Bir tatlı rüzgar esiyor,S.Ahmette,iftara doğru,
Rüzgar değil bu,atalarımdan kalan miras,
Kazanılan eşsiz zaferlerin,fethin meyvesi,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kanuni seyrediyor,genç nesilleri kubbede,
İftar vakti yaklaşıyor,sevinçler büyüyor,
Şanlı tarihime tanıklık etmiş Sultanahmet,
Türk-İslam dünyasına selam veriyor,
Asıl Ramazan,Sultanahmette yaşanıyor...
Yüreğinize sağlık.Çok güzel olmuş.
Tebrikler..............................Birde güzel isminize hediye bıraktım.Halil Şakir Taşçıoğlu
Behlüldane İle Harun-ür Reşit
Bağdat' ta bir hükümdar, büyük Harun-ür Reşit
Hak yolundan hiç çıkmaz, her dem herkese eşit.
Adli ilahi onun vazgeçilmez düsturu
Hazinesi dopdolu,sanılmasın kupkuru.
Hak yolunun eridir,ermişe değer verir
Behlüldane hazretin kıssalarıyla erir...
Çağırır otağına,hasbihal etmek için
Vezirleri yol verir; 'Üstadım buyrun geçin.'
Hünkar karşılar piri,oturtur baş köşeye
Hazret bakar da sorar, masadaki şişeye.
'Nedir Harun-ür Reşit,şişedeki bu mayi?
Sarfedermisin yoksa,şişelerle mesai? '
Hünkar biraz hiddetle; 'Camdaki sudur hazret,
İçkiye el sürmeyiz, sürenlere nezaret! ..'
Behlüldane merakla; 'Affet beni hünkarım,
İçtiğin su da olsa, bir soruda kararım:
Diyeceğim; bu suyu her daim bulur musun?
Suyu olan vermez se,sen susuz kalır mısın? '
Hünkar der; 'boş söylersin,ondan kolay ne var ki?
Su, her nerde var ise,hem, kim karşı koyar ki? '
Hazinem dolu altın,kim itiraz edecek! ..
Parayla da vermeyenin,tiz kellesi gidecek...
Okum var, kılıcım var, cengaver neferlerim,
Bir kere de olsun be, su için seferlerim!
Ben büyük bir hünkarım,su bulmak nedir bana?
Bu muydu ki merakın, söyle,ne dersin buna? ..'
Hünkar sordu soruyu,cevap ermişe düşer
Veremez se cevabı ermişin karnı şişer.
'Cevabım şudur şahım; Suya kavuşman kesin,
Zaten belli oluyor, pek gür çıkıyor sesin.
Bulduğun bu suları, şüphem yok içeceksin..
Kısa bir süre sonra dışarı dökeceksin.
Söylemek istediğim, su içince nolacak?
Biraz terin akacak, biraz idrar olacak...
Gücün var mı hünkarım,tere mani olmaya?
İdrarın çıkmasına bir kaç çare bulmaya...'
Hünkar yine hiddetle; Kafamı karıştırdın,
Bu defa hünkarını köşeye sıkıştırdın! ...
Yaradanın işine gücüm yeter mi benim?
Muktedirim dedim se,buna aciz bedenim!
Sen ki, ey Behlüldane,beni iyi tanırsın,
Birazcık insaflı ol,sen beni ne sanırsın? ..
Behlüldane dersini verir ince zihniyle
Der ki büyük hünkara,yaradanın izniyle:
'Hakkından gelemezsin bir maşrapa idrarın,
Neye yarar ki senin, övdüğün iktidarın? ...
Antalya-2002
Halil Şakir Taşçıoğlu
Bu sene henüz inemedim harun. beni şevke getirdin. inşaallah.
selam ve duamla.
Bir tatlı rüzgar esiyor,Sultanahmette,iftara doğru,
Rüzgar değil bu hayır,atalarımın fethettiği,
Kazanılan zaferlerin,fethin meyvesi,
Sultanahmet'ten alınan haz,yaşanılan hava.
tebrikler abi güzel şiirnizeden dolayı kutlarım
selam ve saygılarımla
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta