SÜMERLİ LUDİNGİRRA’YA AĞIT
Bir hayalet bile uğramıyorsa yurduna
Saat 01.00 olmuşsa ne olur?
Uzat dudaklarını, dilinin altındaki yanmış şehirleri göster bana….
Dicle’nin suyunu göster bana
Anlat hikayesini yalnızlığının
Dinozorlar su içmeye iner
bir çağda
İğde ağacıydı annem
Dikeniydim teninin....
Mevsimleri sağınca kuşlar
Dal olur yırtıklarını dikerdim bulutların
Çiçekler donanırdı yüzüm
Gölgemde ceylanlar…
Misler akardı ellerimden
Ne kadar güzeldim ben
Ne kadar güzeldi zaman
Yapraklarım arasından süzülürken rüzgar,
çaldığım ıslıktı, zaman
hiçbir yan etkisi olmayan…
Dikeniyim teninin
Ellerimde mızraklar
Hangi dinozor yeltenir çiğnemeye..
Gövdesine işeyip kaçmıştı ya babam
bir gece
Misler akardı ellerimden
binlerce yıl koltukaltımda sakladığım
Kimseler bilmez ayıbını babamın
alnı kanar
Alnının altında kızları…
Ellerindeki diken yaraları ondandır, ben varım orada
Keşfine çıkar ellerindeki yaraların,
Teninin değdiği kızıl bedenin hayali içindeki tatlı dokunuşu…
Ayrıldığı cennetteki meltemi, ayaklarının altındaki denizleri, bilezikleri, delinmiş kulağındaki küpesini,
Annesinin gurur akan dokunuşlarına kendisinin repliklerindeki yumuşaklığı arar…
Alnında asitli bir akşam güneşi parlar
Saat 02 olmuşsa ne olur?
Uzat dudaklarını dilinin ucundaki ağlayan o adamı göster bana
Muhammed, İsa, Musa, Nietscze, Sartre
Babasız denizler çağıdır
Avuçlarında babalarının bilezikleri, kulaklarında küpesi, yüreklerinde bir ıslık
-Geçtim sularından arındım, boynumda inciden kolyeler-
Kaçan o adamı arıyorlar
Babalarının kayıp gururlarını dünyada bulanların okyanusundayım şimdi
Okyanuslar ötesinde
Hiroşima’da
Mantarlar ekiliyor
çocuklar yesin diye
Hangi ana cesaret eder sizi doğurmaya
Ne olur uzat ellerini,
Belki biraz eski
O kadar da aşina, kirlenmemiş ellerini öpeceğim.
Örüldü unutuşun duvarları
Duvarlarda zamanın boyanmış yüzü
Makineler su içmeye inmez bir zaman…
Dişliler, çarklar, presler cilalanmış deri nehirleri akar yanı başımızdan
Preslerde deri parçasıdır annem
Ayakkabılara yüzdür artık
Hani çivilerini çakmıştı ya babam, kaçmıştı annem
Kendisini yaralayan çivilerin acısıyla dolaşıyor başında bulut ayağında beton
Ayakkabının topuğuyum annemin
ne kadar uzunsam o kadar gururuyum
Kırmızı ışığa yakalanıp koştururken kırılan,
Yol ortasında,
Arabaların çiğnediği
Dikeniyim teninin...
İşte ben o annenin gururuyum
Giden o kadının ardından ağlayan
O adamın da
Hırsızların çaldığı el değiştiren gururum, o benim
Yol ortasında ezilmiş yalnızlığım ben,,
Hiçbir balığın umurunda olmayan
Gündüz çıkan yakamozum ben
Bu nasıl yalnızlık
Şimdi yakmaz mıyım bütün kütüphaneleri,
iğde ağacının yazılmış tarihini silmez miyim
Boğazlamaz mıyım mevsimleri sağan kuşları
Patlatmaz mıyım insanları
Irak’a saldırmaz mıyım ayol
Babasının ayalarındaki yara bile olamayanların salonunda
Saat 03 olsa ne olur
Dicle için..
Dünyaya yazıyı öğretenlerin gözyaşlarını taşıyan
Sümerli Ludingirra’yı paklayan Dicle için..
Nedir zaman.
Hep akan hep akan
Hiç durmadan
Dinozorların su içmeye indiği
Makinelerin zehirlediği
Dicle için nedir zaman
Bak çıplak şemsiyeli bir kral geçiyor caddeden
Islanmışlar iliklerine kadar
Kayıt Tarihi : 3.4.2006 23:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Yusuf Kenan Altan](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/04/03/sumerli-babalar.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)