Bu mübarek vakitte gönlüm dedi ki bana;
Ey nama Ceylanı yar, nazar kılma yabana!
Burda ebedi bir ruh, burda vefa izi var,
Hem cennetin kokusu, hem Mustafa izi var!
Fanusların içinde sanki pırlanta kutu,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
İnsanın başına açtığı işler AKTARMASI
Döndüm dolaştım Çin’i vurdum başım dizime
Geldim tekrar koyuldum yol Pekin’in izine
Baktım olmadı setinden dönüp baştan başladım
Sebze balık havuç turp Çin bulguru aşladım
Dedim ki kul işidir aslı kopyadan beter
Üç on beş tornayla Çin işi dünyalar Eder
Kısır döngüde kaldım beş on kelime taradım
Dörtler yediler kırklar bak ne kadar çok aradım
Böylelikle nihayet Çin’e şiirle alttan çaktım
Başım döndü bitti bu çilemle suya aktım
Şöyle düşündün Çin bu işin altında kalmaz
Hareketle tarikat camiyle Çin’i almaz
Madem olmadı dua Amerika’ya ederiz
Ilımlıyız ne olur gelip al bizi deriz
Ne desem etsem yesem yalan dolan deki
Din imanım padişah sakalım bohçam eki
Ellerde sağlık yetmiş bin hastaneler çeker
Bizde yedi bin, yetmiş yedi bin cami eker
MÜKEMMEL...
Öncelikle Şair-yazar-Hattat hocamıza Allah'tan rahmet dilerim.Seçici kurula teşekkür ederim.Hayatı ilim ve kitap yazmakla geçen bu büyük alimin kısaca hayatını bilgilerinize sunarım.
1941 yılında Samsun’un Kavak ilçesinin Alaca köyünde doğdu. Küçük yaşta öksüz kaldı. İlkokulu ve hafızlığını aynı köyde bitirdi. Merzifon ve İstanbul’da Kur’an-ı Kerim hıfzı çalıştı. İstanbul'da ilk dinlediği üstad Abdurrahman Gürses oldu. İmamlıkla beraber yazı hayatı da başladı. Hat sanatına ilgi duyarak Hamit Aytaç’tan icazet aldı. 1965’te Osman Reis Camii imam hatipliğine tayin edildi. 1988’de emekliye ayrıldı. Yazı ve şiirleri Yeni Asya ve İslam gazete ve dergilerinde çıktı. 1965 yılından bu yana 50'den fazla eser yazdı. 28 Eylül 2009 tarihinde İstanbul’da Sarıyer Yeniköy'deki evinde vefat etti.
ESERLERİ:
1. Bütün şiirlerini Beni Mevla’ya Bırak adıyla yayınladı.
2.Yakın Tarihin Din Mazlumları
3- Adab-ı Muaşeret / Edeb Ya Hu!
4- Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed Aleyhisselam
5- Allah Aşkını Seçenler
6- Büyük İslâmî Rüya Tabirleri Ansiklopedisi
7- Cennetle Müjdelenen On Sahabe
8- Ehl-i Beyt’in Mübarek Hanımları
9- Güzel Ameller Büyük Sevaplar
10- Hanım Sahabeler
11- Hayâtü’s-Sahâbe
12- Hazreti Ebubekir / En Büyük Sıddıkıyet ve Teslimiyet Örneği
13- Hazreti Osman / Haya ve Edep İncisi
14- Hazreti Ömer/Hak ve Adalet Güneşi
15- Hz. Aişe
17- Hz. Ali/Allah’ın Arslanı ve Evliyalar Sultanı
18- Hz. Amine
19- Hz. Bilal-i Habeşî
20- Hz. Fatımai Zehra Ehli Beyt Cennet Kadınlarının Hanımefendisi ve İnsanlık Hurisi
21- Hz. Hatice
22- Hz. Meryem ve Hz. İsa
23- Hz. Yusuf ve Züleyha
24- Onlar Nasıl Kuldu?
25- Peygamberler Tarihi
26- Saadet Devrinde Mübarek Hanımlar
27- İslam’da Kadın Örtünme ve Evlilik
28- Mezhepler Tarihi
ve devamı...........
Selam ve saygılarımla..........
bir değer ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Sultanahmet gibi bir eseri bu teknolojide ve bu devirde yapabilecek bir babayiğit yok ne yazıkki. Bu eserin bu kadar güzel tasvir edilmesi şairin şanından olsa gerek
Bura bir sanat, edebiyat sayfası değil de, sanki Oruç Baba Türbesi... Avuçlarını ğöğe açmış dua ediyorlar boyuna... Siz Tanrı'dan daha mı akıllısınız ki, her istediğinizi hemen veriverecek. Önce dürüstlük, sonra meşru zeminlerde meşru yollarla çalışmak, sonra hak ve adalet; sonra dua... Hem benim bildiğim; dua gizli yapılır. Böyle uluorta, yanlış yer ve zeminlerde değil! Bir hocanın dediği gibi; Sizler de mi ''Allahla Aldatıyırsunuz'' yoksa?
Rabb'imizin rahmeti Mustafa Necati abimizin üzerine olsun.Ne güzel dizeler dökülmüş yüreğinden...Okurken yaşattığı güzel duyguları anlatamam kelimelerle
Benim burda gördüğüm Gülüzarı Cennetmi ne
İnsanı çeker alır Allah'ın sevgisine diyorum.Sonsuz sevgi ve saygılarımı sunuyorum.Allah sizlerden razı olsun
üçler, beşler, kırklar beni hiç mi hiç ırgalamıyor. Bana göre bir safsatadan öte bir şey değil. Eğer o dedikleriniz kişiler o zaman vardı ise, günümüzde de olması gerekir; olmadığına göre,hepsi masal.
Beyler, gözlerimizi açıp da gerçekleri görelim. Ve yüce Allah'ımızın, yiyip, içen ve cinsel içgüdülerini tatmin eden, kişilere olağan üstü güçler vermediğni, kabul edip, yaradana öyle inanmalıyız.
Mutlaka yaradan diye yüce bir varlık var, ama ruh denen madde yok. Ruh: can demek, lakin can: vücudun kan damarlarıdır, damarlardaki olan her hangi bir arıza, insanın yaşamını sona erdirir. Damarlarda kan pıhtılaşması, kollestirolun damarları tıkaması,beyne oksijen gitmemesi, kan kaybı gibi, durumlarda ölümler, kaçınılmazdır. Ve ya diğer ölümler gibi. Eğer biz insanlar da ruh varsa, diğer canlılarda da olması gerekir.
Bırakalım insanlar dilediği ve inandığı gibi şiirlerini yazsınlar ve bizler de güzel bir şiir olarak okuyalım ve zevk alalım.
Sevgi ve saygılarımnla.
Sabahtan kalktım ki ezan sesi var
Ezan da sesi değil yar yar burçak yası var
Bakın şu adamın kaç tarlası var
Amanın kızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması
Eğdirme fesini yar yar kalkar da giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim
Sabahtan kalktım da sütler pişirdim
Sütün de köpüğünü yar yar yere taşırdım
Burçak tarlasında aklım şaşırdım
Amanın kızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması
Eğdirme fesini yar yar kalkar da giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim
Elimi salladım değdi dikene
İntizar eylerim burçak ekene
İlahi kaynana ömrün tükene
Amanın kızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması
Eğdirme fesini yar yar kalkar da giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim
Değerlerimize şiirce dokunuş...
Zengin anlamlı ve sıkı bir duruştu...
Saygıyla....
kutluyoruz günün şiirini rahmetle anıyoruz şairimizi.daha öncede bir iki şiirini okumuştum.muhteşem mimariyi bir sedef ustası gibi ince ince şiire resmetmiş. mekanı cennet olsun.
Bu şiir ile ilgili 23 tane yorum bulunmakta