Ağaçlar yere eğilmiş bizi dinliyordu.
Hangimiz anlatıyordu hatırlamadım bile.
Dere yatağında sular gölgelerle geldi
Soluduğumuz havaya koca bir nem saldı
Duru kelimelerle
Müjdeci güvercinler gibi
Ay soyunuyordu, bir melodi eşliğinde.
Sen yıldız dediğinde ben yangın çıkarmıştım.
Üşüyen puhu kuşu gözlerini açmış
Kızılca kıyameti soruyor
Eski mabedin sunak taşındaki yazıtlar gibi.
Işıklı kürekleri sallayan kayıkçının ardında son bir fasıl daha…
Saçların ıslansın, ellerin yine kavuşmasın
Gözlerin sularda yansın.
Buğulanır gibi olan bakışlarına karşı
Bir yalanı tekrar etmeyeceğim.
Aşkın ipine dolanmış boynumla
Kendi sehpama tekme atamazdım.
Gardiyan!
Çöz ellerimi vazgeçtim yiğitlikten
Kalbim yenik, bir yanlış yormuşta kaçmışım.
Şimdi ekşimsi bir tadın hatırasında,
Denize en yakın olduğumuz yerde.
Ketum kuşlara eşlik edeceğim.
Sürüsünden kovulmuş yaşlı Aslanlar gibi..
Kalbi kıran başka kalbin çarpıntısıymış meğer.
Kavgalar kaygılarımın sığınağı,
Ense kökümde üşüdüğüm yerde
Sevdanın ilk goncası duruyor.
Veda vakti esmezse bizimle koşan rüzgâr
Uzaklaştığımı hangi buluttan anlayacaksın
Unutulmuş yüzlerce gün içinden
Bir tek unutmadığın veda akşamıdır
Bir de suların hikâyesi.
Akıp gitmiş biz hesaplarken feleği.
Her geride kalan sevda gibi…
Kayıt Tarihi : 22.1.2011 16:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!