlarla sündürülen, uzatılan hayatın tadı ve ayrıcalığı.
Abla bak gökkuşağı.
Hayatla atbaşı gidemeyiz bazen... alır gider başını hayat, biz bir noktada kalırız.O noktadan kurtulmak için sündürürüz durumu... oysa ne zaman sünmektedir, ne de hayat... Yani bir fotoğrafın içinde bir tek biz sabitiz, hayata dair ne varsa hareketine devam ediyor gibi...
Sündürme, sündürmek.
Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek.
Fakat aynı zamanda bir çeşit tatlı.
Bu son derece şiirsel öykücüğe baktığımızda her iki anlamı kaynaştıran hoş ve büyülü bir atmosferin içinde buluyoruz kendimizi.
Kardeş, hayatın kolundan tutup çekerek sesleniyor ablasına. Uyarıldığımız, ansızın farkına vardığımız anların dışında usul usul kaçırdığımız bir şeyin.
Gökkuşağı tam orada olmalıydı o esnada. Simsiyah camın üzerinde. Ki, bin kat artsın güzelliği. Ve biz ona binebilelim.
Kıpırdamadan durmaya başladığımızda, akıp giden kalabalığın dışında bir zamana sahibiz artık. Bizimki büyülü bir biçimde esnedi, uzadı.
Ve çiseleyen yağmur
ve bir müzik.
İç müziğimize eşlik ettiler.
abla diyesim geldi sana)))) ama önce sen abii de))) çok güzelbir şiir olmuş, en azından ben çok sevdim ,siyah cam giydirilmiş devasa bina bile sevimli durmuş, gözümde kahve rengi beyaz(sepya) bir fotoğraf bir karesinde gülümseyen bir gökkuşağı canlandı renk renk, o gökkuşağının renkleri yaşamına denk olsun, Vaya Con Dios’un ezgisini mırıldanmak lazım geldi birden)))
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta