Belli bir yıl da Trabzon'un merkeze bağlı numune hastanesinde saat 8 civarların da dünyaya gelmiştir. Annesine çok güzel bir anneler günü hediyesi olarak gözlerini açan bu bebek, aslında dünyadan habersiz bir şekilde o sıcak bir kucağın içinde uyuyordu...
Bebek, Trabzon'un Maçka ilçesinde Sevinç köyüne getirildi. Orada dedesi bebeğe isim olarak abisinin ismini taktı. Ve ailenin erkek tarafından ilk torunu olarak dedesinin gözdesi olmuştu, Süleyman...
Zaman geçtikçe Süleyman büyüme başlamış artık tek başına emeklemeyi bırakmış yürüyordu...
Fakat çok geçmeden Süleyman'ın bir erkek kardeşi daha oldu. Süleyman bu erkek kardeşine sevinse de onun içinde başka bir hisler geçiyordu...
Bir gün Süleyman Trabzon'da kaldığı dairede anne, baba ve kardeşiyle kalıyordu. Sabah daha olmamıştı. O zaman ranza diye bir şey yoktu, yer yatağında yatıyorduk. Süleyman kalktı ve mutfağa gitti, çekmeceyi açtı kibrit ve biraz gazete alıp kardeşi ile yattığı odaya geldi. Süleyman 4 yaşında kardeşi 2 yaşında idi. Gazeteleri yatağın altına koydu ve kibriti ateşledi ve yatak yanmaya başladı. Süleyman'da kapının arkasına geçti, kardeşinin yanmasını seyretmeye başlamıştı. Tabi etraf duman oldu anne ve baba dumana uyanıp içeri geldi, ateş kardeşine gelmeden onu kurtardılar fakat unuttukları bir şey vardı, Süleyman hala orada idi. Aradan zaman geçti sonra yengesi Süleyman'ın olmadığını fark edince içeri geldi ve demesine göre;
ben içeri gittiğimde Süleyman kapının arkasında gülüyormuş...
Süleyman hayata bununla başlamıştı ama bu ilk değildi...
Aradan yıllar geçti, Süleyman ilkokulu İsmetpaşa ilköğretim okulunda, daha sonra Erdoğdu lisesinde, sonrada Erzincan üniversitesinde makine bölümü okumuştur...
Süleyman asıl hayat tecrübesini üniversite yıllarında tatmış ve tam anlamıyla benliğini kazanmış hayat içinde kendinle barışık yaşamıyı öğrenmiştir...
Aslında Süleyman'ın hayatı anlatılmakla bitmez, Süleyman kendine dediği gibi muamma gibi, onu başkasının dışarıdan gözlediği kadarıyla anlaması hatta onunla konuşsa bile onu çözmesi çok zor, erişilmez gibi...
Şu an ise Süleyman kendine bir anatomi çizerek hayata tırmanmaya başladı fakat bu anatomi herkesin bildiği insan anatomisi değildi. Süleyman felsefeyi edebiyatla birleştirip hayata bakış acısını değiştirerek yolunu başka açıdan çizmeye karar vermiştir...
Süleyman aslında duygusal, romantik, içine kapanık, sakin, ağırbaşlı ve insanları kıramayan bir kişiliğe sahiptir. Ama şu an Süleyman Muamma;
Duygusal ama belli etmeyen, romantik ama değer verdiklerine, açık sözlülüğüyle ön planda, eleştirilere açık, sakin fakat yerine göre ani atak gösteren, ön yargıyı sevmeyen, mantık dışı davrananları mantık çerçevesine sokmaya çalışan, ağırbaşlı, insanlara kendisine nasıl davranıyorsa onlara da onun gibi davranan, hayattan kazanmış olduğu tecrübeleri insanlara yardım amaçlı gösteren, ileriye dönüşü olan ve tam anlamıyla ulaşılmayan birisi olmuştur...
Süleyman makine alanında bazı projelere el atmış fakat hayat ona güzel darbeler vurup, projeleri ile beraber arka fonda kalmıştır...
Asıl olan gerçekte vardır ki, Muamma artık hayatına son nefesini verdi. Aslında herkes öldüğünü dese de ölmedi, o gerçek yaşama gözlerini açtı, onun için ölü olan biziz...
Eserleri
Kar tanesi 16 mayıs 2011, Sen gelmeden 20 mayıs 2011, Kız kardeşi 15 şubat 2012, Hayatın cilvesi 29 mart 2011, Yalnızlık 1 nisan 2011, Kırıntı 1 ağustos 2012, Sen vardın benimle 7 ekim 2012, Muamma'dır benim adım 18 aralık 2010, ilk söz 25 aralık 2011, Aklımdaki düşüncen 25 aralık 2011, Çünkü sevgilimsin benim 08 mart 2007, Aşkın gücü 3 kasım 2006, Sevdalıyım 20 oçak 2006, Dün gece rüyamda gördüm 11 şubat 2006, Seni seviyorum bir tanem 21 mayıs 2005, Seninle yaşıyorum sevgilim 23 mayıs 2005, Trabzon'un kurtuluşu ekim 2005, Trabzon'un fethi 10 ağustos 2004, Güzel bir hayat geldi 20 mart 2003, Rüya gibi gelir bana 27 mart 2002, Aşk bahcesi 2011, Trabzonspor 23 mayıs 2009, Seviç köyü 23 mayıs 2009, Yonca evçimik 20 kasım 2011, Hülya 31 mart 2008, Gidiyorum aralık 2011, Beyaz lale benim olmadı 2007, Adı menekşe idi ağustos 2010, Tohum ve yabangülü 2011, Sema gözlüm şubat 2006, Cartel eylül 2012, Anılar eylül 2012, Sessiz bir gemiyim eylül 2012, Selam söyle rüzgar eylül 2012, Günah keçisi eylül 2012, masal perisi eylül 2012, kuzenime eylül 2012, Süleyman idim ekim 2011, Sen gidersin haziran 2012, Bence hayat haziran 2012, Zamana bıraktım kendimi 8 mayıs 2012, Sürüklenip gidiyorum hayat içerisinde 6 mayıs 2012, Yıkılmasın dünya 24 mayıs 2012, Sohbet 17 mayıs 2012, Yüreğimin yenilenmesi ocak 2012, Unutmak ocak 2012, İçimdeki düşünce aralık 2011, İsyan aralık 2011, Pişmanlık aralık 2011
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Gerçekten güzel bir duygu burada şiir paylaşımlarımı bulundurmak...
Şu ana kadar böyle bir site başka bir yerde görmemiştim. Bir şair gibi istediğim şekilde şiirlerime yer veriyorum...
Her şairin bir hayatı vardır benimde var tabi bunu kısa bir şiirler yazmak isterim;
Şair olurum, ke ...